“AYASOFYA DÂVÂSI,” 

Türk Matbuat tarihine ve Türk Adalet tarihine, “AYASOFYA DÂVÂSI,” geçmiş çok önemli bir da’vâ vardır. Ayasofya ile alakalı, günümüz neslinin muttal olmadığı-olamadığı ba’zı hâkîkatleri tebârüz zımnında, bu Ayasofya da’vâ’sını anlatmamak, Ayasofya ile alakalı ba’zı hâkîkatlerin üstünü perdelemek olurdu. 

Merhûm Osman Yüksel, (Serdengeçti, adında aylık olarak Ankara’da çıkardığı Dergi’den sonra, “Osman Yüksel Serdengeçti,” olarak, anılmaya başlanmış ve böyle şöhrete ulaşmıştı.) Aylık Serdengeçti Dergisi’nin Ağustos 1952/17. Sayısında, Ayasofya ile alakalı olarak, bir yazı kaleme almıştı, bu yazıyı önce tam metin olarak veriyorum: 

“AYASOFYA” 

“Ey İslâm’ın nuru, Türk’lüğün gururu Ayasofya! Şerefelerin de, fethin Fatih’in şerefi ışıl ışıl yanan Muhteşem Mâ’bed!... Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun? Hani minarelerinden göklere yükselen, tâ... mâverâdan gelen, ezanlar?! Hani o İlâhî devir, İlâhî nizamlar!... 

Ayasofya ses vermiyor! Ayasofya bir hoş, Ayasofya bomboş!... Hani nerede, şu Muhteşem minberde, binlerce erin, binlerce gazinin baş koyduğu şu temiz yerde, şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?! Ayasofya Ayasofya! Seni bu hâle koyan kim? Seni çırılçıplak soyan kim? 

Hani gönüllerden kubbelere, kubbelerden gönüllere gürül gürül akan, sineler yakan Kur’ân sesleri?! 

Kur’ân sesleri dindirilmiş, Müslümanlar sindirilmiş!... Allah-Muhammed, Hülefâ-i Râşidîn, bu din ulularının isimleri kubbelerden yerlere indirilmiş!... Feth’in, Fâtih’in ma’bedinden Kitab-ı Mübîn’i, bu ulu dini kaldıran kim?... Dinimize imanımıza saldıran kim?... 

Asırlık surların arkasından köhne Bizansı horlatmak isteyen kimin eli, bunu söyleyenler kimin dili, Ayasofya’yı puthâne yapan hangi delidir?!... Elleri kurusun, dilleri kurusun!... Ayasofya Ayasofya, seni bu hâle koyan kim?!... 

Seni çırılçıplak soyan kim?!... 

Ayasofya! Ey Muhteşem Ma’bed!... Merak etme, Fâtih’in torunları bütün putları devirip seni camiye çevirecekler. Gözyaşlarıyla abdest alacak secdelere kapanacaklar!... Tehlil ve tekbir sedaları boş kubbelerini yeniden dolduracak!.. İkinci bir fetih olacak!... Ozanlar bunun destanını yazacaklar, ezanlar ilanını yapacaklar!.. 

Sessiz ve öksüz minarelerinden yükselen tekbir sesleri fezaları yeniden inletecek. Şerefelerin yine Allah’ın ve O’nun Sevgili Peygamber’i Haz.Muhammed’in şerefine ışıl ışıl yanacak... Bütün dünya Fâtih dirildi sanacak... Bu olacak Ayasofya, bu olacak!... İkinci bir fetih, yeni bir Ba’sübâde’l-Mevt.. Bu muhakkak... Bu günler yakın, belki yarın, belki yarından da yakın!...” Osman Yüksel... 

OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ KİMDİR? 

Mücâdele, da’vâ Adamı, Anadolu’nun, Toros’ların, Yağız, Deli-Dolu, Coşkun Akan, Osman Yüksel Serdengeçti, 1917 yılında Antalya-Akseki’de doğdu. İlk okulu Akseki’de, ortaokulu, Antalya’da yatılı olarak okudu. Liseyi ise Ankara’da, Atatürk Lisesi’nde bitirdi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesinde ikinci sınıf öğrencisiyken, 03 Mayıs 1944’de meydana gelen hâdiselere karıştığı gerekçesiyle, Alparslan Türkeş, Nihal Atsız ve diğerleriyle birlikte tutuklandı ve Tabutluklarda işkenceye tâbi tutuldu. Askerî Mahkemece serbest bırakıldığında öğrenimine devam etmek istediyse de, izin verilmedi, devam edemedi. Kendisine “Serdengeçti” unvanını kazandıran, Dergisi, ancak, 33 sayı yayımlanabilmiş, neredeyse tamamı toplattırılmış ve yazılarından dolayı sık sık tutuklanmış ve serbest bırakılmıştı. Ayrıca, 1952 yılında, “Bağrı Yanık” adlı Siyâsî Mizâhî gazeteyi çıkarmıştı. 

