KEBÂİR’DEN SİHİR VE ANNE- BABAYA ISYAN!...
Sihir, Şerîr bir kimse tarafından şer fi’illerle ortaya konulan, hâriku’l-âde veya göz boyama hayal saptırma gibiu şeylerdir,ki, sihir ta’lim, öğretilme ve öğrenme ile ortaya konulan şeylerdir. Peygamber’lerin ellerinde zuhur eden mu’cize, Peygamber’lerin hayırlı ümmet’lerinin velî’lerin elinde zuhur eden keramet, çalışma ile ya da öğretilme ve öğrenme ile zuhur etmez, İlâhî bir lutuftur. Sihir yapmak mahz-ı şer ve küfürdür, ama, mu’cize ve keramette şer yoktur, mahz-ı hayırdır. “ Süleymanın hükümdarlığı hakkında onlar şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Bâbil’de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki, o iki melek, herkese: biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız demeden hiç kimseye( sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar o iki melekten karı ile koca arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların( ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı.” ( Bakara /2 / 102)
( Eski kavimlerden çoğu sihre inanırlardı. Bu yüzden sihir, dinî inançlarla tamamen karışmış durumda idi. Bu sebeble sihribazlar halkı kandırıyorlardı. Sihrin çeşitleri şöyledir: 1) Keldânî’lerin sihri: Bunlar yıldızlara taparlar kâinatı idare edenlerin yıldızlar olduğunu, hayır ve şerrin onlardan geldiğini, semâvî güçlerin yerdeki güçlerle birleşmesi sonucu mu’cizeler meydana geldiğini söyled-rlerdi. Bunları irşad için Allah Hazreti İbrahim’i gönderdi. Bunlar da kendi aralarında üç fırka idiler.
a) Eflâk ve yıldızların ebedî olduğunu söyleyenler ki, onlara, “ Sâibe,” denilir.
b) Eflâk’in ruhaniyyetine inanırlar. Bunlar, her felek için yerde bir put yapmış ve ona hizmet etmeş putperestlerdir.
c) Eflâki ve yıldızları yaratan birisi olduğunu ve bunun onlara yeryüzünü idare etme hakı vöerdiğini söyleyenler. Bunlar yıldızları araçı kabul ederlerdi.
2) Ruh gücüne dayanarak ortaya konulan sihir. Buna göre insan ruhu tasfiye ile icadetme, öldürme, diriltme, bünye ve şekilde değişiklik yapma gücüne ulaşır.
3) Ruhanî varlıklardan faydalanarak yapılan sihir: Bu da muska yapmak ve cin’lerden yardım almak gibi şekillerle uygulanır.
4) Göz boyamak şeklinde yapılan sihir: Hokkabazlık el çabukluğu ve benzeri davranışlar gibi.
İslâm alimleri, sihrin birinci ve ikinci şekline inananların kâfir olduklarında ittifak etmişlerdir. Ancak, âyette bildirildiği şekilde, yaratıcının Allâh Tâlâ olduğuna inanarak ve kötülükte kullanılmamak şartıyla sihir ilmini öğrenmekte beis yoktur. Yahûdî’ler arasınrda sihir yaygın idi. Bu yüzden Hazreti Süleyman’ın büyük bir büyücü olduğunu, hükümdarlığı böyle elde ettiğini, hayvanlara ve cin’lere büyü ile hükmettiğini söylerler ve buna inanırlardı. Hazreti Süleyman Kur’ân’da Peygamber olarak tanıtılınca, “ Muhammed Süleyman’ı Peygamber sanıyor, halbuki o bir büyücüdür” dediler.
Dünya tarihi boyunca, dünya’daki bütün şer’lerin ve kötülüklerin öncüsü olan, Yahûdî’lerden, , azılı, İslâm ve Peygamber düşmanı, Lebîd-i A’sam isimli Yahûdî, Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendi’mize sihir yapmıştı. Bu sihir, Peygamber’imiz üzerinde te’sirini göstermiş, şiddetli baş ağrısı, vücudunda kırgınlıklara sebebiyyet vermişti. 11 düğümlü olarak yapılan bu sihir hiç kimse tarafından bulunmasın, diye, hiçbir kimsenin tahmin etmediği- edemeyeceği bir yere, Zervan Kuyusunun iç duvarlarında bir yere gizlenmişti. Allah’ın emriyle, Cebrail aleyhisselâm, sihri, sihr’in bulunduğu yeri Peygamber’imize haber vermişti.Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, Hazretiu Ali Kerreme’llâhu Veçhehû ile Ammar bin Yâsir radiya’llâhu anhüma Hazret’lerini Zervan Kuyusu’na gönderdi, sihri, Cebrail aleyhisselâm’ın bildirdiği, haber verdiği yerde buldular ve Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendi’mizin huçuruna getirdiler. Tam bu anda da, Kur’ân-ı Kerim’in son iki suresini, Felak ve Nas Sure’leri arka arkaya nazil oldu. Meâl-i Âlî’leri şöyle olan,” De ki: Yarattığı şey’lerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfrükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım.”
“ De ki: insanların kalplerine vesvese sokan, ( İnsan Allah’ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanı’nın şerrinden insanların Rabbi’ne, insanların Malikine( mutlak sahip ve hakimine) insanların ilâhı’na sığınırım! “
Felak, sabah ma’nasına geldiği gibi, yarmak ma’nasına da gelir. Bundan sonra gelen Nâs suresiyle birlikte ikisine “ iki koruyucu anlamında muavvezeteyn” denir. Bu surelerin şifa maksadıyla okunduğuna dair, hadisler vardır. Kur’ân-ı Kerim’in 113-114 numaralı bu son iki sure’de, 11 âyet vardır. 11 düğümlü, sihir’den bir âyet okununca, bir düğüm, 11. âyet o kununca da bütün düğümler çözüldü ve Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz o anda tam şifasına kavuştu. Farkındalık peyda ederek, her gün, bu mavvezeteyn sureleri okunursa, Allah’ın izniyle, kişiye, sihir gibi kötülükler arız olmaz, varsa, hastalıklarından şifa bulur. Bizim tavsiyemiz, beş vakit namazların revâtip sünnetlerinden sabah namazının ilk iki rek’atında, öğle namazının son iki rek’atında, akşam namazının son iki rek’atında, yatsı namazını son iki rek’atında, muavvezeteyn, Felak ve Nâs sureleri farkındalıkla okunursa, kul, bütün kötülükler’den ve hastalıklar’dan korunmuş olur...