Merhum Seyit Kutup’un, meşhur makalesi ‘Eşsiz Kuran Nesli’, Yoldaki İşaretler isimli eserinin ilk bölümüdür. Kitabı bu makale ile açması, girişi bununla yapmış olması; eser ile verilmek istenen geniş ve derin mesaj için, yerinde bir hiyerarşi uygun görülmüş diye düşündüm. Elbette bu derin mesajın hakkıyla anlaşılabilmesi için gayret göstermek, takdir gerektiren bir büyük hizmettir. Bu sebeple en başta yazara(Seyit Kutup’a) ve onunla birlikte kitabın çeviri, dizgi, editörlük gibi teknik işlerini yapan kadroya, ayrıca bu tezi başka mecralarda da gündeme getirip; çözümleme ve yorumlama konusunda üzerinde çalışan, konuşan bütün dertli dava insanlarına duyduğum minnet duygusunu söz ile ifade etmek çok zordur. Çünkü bu davanın bir kenarında durabilmenin, ufakta olsa bir yer işgal etmenin gururuna ulaştıran, o mümtaz insanların gayretlerindeki aşkı temaşa etmekti. 

Kimdir bu ‘Eşsiz Kuran Nesli’? Nasıl olmuşta bu ‘Eşsizlik’ vasfına nail olabilmişlerdir? Tahmin edilebileceği üzere bu nesil, Asr-ı Saadetin, feragat ehli aşk insanlarıdır. Seyit Kutup, bu makalesinde onların ehliyet ve marifetlerini beyan ederken, bir yandan da şahsiyet ve hareket yönlerine işaret ederek tüm zamanlara örnek teşkil etmeleri hususuna dikkat çekmektedir. Evet, örnek nesildir. İdeal olanı, hakikat idealinin öncüsü rehberliğinde, önderliğinde yaşamak onlara nasip olmuştur. Onların hayatları birer ibret vesilesi, fedakârlıkları ile şecaatin timsali ve tasviridir. 

Şimdi burada, bu konuda apayrı bir soru ile muhatap oluruz. Asr-ı Saadet devrinin tüm insanları, insanlığa örnektir gibi bir anlam çıkıyor. Bu doğru değil. Ashap-ı Kiram dediğimiz toplumun diğer toplumlardan en başta, en önemli farkı, efendimizi zahir gözle temaşa etmiş olmalarıdır. Sözlerini dünya kulağıyla duymaları, kısaca Onun(SAV) zahir hayatlarına temas etmiş olmalarıdır. Bizim örnek olarak tabir ettiğimiz Sahabe Efendilerimiz, Allah Resulü(sav)’ne şeksiz şüphesiz biat etmiş, onun(sav) kutlu yolunu adım adım, eksiksiz takip etmiş, İslam davası için canını ortaya koymuş, içtimai hayatta her türlü fedakârlığı göstermiş olanlardır. Sahabenin bir anlamı sahip olan demektir. Bizim Sahabe Efendilerimiz derken derken kastımızda İslam’a hakkıyla sahip olanlardır. Biraz daha belirginleştirerek ifade etmeliyiz; örnek diyerek kastettiğimiz: “Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Musab bin Umeyr, Enes bin Malik” gibi Asrısaadetin yıldızlarıdır. 

İşte bu yıldızlar, müminlerin yoluna ışık olan ve örnek alınması gereken kimselerdir. Bu hususta Seyit Kutup makalesinde, ‘Dinimizin verdiği mesaj, geçmişte örnek bir nesil yarattı. Peygamberimiz ve arkadaşlarının nesli, daha sonra onlar gibi bir başka nesil gelmedi.’ demektedir. Yine buraya bir parantez açarak ifade zaruretimiz var. Peygamberimizin içerisinde bulunduğu toplumun tamamı ya da çoğunluğu azınlığı gibi bir şey söylememektedir. ‘Arkadaşları’ diyerek Ashabın içindeki Feragat ehlinden bahsetmektedir. Bu neslin sırrına ermemiz için Ayet ve hadisi yaşam rehberi yapmamız gerekmektedir. Feragat Ehlinden olabilmek ancak bu düsturu benimsemekten geçer. ‘Eşsiz Kur’an Nesli’nin, sadece Asrısaadet döneminde kaim olması, Kuran’ı Kerim’in hakkıyla hayatın içinde olması gereken yeri alabilmiş olmasındandır. 