1965 yılında, Adalet Partisinden Antalya Milletvekili olarak Parlemanto’ya girdi. Milletvekili olarak T.B.M.M.’sine geldiğinde, normal kıyâfet ve fakat kravat takmadan gelmişti. İçeri almak istemediler. “İçtüzüğe göre, erkekler takım elbiseli, kravat takmış olarak, kadınlar, etek ve döpiyes giymiş olarak girebilirler,” denildi. Serdengeçti, Şeklî Medeniyet Yularını (Kendileri, kravata, “Medeniyet Yuları,” derdiler). bel kemerine takıp gelmişti. Alakalılar, yine içeri almak istemediler. “İçtüzükte, kravatın illâ boyuna takılacağını gösteren bir kayıt gösterin, o zaman boynuma takayım, İçtüzüğün gereğini yerine getirdim,” dedi. Bunun üzerine, bir şey diyemediler ve kravatsız olarak T.B.M.M.’sine (Genel Kurula) girebilen tek milletvekili olmuştu. Bir müddet sonra, Süleyman Demirel’in ta’limatıyla Adalet Partisinden ihraç edilmişti.

Ma’betsiz Şehir, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Bu Millet Neden Ağlar, Mevlânâ, Mehmed Âkif ve Kara Kitap, eserleri en çok rağbet edilen ve en çok okunan kitaplarıydı. 10 Kasım 1983’de, İstanbul’da vefat etti... 

İttihad ve Terakkî bakiyesi, Tek Parti Mütegallibe, C.H.P. İktidarı, 1932 yılında Ezan-ı Muhammedî’yi aslından çevirmiş, Türkçe, “Tanrı Uludur, Tanrı Uludur,” diye, tangır-tungur, okutturdular. Fiîlen 1932’de, hukuken de, 1934 yılında, bir Kararnâme ile Ayasofya Camiî’ni, müzeye çevrilerek ibadete kapattı. 

14 Mayıs 1950 yılında yapılan milletvekilliği Umûmî seçimlerinde, Aziz Türk Milleti bütün dünya’yı kendisine hayran bırakan bir basiretle Beyaz bir devrim yapmış, 27 yıllık, İttihad ve Terakkî artığı, Tek Parti Mütegallibe, C.H.P.’yi ebediyyen ademe mahkûm etmiş, Tek Parti iktidarını al-aşağı ederek, Demokrat Partiyi, Menderes ve arkadaşlarını iktidara getirmişti. 

Ekseriyet Sisteminin uygulandığı seçimlerde, kâhir bir ekseriyetle iktidar olan Demokrat Parti’nin ilk icraatından birisi, aslından döndürülüp, Türkçe, “Tanrı Uludur,” diye okutulan Ezan-ı Muhammedî’yi, aslına ircâ olmuştu. 14 Mayıs’ta seçimler yapılmış, Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi, hükûmetin kurulmasının hemen akabinde, T.B.M.M.’sine sunulan, ilk tekliflerden birisi, Ezan-ı Muhammedî’yi aslına uygun olarak okuyanlara verilecek cezanın müeyyidesi olan Türk Ceza Kanunundaki ilgili maddenin, Türk Ceza Kanunundan çıkarılmasıyla alakalı teklif idi. Nitekim, bu teklif, seçimlerin yapılmasından 33 gün sonra, kanunlaşmış ve 17 Haziran 1950’den i’tibâren, Ezanlar aslına uygun olarak okunmaya başlanmıştı. 

Aziz Milletimizin beklentisi, aynı tarihlerde, 1934’de hukûken ibadete kapatılan Ayasofya’nın da yeniden ibâdete açılmasıydı. 

Osman Yüksel Serdengeçti, bu yazıyı Büyük Türk Milleti’nin hissiyatına tercüman olarak yukarıdaki şiirsel ve destansı yazısını yazmıştı. Bu Yazı, Serdengeçti Dergisinde yayınlandığında, aksülameli müthiş olmuş, Serdengeçti Dergisi elden ele dolaştırılmış, ba’zı gazeteler bu yazıyı iktibas etmişlerdi. 

Osman Yüksel Serdengeçti’nin bu yazısının neşrinden bir müddet sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından, Başsavcı yardımcılarından Müfit Birsen imzasıyla, 22.08.1952 tarih ve 5/17881 sayılı bir ihbar yazısı Ankara Garnizon Komutanlığı’na gönderilmiştir. 

