Bugün 15 Temmuz. 

Yazdıkları senaryolarla 60 yıldır Türkiye’yi bölüp parçalamaya azmedenlerin, son oyunlarını sahneledikleri kanlı işgal girişiminin bertaraf edildiği şanlı günün yıldönümü.

Zannederdik ki, düşman sınırın öte tarafından; havadan, karadan, denizden, belki denizin altından, ama sınır dışından gelir! 

Çanakkale’de öyle olmuştu ya.

Zırhlı savaş gemileriyle gururlu, kibirli, mağrur bir şekilde sularımızda süzülerek, Payitahta varacaklarına inanıyorlardı ya!

Hani, Seyit Onbaşı, yanındaki herkesin şehit olup kendi başına kaldığı sırada 276 kiloluk gülleyi topa sürüp ateşlemiş ve o mağrur İngiliz zırhlısını sulara gömmüştü ya!

Öncesiyle-sonrasıyla bir destandır ya Çanakkale.

Yedi düvele karşı her cephede bir kutlu savaş veren İslam’ın son ordusu, son kaleyi düşmana vermemişti ya!

İşte bir yıl evvel 15 Temmuz akşamı, bu defa 8. düveli sürdüler cepheye, yıllardır özenle yetiştirdikleri yerli ajanlarını ayaklandırdılar.

Devletin tankını, uçağını, tüfeğini halka çevirdi hainler.

Dedelerinin, analarının, babalarının yaşadığı, evlatlarının boy verdiği, karınlarını doydurdukları topraklara gökten bomba yağdırırken hiç utanmadılar, sıkılmadılar. “Biz ne yapıyoruz” diye hiç sormadılar kendilerine. Kendi memleketlerini, insanlarını bombaladılar, kurşunladılar.

Sandılar ki, halk pusacak, bir köşeye sinecek, işgali sineye çekecek.

Önceki darbeler gibi olacak diye umdular.

Ve darbe görünümlü bir işgal planladılar!

Halkı korkuyla evlerine tıkacaklar, sonra Cumhurbaşkanı’nı, Başbakanı, diğer devlet erkanını yok edeceklerdi.

Arkasından diğer maşalar sınırın öteki tarafından ellerinde silahlarla ülkeye dalıp evleri basacak, katliam başlatacaktı.

Ve kan deryası görüntüleri arasında, FETÖ salya sümük, “Ey NATO, Türkiye senin bir üyen değil mi, insanlar katlediliyorken sen merhamet et, Türkiye’yi bu buhrandan kurtar” diyerek davetiye çıkaracaktı.

Bu davete icabet edecek olan Haçlı Orduları da ‘kimsenin karısına, kızına, ırzına namusuna, malına, mülküne dokunmadan!’ Türkiye’ye el koyacaktı.

Onlar ülkeye el koyarken “Kurtarıcılarınızı karşılayın” emriyle şakşakçılar sokağa çağrılacaktı!

Bilemediler ki; “Bize dar gelmeyecek makberi” kazmak onların haddi değildi!

Bilemediler ki, toprağı sıksan şüheda fışkırırdı!

Bilemediler ki, 16 yaşındaki gençler Çanakkale’deki kınalı Hasan, İstanbul’da Abdullah Tayyip, Mahir, Furkan olur vatan kurtarırdı!

Milli Mücadele ruhunu hiç ama hiç kaybetmeyen Türk Milleti arasına yıllardır atılmaya çalışılan ayrılık tohumlarının yeşermediğini, şerlerinin bu topraklara bir daha kök salamayacağını da bilmiyorlardı.

Bir delikanlı dikildi tankın karşısına; adı Metin’di, kendi ifadesiyle “Malatya kürdü”ydü.  “21. Yüzyılın Ulubatlı Hasan” ı oldu.

Bilmiyorlardı; Anadolu’da Ulubatlılar bitmezdi!

Sonra, alçak uçan jetlere, levye ile karşı koydu insanlar.

Bilmiyorlardı; bu topraklardan Seyit Onbaşı’lar fışkırırdı.

Bir kadın geçti kamyonun direksiyonuna, bacılarını meydanlara taşıdı.

Zannettiler ki Kara Fatmaların, Halime Çavuşların nesli tükendi.

Bilmiyorlardı; Her Türk Asker Doğardı!

Denize dökmedik. Geldikleri gibi de gitmediler!

Çünkü 8. düvel, içimizdeki hainler güruhuydu!

Silahsız Halk Kuvvetlerinin önünden kaçıp Yunan’a sığınanlar  kurtulduklarını zannetti.

Bilmiyorlar; “Kürşat’ın Kini” bir gün bulurdu kendilerini!

Bugün 15 Temmuz.

Cihad meydanını Pehlivansız bırakmadığımız gündür.

Rüzgar bekleyen bayrağımıza rüzgar üflediğimiz gündür.

Minareleri ezansız, yılları Ramazan’sız bırakmadığımız gündür.

İslam’ın son kalesini küffara vermediğimiz gündür.

Bugün, İkinci İstiklal Madalyasını göğsümüze taktığımız gündür!

Kutlu olsun.