SÜLEYMAN  EFENDİ  HAZRET’LERİ  HAKKINDAKİ,  YALAN,  İFTİRA  VE  BUHTAN’LARA  CEVAPLAR!... ( 05 )

Süleyman Efendi Hazret’leri, 1939’da fi’lî,  irşad, ihda  ve tecdid vazifesine başladıktan sonra, rejmin, Tagût’un, Ahbes’in emrindeki gazete ve mecmua’larda, hemen hemen, hergün, İslamiyyet ve müslümanlara  hakaret zımnında, manşetler atılıyor, makaleler neşrediliyordu. Buna mukabil, İslamı, müslümanları, Milletimizi. Tarihimizi, Millî  ve ma’nevî  değerlerimizi müdafaa edecek, küfürle mücadele edecek tek bir gazete ve mecmua yoktu.

1947’de, Hazreti ÜstazImızın Merhume Refika-i Muhtereme’lerine ailesinden tevarüs ettiği, İstanbul, Anadolu Yakasında, Koşuyolu’nda bulunan, çok geniş bir arazi içerisindeki Muhteşem Köşk, devrin değerleriyle 475000 TL.’ye satılmış, bu meblağın büyük bir kısmı,Gazete çıkarması için, Üstad Necip Fazıl Kısakürek Bey’e verilmişti.Üstad, 1947’den i’tibaren, Büyükdoğu Gazetesini zaman zaman günlük, zaman zaman da Haftalık olarak çıkarıyor  ve fakat sık aralıklarla rejim tarafından kapatılıyordu.

Rejmin uşağı, gazetelerde, müslümanları rencide edici neşriyatı her gördüğünde, Müceddid, içini çekerek derin bir hasret hissiyle,” Aaaah!Bizim de bir gazetemiz olsaydı,” buyururlardı.

Hazreti Üztaz’ımız,Ramazan aylarında ve yaz dönemlerinde, Anadolu’ya dağılan talebe’ye,” Evladım,Medreseler kapatılınca, yüzbinlerce talebe, çil yavrusu gibi köylerine dağıldığlar, beraberlerinde de Arapça Ders kitaplarını götüdülür.Zamanla,rejmin  zulmü,baskısı artınca, cezalandırılırım, korkusuyla ellerindeki evlerindeki kitapları, ya toprağa gömdüler ya da köy camii’lerine, köy odalarına  terk’ettiler. Köylere gittiğinizde, köy camii’lerinin minberlerine, kürsü’lerine dikkatlice bakınız, köy odalarının sereklerine bakınız, kitap bulursanız, köy imamından, köy muhtarından izin alarak yanınıza  alıp- getiriniz,” buyururlardı.- Dedemin vakfı Köy Odasında Amcam, Merhum, Molla Ahmed, uzun kış gecelerinde köylü’lere Muhammediyye  okur, siyer okurdu.Köy Odamız yıkılıncaya kadar, daha doğrusu işlevsiz hale gelinceye kadar, Sereğinde. Muhammediyye  ve ba’zı  Siyer kitapları muhafaza ediliyordu.

Hazreti Üstaz’ımızın, “ Aaaah! Bizim de bir Gazetemiz olsaydı,” tarzındaki derin hasretin  ve   Arapça Ders Kitaplarının te’mini hususundaki olağanüstü sa’y-u Gayretlerini  Biz’ler birer vasiyyet telakkî  ettik.

Hazreti Üstaz’ımızın Arapça Ders Kitahlarını basmaları için teşvîk ettiği, hatta  tamamını satın alma garantisi verdiği, Merhum, Sahaf. Eser Kitapevi’nin Sahibi, Halil Eser Bey’i biz de teşvîk ettik;Evrâd-ı Bahâiyye ve Evrâd-ı  Fethiyye’den sonra, Usûl-ü.  Fıkıh metni ve şerhi Muhtasaru’l- Menar’ı da bastırmıştı. Israrlı talebimiz ve teşvîkimiz üzerine, Mirkâtü’l- Vüsûl  ve Fıkıh’tan Kudûrî ile İlm-i Kelam’a aid, ba’zı metinlerle, İlm-i Mantıktan, Şeksiye’yi de bastırmıştı.

Ergin Kitapeviu Sahibi, Sahaf, Hacı Muzaffer Ozak, kendisi Cerrâhî Tarikatı müntesiplerinden olduğu halde, Hazreti Üstaz’ımıza karşı  derin bir hürmeti vardı,” Süleyman Efendi Hazret’leri, hakîkî Mürşid ve Müceddid’dir,” derdi.1960’ lı yılların ilk çeyreğinde, Merhum, Salahaddin Demirtaş, Merhum, Ali Bilici ve Hacı Muzaffer Ozak, Ordu Caddesindeki Halkımızın, “ Süpürgeci Han,” olarak bildiği, Hasanpaşa  Han’da Salah Bilici Kitapevi’ni kurdular. – Merhum, Muzaffer Ozak, müezzin kadrosunda, Beyazıt Kapalıçarşı civarında, küçük bir camii’de imamlık yapıyordu-Salah Bilici Kitapevi, Lübnan- Beyrut’dan, sarf,nahiv,  bütün metin ve şerh’lerini, ba’zı fıkıh kitaplarını ithal edip satıyorlardı. Bu arada, Büyük eba’dlı,hacmi bir hayli büyük, Mirkâtü’l- Vüsûl   Şerh’i Mirâtü’l- Usûl’ü  bastırdılar ve satışa arz’ettiler.

