Ekim ayının başında yine bu köşede öngördüğümüz gibi dolar kuru 3,30 TL’yi gördü.  
Bunu öngörmek zor değildi, gören gözlerle etrafa bakmak yeterliydi. Dövizin yükselmesi ve yükselmemesi senaryolarını yine aynı hafta içinde belirtmiştik, tekrar o konulara girmiyoruz. Lâkin bazılarının dediği gibi dövizin yükseliş sebebi ABD’nin yeni başkanı Trump değil. Temel sebep Türk lirasının gücünün olmaması… Gözden kaçırılmaması gereken ilk bilgi bu!..
Dolar hızla yükseliyor. Merkez Bankası müdahale ediyor ama yine artıyor. Hatırlayacağınız gibi 15 Temmuz darbe girişiminden sonra halk yastık altı dövizlerini piyasaya sundu. İlk etapta düştü sonra yine yükseldi. Bunca dövizin piyasaya girmesine rağmen yetmiyor, düşmüyor. Doyuramadığımız bir filimiz olmuş bahçemizde… 
Türk lirası değer kaybediyor. Türkiye değer kaybediyor. İhracat yapan da, ithalat yapan da, esnaf da, çalışan da… Herkes kara kara düşünüyor. İşin içinden çıkmak zor. Dolar hızla yükseliyor. Düşünsenize herhangi bir AVM’den dükkân kiralamış esnafın halini?.. Kira sözleşmeleri döviz ile... 
Dolar son bir ayda %20 arttı. Esnaf 10.000 TL kira ödüyorsa artık 12.000 TL  ödeyecek. Zaten kazanç azdı. Şimdi sadece kirayı ödeyebilmek için 2.000 TL daha fazla kazanmalı… Piyasa mâlum, alışveriş yapabilen oldukça az ve her geçen gün azalıyor. Yani geliri arttırıp kur zararını karşılamak zor.
Kalan alternatifler ise hile hurda… Personel çıkartmak… Sermaye eklemek… Kapatmak.
Olan sıklıkla personele oluyor. Bu da piyasadaki talebi daha da düşürüyor.
Türkiye, Türk lirası eriyor, değer kaybediyor… Ve bunu durdurabilecek bir argümanımız yok. Çok fazla borç, işsizlik ve ithalata bağımlılığımız var. 
Bu hafta sonunda eylül ayı cari işlemler hesabı açıklandı. Döviz gelirlerimiz yani ihracat, turizm geliri ile döviz giderlerimiz yani ithalat ve borç faizimizin arasındaki fark 1,6 milyar dolar negatif.
Cari açık vermeye alışığız, zaten her ay veriyoruz. Alışkın olmadığımız; açığımız kadar borç bulabiliyorduk. Ama bu ay bulamadık. Aksine 3,1 milyar dolar da ayrıca ülkemizden, finansal yatırımlardan yurtdışına çıktı.
Sadece ekim ayında “Devlet İç Borçlanma Senetlerinden” 1,2 milyar dolar yurtdışına gitmiş.
Döviz kazançlarımız azalıyor. Ve biz ithal malları hayatımızdan çıkaramıyoruz. Eşyadan gıdaya her şeyin hammaddesi dışarıdan geliyor. Hayvan yemini, atık çöp kâğıdı bile ithal ediyoruz. Buğday ambarıydık, buğday ithal ediyoruz. 70 yıl önce tarımda “kendi kendine yetebilen” nadir ülkelerdendik. Son 10 yıldır tarım ithalatına bağımlı kaldık. Bugün hükümet yetkilileri,  milli tarım projesinde “hedef; tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmak” diyor. Yeni Türkiye hedefi 70 yıl öncesi…
Türk lirasının değer kaybetmesini dizginleyecek bir argümanımız yok… Olsaydı, Türkiye’nin bu denli varlık erimesine izin verilmez idi.
Yurtdışı derecelendirme kuruluşlarının puanımızı düşürmesine spekülatif bir olay diye yaklaştık ama dünya piyasaları onları dinliyor. İşte Merkez bankasının açıklamasında gördük, döviz yatırımcıları Türkiye’den parasını çıkardı. 
Geçmiş yıllarda derecelendirme kuruluşları puanımızı artırdığında nasıl alkışlatıldıysa!.. Bugün aynı kuruluşlar topa tutulmamalı. Eğer bu notlar gerçek değilse, saptırma ise neden Türk lirası değer kaybediyor?.. Gerçekten güçlü bir ekonomi bu kadar hızlı değer kaybedebilir mi?
Hayatın içinde hızla akıp gidiyoruz. Atalarımızın bizlere mirasını, atasözlerimizde gizlenmiş nasihatlarını unuttuk. Durup durup düşünmeliyiz.
“Acelede nedamet, düşünmekte selâmet vardır.” Atasözü
“Akıl susunca, düşünce durur. Düşünce durunca, hareket durur. Hareketsizlik ise çürümenin eşiğidir.” Gazali
Bir borç batağındayız, çırpınıyoruz. Çırpındıkça batıyoruz. Halbuki bataklıkta telaşı bırakıp, önce durmak gerek. 
Selçuklu devletinin islam âlimi Gazali, Türk lirasını kurtaracak formülü ne güzel özetlemiş. Düşüncenin durmasını değil de, düşünenin durmasını istemiş. 
Düşünmek için, aklın hareketlenmesi için vücudun durması gerek. Düşünmeksizin hareket etmek verim getirmiyor. Sağlıklı bir düşünce için vücud sakinliği, durma ve sükûnet önemli. Geçmişte oruç tutanların sadece yeme-içme eylemlerini değil, konuşma eylemlerini de durdurduğunu biliyoruz. Yani durmak yetmez, sözden de kesilmek gerek. Kendimizle konuşabilmek için başkalarıyla konuşmayı durdurmak gerek. Yaşadıklarımızı, kararlarımızı gözden ve vicdan filtresinden geçirmeli ve tekrar harekete geçmeliyiz.
“Hay” canlı, “Van” hareket demek. Hayvan, yürüyen canlı demek… Düşünmeden yürüyen canlı... Diğer canlılardan insanı ayıran da düşünmek ve sonrasında hareket etmektir.  
Hemen bugün; duralım, düşünelim, gelişelim, ürün geliştirelim, rekabet edebilelim, kazanalım, haramı, faizi, rant ekonomisini bitirelim, ekonominin özüne dönelim, dış pazarlara satabileceğimiz mallar üretelim, Türk lirasına değer katalım, ekonomik refağı sağlayalım.