“Sahabe efendilerimiz için,“Kuran’ı Kerim, susuzluklarını dindirdikleri tek kaynak ve yaşamlarını biçimlendirdikleri tek kalıptı. Çünkü Allah Resulü, Allah’ın Kitabının rehberliğini benimsemeleri konusunda sınırlandırmıştı. Allah resulü kalbi, aklı ve anlayışı temiz ve açık bir nesil yetiştirme niyetindeydi. Eğitimleri Kuran-ı Kerim’i bize bahşeden Allah tarafından belirlenen yönteme dayalıydı ve diğer kaynakların etkisinden kurtarılmıştı.” (Yoldaki işaretler s.17)

Seyit Kutup, bir kez daha aynı meziyet ve değerde bir nesillin yetişememe sebebini, sonraki nesillerin Kuran’ı Kerim’in sade haliyle beslenmemesi, eğitim rehberlerini mitoloji, felsefe, gelenek ve farklı teolojiler ile karıştırması olarak görüyor. Onun iddiası ilk zamanlarda gelen kaynaklardaki saflık(duruluk, özünde değişme olmaması hali), sonradan eklenen kaynaklarla bozulmuştur. ‘Eşsiz Kuran Nesli’, yani İslam’ın ilk nesli ile daha sonraki nesiller arasındaki farkın temelinde yatan sebebi budur. 

Asrısaadet neslinin (sahabe efendilerimizin), Kuran ile olan ilişkilerine baktığımızda, o devirden sonra neden bir kez daha benzer iman ikliminin hâsıl olmadığı ortaya çıkıyor. Çünkü onlarda, Kuranın tüm öğretilerini hayat düsturu yapma çabası vardı. Onlar için ayetler sıradan bilginin çok ötesinde bir anlam ifade ediyordu. Bu süreçte mesuliyet duyguları, anlamı derinleştiren ‘yakine’, ‘irfana’ ve ‘aşka’ gark oldu. 

“Bu neslin Kuran’ı öğrenmesindeki amaç kültür ve bilgi edinmek ya da zevk ve eğlence aramak değildi. Onların hiçbiri ilim için, bilimsel ya da hukuki bir problemi çözmek için veya basiretlerindeki bir noksanlığı gidermek için yaklaşmadı Kur’an’a. Onlar, her şeye Kadir yaratıcının kendileri için, içinde yaşadıkları toplum için, yaşamları için ne emrettiğini anlamak için döndüler Kur’an’a. Savaş alanında ne yapacağını anlamak için ‘Günün Bülteni’ni okuyan bir asker gibi, duydukları şeyi hemen hayatlarına uygulamak için yaklaştılar. Kuran’ı Kerim’in çok sayıda ayetini bir seferde öğrenmediler çünkü bunun omuzlarına kaldıramayacakları bir görev ve sorumluluk yükleyeceğini anlamışlardı. Bir seferde en fazla on ayet okuyor, onları ezberliyor ve hayatlarına geçiriyorlardı. Bu rivayeti Abdullah bin Mesud’un rivayetiyle biliyoruz.” (Yoldaki İşaretler s.18)

Kur’an nazil oluş sırası,  şekli, muhtevası, hitabeti, muhatap aldıkları, muhatap oldukları, mesajı ve öğretisiyle; psikoloji, sosyoloji, tarih vb. ilimleri kuşatan niteliktedir. Peygamberleri ve ümmetlerini anlatırken hem tarihi bilgiler eşliğinde toplumsal yaralara ve devalarına işaret etmektedir. 

“Kur’an’ın tamamı bir seferde indirilmedi; aksine, yeni problemlerle yüzleşen İslam toplumunun ihtiyaçlarıyla, fikir ve kavramların gelişme hızıyla, sosyal yaşamın geçirdiği evrelerle ve Müslümanların hayatlarında karşılaştıkları yeni sorunlarla uyumlu bir şekilde indirildi. Ayetler onların akıllarındaki ya da hayatlarındaki yanlışları düzeltiyor, onları Allah’a yaklaştırıyor ve onlara evrendeki birçok şeyin hikmetini Allah’ın sıfatları ışığında açıklıyordu. Böylece hayatlarının her anının her şeye Kadir yaratıcının rehberliği ve yönlendirmeleri altında yaşandığını ve dünyada Allah’ın merhametinin koruyuculuğu altında yürüdüklerini fark etmişlerdi." 

Kuranla yaşayan bir toplum oluşturdular. Ve böylelikle Kur’an’ın himmetine mazhar oldular. Onları ‘Eşsiz’ kılan yegane hakikatte buydu.