Yıldızlı Gece Tablosunun şöhreti öyle bir seviyeye ulaştı ki, eserin sahibi olan Vincent Van Gogh’un ününü geçtiği zamanlar dahi olmuş…
Vincent Van Gogh (1853-1890), yaşamı boyunca dengesiz ve duygu durum bozukluğu olan bir ruh haline sahiptir.
Yaşamı boyunca hastalık tanılarıyla beraber vaizler veren, güçlü bir enerjiye sahip resimlerin yanı sıra, daha çok depresyonlarla boğuşan bir karakter olmuştur.
“15 yaşındayken iş hayatına atılıp  yüksek miktarda gelire sahip olur. Fakat aynı zamanda da giderek içine kapanır ve dindarlaşır. İlerleyen süreçte farklı işler yaparak rahiplik dahil çeşitli işler yaparak hayatına  devam eder… Hayatının bir döneminde ise misyonerlik amacıyla Belçika’da fakir bir madenci bölgesi olan Borinage’a yerleşir. Buradaki madencilerin kötü yaşam koşullarından etkilenen Van Gogh, onlarla daha iyi iletişim kurabilmek için özellikle kötü koşullarda yaşar, yemek ve kıyafetlerinin çoğunu işçilere verir hatta yatak yerine saman üzerinde uyumaya başlar. 1879’da, “rahiplik mesleğinin saygınlığını zedelemek” sebebiyle kilise tarafından işine son verilir”.


Yıldızlı Gece Resmine gelirsek , dünyanın en tanınmış sanat  eserlerinden biridir.
Yılın sonbaharında kardeşine mektubunda da meslek bulma konusuna değindiği gibi Theo’nun tavsiyesine uyarak resimde kariyer yapmaya karar verir ve ressam olma yolculuğu başlamış olur…
Arkadaşı Gauguin ile beraber sarı ev olarak tasvir edilen evde iki ay kadar beraber çalışma fırsatı bulur. Tartıştıkları bir zaman diliminde sol kulağını kesmesiyle çok derin bir bunalım sürecine girer. Gauguin şehirden ayrılma fikri karşısında çılgına dönen Van Gogh hastaneye kaldırılır…Durumun kötüye gidildiğinin Artık farkına varan Van Gogh kendi isteğiyle akıl hastanesine yatar.
Bir yıl sonra gözetim altında açık alanda resim çizmesine izin verilir.
Başta manzara resimleri çizen Van Gogh eşsiz tablosunu Yıldızlı Geceyi kendi kulağını henüz birkaç gün önce kesmiş bir zekanın orada ilk kez yattığı bir odanın penceresinden dünyayı nasıl gördüğünü anlatmak üzere çizmeye başlayacaktır…
“Resim sabaha karşı yapılmış, Kestiği kulağını, Gauguin'in görüştüğü bir kadına teslim edip, ondan bunu saklamasını istemiştir. O sabaha karşı pencereden baktığı Saint-Remyköyünü zihninde tutup tuvale geçirmiş. Köye bakarken neler düşündüğünün kestiremediğimiz için bir çok rivayeti anlatan yazılar yazılmış, yorumlar yapılmıştır… O yalnızca bir manzara resmi değildi elbette... Güneş'in ve Ay'ın bir arada olduğu, ağaçların tıpkı yükselen bir ateş, gökyüzünün adeta kırılmakta olduğu derin duygularla dışavurulmuş bir resim. Birbirine dolanan, dalgalı yuvarlaklar ve kısa, keskin fırça dokunuşlarıyla oluşturulan karmaşık taramalar yer alıyordu. Gökyüzü ile yeryüzünü bir bütün olarak kaynaştırıyordu.
Resimlerinde gerçek devinimi keşfettiği; renkten çok ritme, harekete önem verdiği görülüyordu. Son sınırlarına kadar ince ince ayrıntılandırılmış özellikler göze çarpıyordu. sıradışı resimlerinden “Yıldızlı Gece” başyapıtında bir arada kullanmıştı. Bu tablo Van Gogh’un doğanın tasvir edilmesinden yola çıkmayan, sanatçının düş gücünden ortaya çıkmış ender birkaç resminden biriydi. “Yıldızlı Gece” Van Gogh’un doğanın sonsuzluğunu anlatabilme çabası olarak değerlendirilebilecek ve kendisi için bir Nirvana diyeceğimiz bir eser aslında.
Devasa iç içe geçmiş iki sarmal, bulutsu bir şekilde içe doğru hareketlenirken; sağ üstte gerçek ötesi turuncu bir ay, büyük bir güneşle birleşerek onu çevrelemişti. Her şey dairesel hareket halindeydi. Sadece sarı kısımları ışıkla çevrelenen on bir parlak yıldız değil, koyu mavi gökyüzü de bu harekete katılmıştı.
Yaşadığı gerçeklikten kopamadığı bir gökyüzünü hayal etmişti.Manzara aslında etrafını sarmalayan doğanın kendisi… Kuzey kiliselerini anımsatan sivri tepeli çan kulesi, yukarıya doğru uzanan dağlar adeta dalgalanıyor. koyu bir alev gibi olan karanlık selviler göğe doğru yükseliyordu. Dikeylik, yeryüzüne hakim olmuş, gökyüzündeki sarmal bulutsularla karşıt bir oluşum meydana getirmişti.
Resimde gök ve yer arasında bir sınır görünmek ile beraber, asıl konu gökyüzünde geçmekte….Yaşadığı gerçeklikten kopmadığını yeryüzünde betimlemişti… Sol ön kısmında genelde mezarlıklarda yer alan ve yas ile eşdeğer tutulan büyük bir servi ağacı ilk dikkati çeker. Mitolojide de servi ağacı yeryüzü ve gökyüzünü bir araya getiren bir ağaçtır. Van Gogh o dönemde yoğun melankoli altında olduğundan zihninden sürekli olarak ölüm düşüncelerini geçiriyordu. Özellikle dikkatimi çeken yıldızlı gece resmî hakkında şu metafiziksel yorum oldu…”Tabloda on bir yıldızın olması da kimi eleştirmenlere göre Van Gogh’un dini hassasiyetine işaret ediyor. Çünkü on bir yıldız Tevrat’taki Yaratılış bölümüne atıfta bulunuyor ve hemen ana kısımda görünen kilise de yine bu etkiyi güçlendirecek özellik taşıyor. Resim bu şekilde ele alındığında üç kısma ayrılıyor. Gökyüzünün parlaklığı ve duruluğu ilahi kavramı işaret ediyor. İnsan anlayışının ötesinde ve ulaşılmaz olan bu kısım insanın asıl kurtuluşunun olduğu bir yerdir. Yerdeki servi, tepe ve diğer doğal unsurlar ise gökteki doğallığın devamı şeklindedir. Alt kısımlarda bulunan binalar ise doğal olandan tabloyu ayıran noktadır. İnsana ait olanın daha koyu tonlarda olması ve doğal olanın canlı tonlarda olması tablonun etkili bir zıtlık algısı yaratma başarısını da göstermeye yardımcı oluyor.” Güneşi ve ayı aynı karede sembolize etmesi de gözlerden kaçmamakta..
Akıl hastanesinde, uzamsal zekaya sahip bir dehanın neler yapabileceğini YILDIZLI GECE tablosuyla bizlere adeta ıspatlamakta…