İnsan tabiatı itibariyle hep öğrenmek, anlamak ister. Huzur, emniyet, güven arayışı peşindedir. Aldanmak, itilip kakılmak istemez.
Fakat genellikle aldanır, itilip kakılır. Çünkü başarıya ulaşmak, istediğini elde etmek için hep kestirme yolları tercih eder ve sonunda hüsrana uğrar.
Aslında yolun doğrusu hep vardır. Biraz sabır, gayret ve zaman ister sadece. Birde rehber ister yolun doğrusu. Rehber hep vardır, yakınındadır ama ona uymak en sonraya kalır.
Keşkeler, eyvahlar, bilseydimler sıralanır peş peşe. Ne yazık ki geç kalınmıştır artık, pişmanlıklar fayda etmez.
Biraz makam mevki sahibi olanlar, servet sahipleri, kestirme yolların getirişine kapılanlar, yolun doğrusunu görmezler, görmek istemezler. Uyarılara asla itibar etmezler. Hatta uyarıcılara kin besler onları ezmeye çalışırlar. Hep haklı olduklarını düşünür, her şeyi kendileri bilir, gayriyi küçümser, sindirmeye çalışırlar.
Bu gibi anlayışların hâkim olduğu zaman ve zeminlerde ilim olmaz, sanat olmaz, kültür tahrip olur. Sevgi, muhabbet, huzur ve saadet kalmaz.
Tabiatıyla zaman heba edilmiş olur ki telafisi imkânsızdır.
Bilinir ki ilmin kültür ve sanatı olmadığı yerde millet var sayılamaz. Çünkü bunlar düşünmeyi, araştırmayı daha ileri hedeflere varmayı icap ettiren esaslardır. İnsan olarak nerede, hangi katta olursanız olunuz, sizin üstünüzde daima –siz de dâhil-  her şeyin sahibi var.
İnsan bunu bilir, bildiğini söyler fakat hırsı, enaniyeti, cehaleti yakasını bırakmaz hep (ben) der. Bundan kurtulmadıkça adeta bataklıkta debelenip bir türlü çıkamayan fil gibi çamur deryasının içinde kaybolur gider.
Sonuç elbette hüsrandır. Hiç şüphesiz bunun hesabı görülecektir.
Şu halde uzun gibi görünse de bir an önce yolun doğrusunu tercih edip emin adımlarla ilerlemeye bakmalıdır.
Siyasilerimize bakıp aldanmayalım, çünkü onlar dün kötü dediklerine bu gün iyi, iyi dediklerine de bugün kötü demeyi adet edinmişlerdir. Onlar kestirme yolları severler.
Ve onlar bulundukları yerleri ebediyen kendilerine tapulanmış sanırlar. Vatandaşın canının acımasını asla duymazlar, ıstırabını görmezler, çaresizlik içinde çırpınışını bilmezler.
Her şeye rağmen aldanmayıp daha iyiyi daha güzeli daha doğruyu aramalı, anayolu, doğru yolu tercih etmeliyiz.
Yolun doğrusu doğru sanat anlayışıyla bulunur. Sanat güzeli, iyi olanı, doğru olanı tesbit olduğuna göre şiiriyle, tiyatrosuyla, müziğiyle, sinemasıyla, edebiyatıyla daha fazla alakadar olmak, yaygınlaştırmak lazımdır
Sanat güzel bir eğitim vasıtasıdır. İnsan ruhuna hitap ediyor olması hasebiyle kuşatıcıdır. Eğlendirirken dinlendiren, düşünmeye sevk eden, insanı yormayan, özel olarak seçilmiş ifadeleri ve mizansenleriyle, yeni ufuklar açan bilgi yumağıdır.
Sanat bünyesinde her türlü bilgiyi barındırmak gibi esasları ihtiva ettiği için insanı yolun doğrusuna çeker.
Matematik, fizik, kimya, tarih, felsefe, coğrafya ve bunlar gibi birbirinden farklı bilgiler sanatın esasını oluşturur. Dolayısıyla sanat bu bakımdan da fevkaladeliği olan zenginliktir.
Birde doğru kaynaklardan beslenmişse hiç şüphe yok ki bu manadaki eserler pek çok güzelliğe vesile olacaktır.
Bu sebepledir ki birçok şiir, müzik eseri, roman, hikâye, tiyatro oyunu dillerden düşmez. Mimari eserler hayranlıkla seyredilir.
Pek çok meslek erbabı ölümünden kısa bir zaman sonra unutulup giderken, sanatkârlar eserleriyle yüzlerce sene yaşar.