TEKİRDAĞ - Son yılların en kurak dönemini yaşayan Trakya'da aralık ve ocak aylarında sağanak yağışlar ve karların erimesiyle barajlardaki doluluk oranı arttı, dereler ve nehirler taştı. Trakya'da Ergene Nehri ise taşarak çevresindeki tarım alanlarını sular altında bıraktı. Sağanak yağışlarla birlikte özellikle kirli akan Ergene Nehri'nin ne kadar temizlendiği gündeme geldi. Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, bölgede endüstriyel faaliyetler ve kentsel kullanım amaçlı oluşan atık suların, bölgedeki yüzey sularının üzerinde büyük bir tehdit olduğunu belirterek, kirliliğe sebebiyet verildiğini söyledi. Tecer, "Sürekli kirli akan sularımız var. Son yağan yağmurlar ‘Kirliliği azaltır mı?’ sorusuna ancak seyreltebilir diyebiliriz. Ama endüstriyel faaliyetler kirletmeye devam ettikçe bu kirlilik süregelecektir. Fakat son yağışlarla birlikte bu bölgedeki derelerin debilerinin artması kirliliğin seyrelmesi anlamına gelir. Bir miktar kirlilikte seyrelme meydana gelmiştir ama temizlendi demek çok doğru olmaz. Yağan yağmurlarla nehirlerin debileri arttığı için kirlilikte bir seyrelme olduğunu söyleyebiliriz" dedi.

'ARITMALARIN DEVREYE GİRMESİ GEREKİR'

Derelerin kirlenmesinin önüne geçmek için sürdürülebilir üretim yapılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Tecer, "Sanayi bölgelerinden çıkan atık suların arıtılarak deşarj edilmesi gerekiyor ki endüstriyel faaliyetlerin yoğunluğu, su kullanım miktarlarını düşündüğümüz zaman buradaki derelerin, ırmakların ve çayların bu kirlilik yükünü taşıma imkan ve ihtimali yok. Suların arıtılması veya suların geri kazanılarak tekrar kullanılması gerekiyor. Arıtma tesislerinin bir an önce devreye girmesi, dereleri kirletmeyecek, alıcı ortamın karakteristiğini bozmayacak seviyelerde arıtma yapmak gerekiyor. Yani derelerdeki kirliliğin yağışlarla azalabileceğini beklemek çok olası bir şey değil" dedi.

Trakya'da yer altı sularının yüzde 85'inin tükendiğini hatırlatan Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, bölgenin son zamanlarda mevsim normalleri üzerinde yağış aldığını belirterek, "Buna sevinebiliriz ama yer altı sularındaki oranın ne kadar arttığını söylemek çok zor şu aşamada. Bunların gözlem istasyonuna ulaşması ve ölçümlerinin yapılması lazım ama şunu söyleyebiliriz, son zamanlarda etkili olan yağışlar hızlı ve kısa süreli yağdı. Dolayısıyla bunların yer altı sularına ulaşması süreci bu kadar çabuk olmaz. Bu kadar kısa sürede yer altı sularındaki rezervin büyük miktarlarda arttığını söyleyemeyiz. Bunun için ölçüm istasyonlarına bakmamız lazım. Henüz erken, sızıntıya geçmesi lazım bunların. Ama yüzeysel sularda belirgin bir artışı gözlemleyebiliyoruz. Bölgedeki barajlarda, göl ve göletlerde yağan yağmurlarla aşağı yukarı mevcut rezervin iki katına kadar bir doluluk olduğunu söyleyebiliriz" diye konuştu.

'YER ALTI SULARI REZERV OLARAK KULLANILMALI'

Prof. Dr. Tecer, Trakya'da yer altı sularının alarm seviyesinde olduğunu ifade ederek, "Hala o durum düzelmiş değil. Yer altı sularının burada bir rezerv olarak kullanılması gerekir. En önemli parametre yer altı suyu rezervinin yıllık dolum miktarıyla oradan çekilen miktarın dengede olması gerekir. Bölgemizde aşağı yukarı 12 yer altı suyu kaynağı var. Bunların yarısında kullanım oranları beslenim oranlarının yüzde 75 daha üzerinde. Yani 1,75 seviyesindedir. Yani 1 metreküp yer altı suyu rezervine ulaşıyorsak 1,75 metreküp suyu tüketiyoruz demektir. Öncelikle yer altı sularının kullanılmasının miktarının azaltılması lazım. 'Yağan yağmurlarla yer altı sularının rezervleri dolacak, biz de rahat rahat üretim yapacağız,

tüketeceğiz ve yer altı suyu seviyesi sürdürülebilir hale gelecek' dememiz şu anda çok olası değil. Yer altı sularının kullanım oranlarını sürdürülebilir hale getirmemiz lazım. Yani üretimde kullanıyorsak ki bu bölgede hem üretimde kullanılıyor hem tarımsal sulamada kullanılıyor hem de içme ve kullanma suyu olarak su rezervlerini kullanıyoruz. Bunları depolamamız gerekmiyor ama sürdürülebilir bir şekilde kullanımını sağlamamız lazım. Yani kullanım oranlarını her tesisin, her sanayi bölgesinin ya da her yerleşim biriminin faydalı kullanım miktarlarının belirlenmesi, bu faydalı kullanım miktarları üzerinde bir yer altı çekimi yapmamamız gerekiyor" dedi.

'YAĞMURDAN GRİ SU ELDE EDİLMELİ'

Prof. Dr. Tecer, Türkiye'de yağmur sularının ayrı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, "Yani bölgeye yağan yağmur sularının yüzeysel sulara ve yer altı sularına karışması doğal seyrinde mümkün. Ama bundan ziyade özellikle bu bölgede yağmur sularından gri su elde edilerek bunları hem üretimde hem de çeşitli ihtiyaçlarımız için kullanmamız mümkün. Özellikle kentsel alanda yağmur sularının kanalizasyon sularından ayrıca toplanarak uygun depolarda uygun arıtma sistemleriyle arıtılıp tekrar kullanılması mümkün. Park ve bahçelerin sulanmasında bunları kullanabiliriz. Endüstriyel üretimde bunu kullanabiliriz. Bunun örnekleri var Avrupa'da da dünyada da. Bu bölgede de gerçekten ciddi anlamda su sıkıntısına bir katkı verecek bir çözüm olabilir. Yağmur sularını herkes, her endüstri bölgesi, her yerleşim bölgesi ayrı olarak toplar, depolar, çok sofistike olmayan bir arıtma sistemiyle arıtarak gri su dediğimiz suyu elde edebiliriz ve bunu da çeşitli ihtiyaçlarımızda kullanabiliriz. Bunun da bu bölgede yapılması gerekir" diye konuştu.