Uluslararası ilişkiler literatüründe genellikle İngiliz Lord Palmerstone’a atfedilen “Uluslararası ilişkilerde kalıcı dostlar veya kalıcı düşmanlar yoktur, yalnızca kalıcı çıkarlar vardır” sözünün doğruluğunu, dış politikamızdaki çeşitli demeçler, uygulamalar da teyit etmektedir.

“Kardeşim Esad’dan” “katil Esed’e” dönüş; “Artık benim için Miçotakis diye birisi yok" dedikten 1,5 yıl sonra “Dostum Başbakan Kyriakos Mitsotakis” şeklindeki hitaba yer verilmesi bunun somut örnekleridir. Dış politika, atılacak adımların önüne sadece Ulus’un, Ülke’nin, Devlet'in salt çıkarları konularak ve hayalciliğe, maceracılığa,  iç politikanın zorlamalarına kapılmadan, gerçeklere göre ve tarihî tecrübeler dikkate alınarak yürütülür. Karşımızda duran “dost” da değildir, “düşman” da! Diplomaside başarılı sonuç ille de somut bir anlaşma yapmak değildir.  İki taraf arasında anlaşma, uzlaşma olamadığının belirlenmesi de başlı başına bir başarıdır. Çoğu kez müzakere yapılması da başlı başına barışçı bir yöntem kabul edilir. Oysa, "müzakere" boşlukta değil, üzerinde taraflar arasında mutabakata varılmış, ilkeleri belirlenmiş bir çerçevede ve gündeme göre yapılır. Bunlardan yoksun müzakere ve uzlaşmalar, anlaşmalar barışa değil, gerginliğe ve hattâ savaşa yol açar.  Görüşüme göre, dış politikamızın 1998’den bu yana başlıca zafiyetlerinden biri, Türkiye’nin AB tam üyeliği sürecinin ilerlemesinde Yunanistan’ın ve GKRY’nin ağırlıklı rol sahibi olduklarını kabullenmiş olduğumuz izleniminin karşı tarafta yaratılmış olmasıdır. Her biri Türkiye’ye karşı saplantılı husumetleriyle bilinen Yunanistan’ın eski Başbakanlarından Andreas Papandreou’nun oğlu, George Papandreou’nun torunu  (1999 “deprem diplomasisinin”  ve Helsinki AB Bildirisi’nin mimarlarından)  Dışişleri Bakanı ve Başbakan George Andreas Papandreou Türk kamuoyuna 1998’den itibaren “Türk dostuymuş” gibi takdim edilmiştir. Başbakan A.P. Papandreou Ocak 2011’de Erzurum’da yapılan  Üçüncü Büyükelçiler Konferansı’na sözde dost misafir konuşmacı olarak davet edilmiş; yaptığı konuşmada bir dost gibi davranmamış, kendi Devleti’nin Türkiye’ye husumet dolu bilinen politikalarını, iddialarını Devlet ricalimizin, Büyükelçilerimizin önünde tekrarlamıştır. Bu ibret dolu bir diplomasi olayıdır. Yunanistan Başbakanı Mitsotakis’in şu sözleri de Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı beslediği aynı zihniyetin tezahürleridir: "Türkiye-AB ilişkilerindeki herhangi bir iyileşmenin Atina ve Lefkoşa'dan geçer.." (13 Temmuz 2023)  "Türkiye'nin Batı'ya yaklaşmada menfaati var ve Avrupa'ya giden yol Yunanistan'la iyi ilişkiler kurmaktan geçiyor. Bu, Yunanistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi için elimizde bulunan bir silâhtır...” (17 Eylül 2023) [Turkey has an interest in approaching the West, and the route to Europe goes through having good relations with Greece. This is a weapon we have in our hands for the normalization of Greek-Turkish relations.] Oysa gerçek, Yunanistan’ın ve GKRY’nin AB’nin elinde Türkiye’ye karşı kullandığı maşalar olduğudur. Bugün Atina'da cereyan eden görüşmeye ve toplantıya Yunanistan bu zihniyetten uzak ev sahipliği yapacak mı, emin değilim?!