Türk Siyâsî Hayatında istikrarsızlık bütün ağırlığıyla devam ediyordu. İktidar’da, C.H.P., DP, C.G.P. ve Bağımsızlardan müteşekkil bir Hükûmet vardı. Anarşi-terör almış başını gitmişti. Akaryakıt karne’ye bağlanmış, şeker, margarin karaborsa’ya düşmüş, Cumhuriyet Tarihi boyunca görülmemiş kıtlık-yokluk hüküm sürüyordu. Diğer taraftan, Petkim, ma’mulleri (daha ziyâde Plastik Sanayi’in de kullanılan ham maddeler), inşaat malzemesi, demir-çimento tahsise bağlanmış ve buralarda büyük yolsuzluklar ayyuka çıkmıştı. Derken, yeni bir seçim dönemi gelip çatmıştı. 14 Ekim 1979 günü, boş bulunan 5 milletvekilliği ve senato üçte bir yenileme seçimleri yapılacaktı. 
Seçim meydanlarında, Demirel, terörden vuruyor, kıtlıktan vuruyor, yolsuzluktan vuruyor. “Daha durun,” şimdi akaryakıtı karneye bağladılar, yakın bir gelecekte –eğer bunlara dur! demezseniz, ekmeği de karneye bağlarlar. Çünkü bunların geçmişlerinde vardır. C.H.P. demek yokluk-kıtlık, karne demektir. Ne denirdi, “Geldi İsmet, gitti kısmet, gitti İsmet, açıldı kısmet,” “İşte bunlar budur,” diyordu. 
Seçim Meydan’ları, bilhassa, Trakya ve muhâcirlerin ekseriyyete oldukları Balıkesir, Çanakkale illerinde, seçilecek 5 milletvekilliğine atfen, “Bej, bej, beeej,” diye inliyordu. Seçimler neticesinde, C.H.P.’nin 1977’deki reyi % 41,4’den % 29,1’e düşmüş, AP’nin % 36,9 olan reyi % 46,8’e, MSP’nin % 8,6 olan reyi %9,7’ye, M.H.P.’nin % 6,4 olan  reyleri de % 6,9’a yükselmişti. Bu neticelerle, Adalet Partisi boş bulunan 5 milletvekilliğinin tamamını, yeni seçilen 50 senatörlüğün de 33’ünü, kâhir ekseriyyetini kazanmıştı. Bülent Ecevit hükûmetin istifasını 16 Ekim 1979 günü, Cumhurbaşkanı Fahir Korutürk’e sunduktan sonra, “Milletin oyları Adalet Partisine teveccüh etmiştir. Hükûmeti Adalet Partisi Lideri Süleyman Demirel kurmalıdır,” diye bir açıklamada bulunmuştu. 
MSP. Genel Başkanı Erbakan ve MHP. Lideri Türkeş de “Adalet Partisi hükûmeti kursun, biz şartsız olarak destek verelim,” diye beyanda bulundular. Merhûm Alparslan Türkeş’in samîmî, Merhûm Erbakan’ın, kerhen ve “kadayıf’ın altı kızarıncaya kadar,” verdiği destekle, Adalet Partisi azınlık hükûmeti kuruldu. Demirel’in kurduğu bu azınlık hükûmeti, 19 Kasım 1979’da hükûmet programın, T.B.M.M.’sinde okunmasının, 23 Kasım 1979’da, programın tartışılmasının ardından, 25 Kasım 1979’da, 208’e karşı 229 reyle i’timad reyine mazhar olmuştu. 
Demirel, devir-teslim’den sonra, memleketimizin ekonomik ve iktisâdî durumu hakkında alakalı’lardan brifing alır. Az sayıda matbuat mensubunun bulunduğu husûsî sayılabilecek bir sohbette bize anlattıklarına göre, “Bunlar, (Ecevit hükûmetini kastediyor,) gerçekten sıfırı tüketmişler. Ciheti Akseriyye için olmazsa olmaz, stoklarda, her dâim, 4 bin ton un, belli bir miktarda, hınühâcette ihtiyaca yetecek kadar akaryakıt’ın bulundurulması zarûrî’dir. Oysa, bunlar, stoklarda bulunması gereken, bütün unu bitirmişler. Stoklarda akaryakıt tutmak şöyle dursun, Erzurum’dan-İzmir’e ve Edirne’ye uzanan, Nato Petrol Boru hattında bulunan ihtiyat akaryakıtı bile kullanmışlar. Allah Muhafaza Buyursun! Bir seferberlik söz konusu olsa, asker’in bir günlük ta’yini, askerî araçların, tank’ların hareketi için bir günlük yakıtı kalmamıştır.” 