Çok şükür, Artık, Arapça Oeds Kitapları bulunabiliyordu. Fakat, ancak bir kitapevinde satıldığı için, istediği fiattan satıyordu, çok pahalıydı. Üstelik de bu kitapların  müşterisi, münhasıran, Bizim Kurs’larımız, bizim talebemizdi.Anadolu’nun her yerinde yeni kurslyar açılıyor, talebe adedi her gün çoğalıyordu.Toptan alalım, pazarlık gücümüz artsın, ucuza mal’edelim, hiç kâr payı ilave etmeden, talebe’ye dağıtalım,” diye, Kur’ân Kursları  Dernekleri Federasyonu bünyesinde, bir kitapçılık Servisi ihdas ettik.Kur’ân Kursları Dernekleri Federasyonu, o yıllarda, Ali Katırcıoğlu’nun müste’ciuri olduğu, İstanbul, Mahmudpaşa, Yeşildirek’de bulunan 5.Sigorta Hanında, Ali Katırcıoğlu’nun tahsis ettiği yerde faaliyyet gösteriyordu. Federasyon Başkanı, Merhum, Hafız Hüseyin, Hüseyin Kaplan Hoca’mızdı, Faderasyon’da İdare Müdürü, Emekli Polis, Hacı Polis  diye ma’ruf, Mehmed Bağlı’ idi. Merhum, Mehmed Bağlı, aslen, Konya-Bdzkır’lı idi, Konyalı olarak benim hemşehirlim idi.

Hazreti Üstaz’ımız, Şehzadebaşından Anadolu Yakasına, Kısıklı- Çamlıca’ya nakl-i Miekân ettiğinde, o devirde Kısıklı, 40 Köşk’ten, ya’nî, 40 Hane’den ibaret küçük bir mahalleydi.Efendi Hazret’lerimizi devamlı tarassut altında bulundurmak için, bu  40 Hanelik Mahalle’ye, Sarıkaya’daki   Tepe’ye bir karakol-Polis Merkezi kurulmuştu. Karakol’a ilaveten, ayrıca resmî  kıyafetli polisler ve sivil giyinimli taharrÎ  me’mur’ları vazifelendirilmişlerdi.Efendi Hazret’lerini ve yanına-huzuruna gidip-gelenleri ta’kip için vazifelendirilenlerden birisi de, Hacı Polis, Merhum, Mehmed Bağlı idi. Mehmed Bağlı, Efendi Hazretlerini öylesine yakından ta’kip etmiş,yanına huzurunha gelenleri öylmesine gözetlemiş ki, takdir-i İlâhî  ve tensib-i Rahmânî ve  Nasib-i Ezelîsiyle, aradığını bulmuş, hidayet nasip olmuş, Efendi Hazretlerimize kapılanmıştır. Federasyon İdare Müdürü,  bu bahtiyarlar bahtiyarı,  Hacı Polis, Merhum, Mehmed Bağlı idi.

Tek başına Telefonlara muhatap oluyor,gelen misafirleri ağırlıyor, Kitap siparişlerine, kitapları taliplerine, muhasebeleştirilmesine yetişemiyordu.Biz’ler dışardan yardımcı olmaya  çalışıyorsak da biz de yeterli olamıyorduk.

Beyağabey, İstanbul’daki kurslardan herhangi birisinden, beşer münasebetleri iyi, hitabet kabiliyyeti olan, hesap-kitaptan anlayan birisin    Federasyon Kitapçılık Servisinde vazifelendirebilirsiniz buyurdu.

İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi’nde, Arap-Fars Metinleri bölümünde talebe, Merhum, Şerefeddin Kocaman, İstinye Kursumuzda kalıyordu.Kendisine tanıdığın böyle birisi var mı? Varsa, nerede vcazifeli ise ben izin alırığm,” dedim.

Merhum, Şerafeddin Kocaman,” Hocam,Sizin tanıdığınız, sizi de tanıyan, birisi var. Samsun’dan Hüseyin Gökcen’in talebesinden, İsmail Kaya...Ağabey’e arz’ettik, izin aldık, İsmail Kaya’yı Kur’ân Kursları Dernekleri Federasyonu Kitapçılık Servisinde vazifelendirdik. Fazilet Neşriyat ve Ticaret Anonim Şirketi kurulduktan sonra, İsmail Kaya Kardeşimiz, emeli oluncaya kadar, Fazilet Neşriyatta, Kitapçılık Servisinde çalıştı.Zaman zaman, kendisine takılırdım, İsmail, sen bu Şirketin en kıdemli elemanısın, şimdiye kadar, ya bu şirketi ele geçirmeliydin ya da   bu Şirkete Umum Müdür olmalıydın,”diye,,,

Ama, C.i.T., açılımı, Cemaat İktisâdî  Teşekkülleri’nin kaderi budur.Ne uzar, ne de kısalır.Bu yapılarda birilerinin sivrilip yükselmesi mümkün değildir. Zaten, buralarda muvaffak olanlar değil,” Evet Efendim, sepet Efendim,”diyen şahsiyyetleri tam olarak teşekkül etmemiş kimseler çalıştırılır....