Hepimizin bildiği bir atasözü vardır; Davulun sesi uzaktan hoş gelir… Gerçekten yerinde söylenmiş bir söz… Uzaktan duyulan davulun sesi bazen hoşunuza gider; davulcu yaklaşıp kulağınızın dibini gelince çekilmez olur.

Bu yüzden davul sesinden hoşlanmayanlar; işin aslını astarını araştırmadan bizim töremiz, bizim geleneğimiz diyenler de bu ülkede yaşıyor. 

Davul daha çok kırsal kesimlerde, köylerde gelenek, bir bakıma onların töresidir;  askere giderler davulla uğurlanır, düğünlerde davullar çalar…

 Kısacası kırsal kesimlerin önemli günlerinde davullar öne çıkar.

Osmanlı döneminde de tellallar başka çareleri olmadığından sokaklarda duyduk duymadık demeyin diyerek hükümdarın fermanını davulla halka duyurulardı. Ramazanlarda da davulcuların insanları sahura kaldırma geleneği ise hala sürüyor.

Davul üzerine söylenmiş, hepsi birer anlam taşıyan pek çok atasözümüz vardır.  Bunların başında “Davul çalsan işitmez”, “Davul gibi şiş”, “Davulu biz çaldık parsayı başkası topladı”, ”Davul benim sırtımda, tokmağı başkasının elinde”,”Davul dengi dengine çalar”… 

Davulun kökenini araştırdığımızda kökeninin Orta Asya’ya kadar indiğini görürüz. Yalnız o mu; Anadolu’daki pek çok geleneğin adresi de yine oraya gider.  

İslamiyeti kabul etmeden önce; Orta Asya’da Türklerin dini olan Şaman törenlerinde davulun önemli yeri vardı. Onların inanışlarına göre; ata ruhlarından aldıkları ilhamla davulu yapmışlardır. Bunun için yuvarlak veya oval biçimli davulun kasnağı kayın veya sedir ağacından yapılmıştır. Sonrada bu kasnağa dağ keçisi, sığır veya geyik derisi gerilmiştir. Şamanlar davulun üzerine ay, güneş, şafak vaktini temsil eden resimlere yer vermişlerdir. Bununla da yetinmeyerek davulun yüzeyini bir çizgiyle ikiye ayırarak üstüne göz, kaş ağız, burun, kulak çizerken altına başta at ve ayak olmak üzere diğer resimleri eklemişlerdir.  Öldüklerinde de kendilerinin özel iki davulu parçalanarak mezarlarına konulmuştur. Onlar davulu kötü ruhları korkutmak ve kendilerinden uzaklaştırmak için kullanmışlardır. 

Günümüzde davul müzik topluluklarının içerisinde kendisine yer bulmuş, çoğu kez geliştirilerek bateri ismini almıştır.

Orta Asya’dan günümüze geldiğimizde davulun daha çok kırsal kesim düğünlerinde vazgeçilmezlerinden olduğunu görüyoruz.  Devir değişip kırsal kesim insanları büyük şehirlere göç edince davul geleneğini de beraberlerinde getirmişlerdir. Eski İstanbul yaşantısında ramazan davulu dışında düğünlerde, kız evinden kızı alma törenlerinde ve askere gidenlerin yola çıkarılmasında bu adet yoktu. Davulun büyük şehirlere gelmesi orada yaşayanlar tarafından yadırganmış ve şikâyetçiler çoğalmıştır. İstanbul’un mutena semtlerinden birinde mahalle sakinleri bir pazar sabahı sokağı inleten davul zurna sesiyle şaşkına döndükleri sosyal medyada yer almıştı. Saatler süren gürültü kirliliği içerisinde kırsal kesimden gelen bir gelinin evden çıkarıldığını görmüşler… İstanbul’da yaşadığım günlerde buna benzer olaylara bende tanık olmuştum. Bununla beraber gelin evden çıkarılırken artık bu türden tepkiler pek olmuyor. Bunun da nedeni geçek İstanbulların evlerini terk etmiş olmalarıdır. Azınlıkta da olsa kalanlarda bu geleneğe alışmış olmalılar. 

Düğünlerde de bir zamanlardaki  gibi hafif müzik, tango, vals gibi müzik türleri çalınmıyor. Onların yerini insanları hoplatıp zıplatan oyun havaları türünden müzikler (!) almış.. Düğün salonlarında ise müziğin sesini bastıran davullar dövülüyor!. Kapalı salonda bir düğüne gitmiştim. Yaz sıcağında karşındakiyle konuşabilmen olanaksızdı. Davullun sesinden başka bir şey duyulmuyordu. Gelişmiş bir ilçe olan Datça da klaksonların sesiyle irkiliyorsunuz; ne oldu diye pencereden bakıyorsunuz ve düğün konvoyunu görüyorsunuz. Konvoyun en önündeki kamyonete davulcular oturmuş, arkasında da klaksonları çala çala peş peşe arabalar geliyor.  Meydanda sokakta orkun sesini davullar bastırıyor. Çevredeki insanları huzursuz kılıp kılmadıklarının farkında bile değiller. 

Neymiş; töreleriymiş..

Şehir içerisinde birden davul zurna sesi duyuyorsunuz.  Merak edip ne oluyor diye bakıyorsunuz; damat ve gelin kuafördeymiş; kapının dışında da davullar dövülüyor…  

İnsan elinde olmadan düşünüyor ve anmıyorsunuz; kırsal kesim geleneği şehirlere taşınmış…

 Gerçekte davullu örneklerini çok daha uzatmak mümkün; en iyisi Mevlana’nın sözüyle yazımızı noktalamak yerinde olacak: 

”Cahil ihsan davul gibidir sesi çoktur ama içi boştur.”