Demirel ve Turgut Özal, Üniversite’de ve Elektrik Etüt İşlerinde, Ağabey-Kardeş idiler. Demirel, Özal’a, “Kardeşim, Müsteşarım ol, beraberce bu zorlukları göğüsleyelim,” der. Turgut Özal, “Ağabey, İktisâdî durum tahminlerimizin de ötesinde berbat! Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarlığı’nı da uhdeme tevdi ederseniz, Başbakanlık Müsteşarlığını yüklenirim,” der. Turgut Özal, hem Başbakanlık Müsteşarı, hem de Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarıdır. Bütün bunların da ötesinde, Bakanlar üstü Müsteşardır Özal, Demirel’in kendisine verdiği olağanüstü salâhiyetlerle, ba’zı Bakan’ların ancak yayınlandıktan sonra haberdar olabildikleri, kıtlıkları, yoklukları bitiren meşhur, 24 Ocak Kararlarını hazırlamış ve uygulamaya koymuştu.
Yeni kurulan hükûmet bir taraftan, yokluk-kıtlıklarla uğraşırken, tek tek, Bakanlar da, kendi Bakanlıklarıyla alakalı çalışmalar yapıyordular. Bu hükûmete, Kültür Bakanlığı’na getirilen, Sivas Milletvekilliği, Merhûm Tevfîk Koraltan da Bakanlığı ile alakalı faaliyetler cümlesinden, Ayasofya’yı yeniden ibâdete açmak için faaliyetlere başlamıştı. 
1963 yılından i’tibâren, Milliyetçi-Muhafazakâr çevrelerce bir “Kızılelma,” ülküsü haline getirilen Ayasofya, 1970’li, istikrarsızlık yıllarında, neredeyse, unutulmuş, nisyana terkedilmişti. Kültür Bakanı Tevfik Koraltan, mes’eleyi önce Bakan arkadaşlarına söylemiş, diğer Bakanlar “isâbetli, çok iyi olur,” demişler. Efkâr-ı Umûmî’yi bilgilendirmek ve kamuoyunun desteğini te’min maksadıyla matbuat brifing’leri tanzim etti, gazete’leri ziyâret etti. Biz, Bâbıâlîde Sabah ve haftalık UFUK Gazeteleri ve diğer, Milliyetçi-Muhafazakâr refiklerimiz tam destek verdik. 
Kültür Bakanı, Tevfik Koraltan, Topkapı Sarayı, Mukaddes Emânetler, “Emânât-ı Mukaddese,” Dâiresinde, 1918 yılından i’tibâren, 1924 yılına kadar aralıksız, 24 saat okunan Kur’ân-ı Kerim Tilâvetinin yeniden başlatılması ve Ayasofya’nın yeniden ibâdete açılması için gayret sarf ediyordu. Mukaddes Emânet’ler Dâiresinde Kur’ân-ı Kerim Tilâvetinin durdurulması idârî bir kararla olduğu için, yeni bir kanun çıkarmaya, yönetmelik değiştirmeye ihtiyaç yoktu. İdârî bir kararla, meselâ, Kültür Bakanlığı’nın yazılı veya sözlü ta’limatıyla başlatılabilinirdi. Ayasofya’nın yeniden ibâdet açılabilmesi için de, herhangi bir kanun maddesiyle kapatılmadığı için, kanun çıkarmaya ihtiyaç yoktu. Fakat, Bakanlar Kurulu Kararnâmesiyle Müzeye tahvil edildiği için, bir Bakanlar Kurulu Kararıyla, bir önceki Bakanlar Kurulu Kararnâme’sinin ortadan kaldırılması gerekiyordu. 
