Gündemi izleme adına peşine düştüğümüz siyasi gelişmeleri öylesine ön plana çıkarıyoruz ki, asıl üzerinde durulması gereken olaylar karanlıkta kalıyor, önlem almakta geç kalınmış oluyor. İhmalimizin açtığı yaraların onarılması zaman alıyor, büyük diyetler ödemek zorunda kalabiliyoruz.  

IMF'nin sosyal içerikten yoksun, çok ince hesaplara dayandığı anlaşılan programlarını uygularken tarımımızı çökerttik. 5 bin yıldır çiftçilikle geçinen insanları köyünden, toprağından koparıp büyük şehirlerin varoşlarında yoksulluk sınırı altında yaşamağa mahkum ettik.  

Yeryüzünde, "kendi kendini besleyebilen 7 ülkeden biri" diye anılan topraklarda, çalışan nüfusun yüzde 35'ini barındıran tarım sektörünü çökertirseniz, o ülkeyi, çok da uzak olmayan bir gelecekte, toplumsal çalkantılar yaşamaya mahkum etmiş olursunuz.  

Buğdayın anavatanı Anadolu'da yaşayan insanlar, yiyecekleri ekmeğin buğdayını bugün dışardan almak zorundalar. Dağlara taşlara kazınmış, binlerce yıllık, eli başaklı "tanrı" kabartmalarından da utanmıyor muyuz?  

Buğdayın anavatanında buğday ithal etmenin utancını hazmetmeye çalışırken, bir başka zenginliğimiz olan zeytin ağaçlarımız amansız bir hastalığın pençesine düştüler.  

Zeytinin de anavatanının Anadolu olduğuna ilişkin ipuçları var. İzmir'in Urla ilçesinde yapılan kazılarda 2500 yıllık yağhaneler bulunmuş. Araştırmalardan anlaşılıyor ki, o tarihlerde Avrupa'nın hiçbir yerinde zeytinyağı üretildiğine ilişkin bir kanıt yok!  

ZEYTİNYAĞI İLAÇ GİBİ  

Zeytinin, Zeytinyağının insan sağlığına, özellikle kalp damar sağlığına olan yararları saymakla bitmiyor.  

Zeytin ağaçlarımıza dadanan şarbona benzer hastalığın önünü alamazsak, sağlığımız için ilaç kadar gerekli olan zeytinyağını, bundan böyle, ithal etmek zorunda kalacağız.  

Yalnızca ilgisizliğimiz ve bilgisizliğimiz yüzünden değil, IMF programlarının dinamitlemesiyle çöken çiftçilerimizin paniklemesinin bir sonucu olarak, zeytin ağaçlarımız kanser hastalığının pençesine düştüler. Ege, Akdeniz, Marmara bölgelerinde yüzbinlerce zeytin ağacı kuruyor.  

İlk defa 1973 yılında, Bafa Gölü civarında görülen bu hastalığın zeytin üreticisi Akdeniz ülkelerinden gelmiş, daha doğrusu gönderilmiş olduğu tahmin ediliyor.  

Ziraatçılar Vakfı Genel Sekreteri Burhanettin Aydın, şarbona benzer bu hastalığın, yayıldığı her ülkede zeytinciliği bitirebileceğine dikkat çekiyor ve, "Ülkemizde hastalığın önemi henüz kavranmış değil. Hastalığın kaynağı konusunda iyi niyetli düşünemiyorum. Hastalığın ülke geneline yayılmasından endişe ediyorum." diyor.  

Zeytin ağaçlarımıza dadanan bu amansız hastalığın ilacı henüz bulunamadı.  

Hastalığın yakalanan ağaçların yaprakları o bilinen gümüşi yeşil renklerini yitirip kahverengine dönüşüyor, dalları ve sürgünleri morarıyor.  

Tariş Zeytin ve Zeytin Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Salim Çetin, Aydın, Akhisar, Turgutlu, Manisa ve çevresinde yüzbinlerce zeytin ağacının kansere tutulup kurumaya yüz tuttuğunu belirtiyor.  

Tarım Bakanlığı'nın Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü aracılığı ile zeytin üreticisini bilgilendirmesi, yönlendirmesi gerekirken, bugüne kadar bu önemli konuda pek önemli şeyler yapılmamış.  

Zirai ilaçlar etkisiz kaldığı için, zeytin üreticileri kendi geliştirdikleri yöntemlerle salgın hastalığın önünü kesmeye çalışıyorlar.  

ÜRETİCİ KENDİ BAŞINA ÖNLEM ALMAYA ÇALIŞIYOR  

Yapılan gözlemler sonucunda bu hastalığın mikrobunun 60 derecenin üzerinde yaşamadığı anlaşılmış. Bu veriden yararlanılarak, elektriğin olduğu yörelerde ağaçların hastalıklı bölgeleri u.v. ışınları ile şaklanıyor.  

Bazı yerlerde ağaçların altı tek tek kazılarak su dolduruluyor. Daha sonra üzerleri naylon örtülerle kapatılıp 10-12 hafta bekleniyor. Bu ağaçlara özel budama uygulanıyor. Fakat çoğu yamaçlarda olan zeytinliklerde ağaçların u.v. ışını ile şaklanmaları, diplerinin kazılıp suyla doldurulması mümkün olmuyor. Bu nedenle hastalık zeytin ağaçlarımızı yoketmeye devam ediyor.  

Zeytin ağaçlarını yiyip bitiren kanser hastalığı, daha çok, suyun çok biriktiği ve uzun zaman kaldığı "taban arazilerde" görülüyor. Artık para getirmeyen pamuk tarlalarına zeytin ağacı dikildiğinde de bu hastalık görülüyor. Bilindiği gibi pamuk çok su isteyen bir bitkidir.  

Manisa'nın Gölmarmara Belediye Başkanı Nihat Ağaçdiken, "Özellikle kavun, domates ve pamuk tarımının yaygın olduğu ilçemizde, bu ürünler para getirmez olunca, üreticiler zeytine yöneldi. Fakat bu tarlalara ekilen zeytinlerin hepsi kanser hastalığına yakalandı." diyor.  

Zeytin, ülke tanımı için de, sağlığımız için de önemli.  

Yarın konuya devam edeceğiz...   

 

Küpe: Bir yerde bulaşıcı hastalık varsa, oraya girmeyiniz. Hastalık bulunduğunuz yerdeyse, oradan çıkmayınız.

Hz. Muhammed