Yazı şudur: 

Garnizon Komutanlığı’na: Ankara’da münteşir, Serdengeçti adlı dergide yapılan tetkikat sonunda: 

1) Derginin kapağındaki resim ile bu resmin altındaki kıt’a; 

2) Tarîkatları Demokrat Parti idare ediyormuş adlı yazı içinde ikinci sütunda, Bediuzzaman tarikatı gibi bir tarikat... sözleriyle başlayan satırlar ve üçüncü sütunda bulunan, ba’zı cümleler; 

3) Ayasofya adlı yazıdaki ifade ve sözler; 

4) Dinî hayatımız adlı makale; 

Mahiyeti i’tibariyle halkın ma’neviyyatını kıracak ve Millî menfe’atlere zarar verecek mahiyette görülmüştür. Bu suretle T.C.K.’nun 161. maddesine temas ettiği kanaatine varılan işbu yazılardan dolayı gereken muamele’nin yapılması rica olunur.” 

Ankara Garnizon Komutanlığı Ankara Başsavcılığı’nın yukarıdaki yazısına, 05/09/1952 tarih ve 2/24 sayı ile şu cevabı vermiştir: 

“Ankara’da münteşir, ‘Serdengeçti’ adlı Dergi’de kaleme alınan yazıların mahiyetleri i’tibariyle halkın ma’neviyyatını kırıcı ve Millî menfe’atlere zarar verici olup-olmadıklarının anlaşılabilmesi için Adalet Bakanlığı’nın, 08/Şubat 1939 tarih ve 20/08 sayılı olup Hukûkî ve cezâî mutala’lar mecmuasının neşredilmiş bulunan tamimleri dâiresinde Makamınızca hazırlık soruşturması yapılmasını ve suça mevzu derginin de birlikte gönderilmesini rica ederim.” 

Ankara Savcılığı bu yazı üzerine 06/09/1952 tarihinde: “Serdengeçti” Mecmu’ası eklenmiştir. Savcılığımızca tetkiki mucip, başka bir cihet bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Gereğinin yapılması ricasıyla Garnizon Komutanlığı’na” denilerek kağıtları tekrar Komutanlığa göndermiştir. 

Hazırlık evrakı Garnizon Komutanlığına tekrar gittikten sonra, Komutanlık, yazısının muharriri ve Mecmu’a’nın mes’ûl müdürü sıfatıyla, Osman Yüksel Serdengeçti’yi 27/09/1952 tarihinde celp etmiş ve ifadesini almıştır. 

Osman Yüksel, ta’kip konusu diğer yazılar hakkında konuştuktan sonra, “Ayasofya,” başlıklı yazı dolaysiyle kısaca şunları söylemiştir: “İstanbul’daki Ayasofya Camii’nin (ki hâlen müzedir) kilise haline konması için, İstanbul’daki Rumlar ve Yunanlı’lar ve ba’zı Yunan gazeteleri neşriyat ve faaliyette bulundular. Buna karşı her Türk gibi ben de içimde bir aksülamel duydum ve bu yazıyı yazdım. Bu yazımda da Millî Mukâvemeti kıracak, Millî menfe’atlere zarar verecek herhangi bir husus yoktur. Bu yazı ile istediğimiz Ayasofya’nın kilise haline sokulmaması ve beşyüz yıldan beri olduğu gibi yine cami olarak kalmasıdır. Bu yazım Anadolu’da münteşir 10-15 kadar gazete tarafından aynen iktibas edilmiştir ki, bu yazımızın halk tarafından nasıl benimsendiğini gösterir. Biz bu yazımızda, eski fetih devrini o devrin şerefli-şanlı günlerini terennüm ettik. Ecdât ruhunu canlandırdık. Yazımız Millî Mukâvemeti kırıcı değil bilakis Millî hisleri, kahramanlık ve şecaat hislerini şahlandıran, Fâtih ve fetih ruhunu gönüllere sindiren bir yazıdır.”

Maznun Osman Yüksel’in ilk ifadesi alındıktan sonra, Komutanlık keyfiyeti 13.11.1952 tarih ve 65461 sayılı bir yazı ile Millî Müdafaa Vekâleti ile Genel Kurmay Başkanlığı’na arz etmiş ve gereğinin takdirini istemiştir. Bunun üzerine, 19.11.1952 tarih ve 52/6074 Sayılı Millî Müdafaa vekili Seyfi Kurtbek imzasıyla cevâbî bir yazı ile “Ayasofya” başlıklı yazı münderecatı i’tibâriyle Millî Mukâvemeti kırıcı mahiyette görüldüğünden Muharriri, Osman Yüksel hakkında T.C.K.nun 163’üncü ve As.C.K.nunun 48-58. maddelerine tevfîken ta’kibat izni verilerek evrakın yetkili mercie tevdii emrolunmuştur. (Devam edecek...)