Emânât-ı Mukaddese Dairesinde Kur’ân Tilâveti’nin hemen, Ayasofya’nın İbâdete açılışının da, 29 Mayıs 1980’de İstanbul’un Fethi’nin 527. Yılı münasebetiyle açılması plânlanıyordu. Tevfik Koraltan Bey, çok samîmî fakat biraz da saf bir siyâsetçiydi. Kendisine, Ayasofya’nın yeniden ibâdete açılması için hazırlamayı düşündüğünüz Kararnâme’yi, Demirel’in imzalayıp-imzalamayacağını sordunuz mu dediğimde: 
- “Evet, sordum, ‘Sen Kararnâme taslağını hazırla Bakanlara imzalat, bakarız,’ dedi,” diye cevap vermişti. Bu cevap şahsen, bendenize biraz garip gelmişti. 
Mukaddes Emânetler Dâiresinde Kur’ân Tilâvetinin sanıldığı gibi kolay olmadığı da kısa bir müddet zarfında anlaşılmıştı. Kültür Bakanlığı bünyesinde bulunanların, Bakan hâriç, hemen hemen, hepsi karşı çıktılar. Başta, Müsteşâr Prof.Dr. Emin Bilgiç olmak üzere üst yönetimde bulunanlar, Tilâvet-i Kur’ân’ı benimsemelerine rağmen, Emniyet bakımından endişe duyuyorlardı. Topkapı Sarayı Müdürü, Topkapı Sarayı’nın emniyyetinde mes’ûl Emniyet Âmiri ve diğer yetkililer, mesâî saatlerinde neyse de, mesâî sonrası geceleri, yeni mesâî başlayıncaya kadar ve Topkapı Sarayı’nın ziyârete kapalı tutulduğu Salı günleri bütün gün, emniyyet nasıl te’min edilecekti? Mukaddes Emânetler Dâiresinde bulunan paha biçilemez eserler, eşya bir yana, yanıbaşında Hazine Dâiresi mevcud. Aşılması imkânsız değil, ama, gerçekten zor bir vaziyet ortadaydı. 
Kur’ân Tilâveti için ta’yin ve tespit edilen, İstanbul Müftülüğünce, hafızlar hakkında, Cumhuriyet Savcılıkları ve Millî İstihbarat Teşkilatı’nın alakalı dâiresince derinlemesine bir araştırma yapıldı. Hafızların doğdukları ve nüfusa kayıtlı oldukları yerlerde, yedi sülâle geçmişleri, uzak-yakın akrabaları, her yönden soruşturuldu. Aile’leri, bu hafızlara, “Siz, İstanbul’da hangi suçlara bulaştınız da hakkınızda böyle tahkikât yürütülüyor,” diye haber göndermeye başlamışlardı. 
Zorluklar aşıldı, Kültür Bakanı’nın azmi ve gayretleriyle Topkapı Sarayı Emânât-ı Mukaddese Dâiresinde, aralıksız, 1924’den önce olduğu gibi, 24 saat Kur’ân Tilâveti başlatılmıştı. 
29 Mayıs İstanbul’un Fetih yıl dönümü iyice yaklaşmıştı. Fakat, Bakanlar Kurulu Kararnâmesi henüz tekemmül ettirilmemişti. Kültür Bakanı Tevfik Koraltan’ın gayretlerine rağmen, ba’zı Bakan’ların Kararnâmeye imza koymadıkları yaygın bir rivâyet idi. 
Kendisine: 
- Muhterem Bakan! “Eğer, Başvekil bu Kararnâme’yi uygun buluyorsa, Bakanlar’dan birisinin veya bir-kaçı’nın imzalamaması bir şey ifade etmez. Başvekil, o Bakanlara, “imzalayınız,” der, imza koymazlarsa, Bakanlıktan istifalarını ister. Yine de imza koymazlar ve istifa da etmezlerse bu takdirde Başvekil, imza koymayan Bakan veya Bakanları azleder,” dedim. 
Tevfik Bey sustu, biraz sonra da “Kararnâme taslağını henüz, Dışişleri Bakanı Hayreddin Erkmen bile imzalamadı,” dedi. 
Gazete ile alakalı mühim bir mevzu’u görüşmek üzere, Ankara Büromuz, benim için Dışişleri Bakanı Hayreddin Erkmen’den randevu almışlardı. Ankara’da Bakanın makamında görüşmemizde Kararnâme’den bahsettim. Hayreddin Bey, “Bana imzalamam için böyle bir Kararnâme taslağı getirilmedi,” dedi. Özel Kalemine ta’limat verdi, “Kültür Bakanlığını arayınız, hemen Kararnâme taslağını göndersinler,” dedi.