1- Suriye'deki gelişmeler malum iki yıldan beri iç savaş devam ediyor binlerce ölü ve yaralı var. Adeta kan gövdeyi götürüyor. Ülke yokolma noktasında ve tüm Arap dünyası bu önemli gelişme karşısında adeta “dut yemiş bülbül” gibi.. “Buda heykeli” gibi izlemekle yetiniyorlar. Bu nasıl müslüman kardeşliğidir acaba...
Bu arada Türkiye’de çok yanlış bir politika izleyerek Suriye ile ilişkileri tamiri neredeyse onarılmaz noktaya getirmeyi sonunda başardı!
Öte yandan başta Kuzey Irak olmak üzere bölgede üç milyonu aşkın Türk kardeşimiz var.
Ve bu Türk kardeşlerimiz bölgede Kürtlerin insafına terkedilmiş durumda.
Dünya ilgisiz ve umursamıyor.
Şimdi soralım bu hayati gelişmeler karşısında Türkiye ne yapıyor sizce?
2- Türkiye ile mevcut sosyal koşulları ve ekonomi bazında karşılaştırılması bile olanaksız olan Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Estonya, Litvanya gibi ülkeler sonunda direkt Avrupa Birliği üyesi olabildiler.
Türkiye 50 yıldır kapıda bekletilirken Hırvatistan'ın bile üyeliği kesinleştiğini dehşetle görüyoruz. Türkiye’nin AB üyesi olabilmesi için sözkonusu 31 fasıl başlığından sadece biri kapanabilmişken, 13’ü üzerinde adeta “Brezilya dizilerini” andıran sonu gelmez görüşmeler devam ediyor. Görüşmelere devam ediliyormuş gibi yapılıyor ama ortada “ne fol var ne de yumurta” var!
Şimdi soralım bu “trajik komik vede onur kırıcı” durum daha ne kadar sürecek?
3- İki yıl öncesiydi tarih Mart 2010, bazı emekli generaller Washington Post’a verdikleri tam sayfa ilanda Başkan Obama’yı uyararak özetle şöyle diyordu: “Sayın Başkan İran’da gereksiz bir savaşa girmeyin” ABD’de dünyanın gıpta ile baktığı bir demokratik düzenin var olduğu kabul edilir malum. Peki böyle bir ilan veren emekli generallerin bu uyarısı o ülkede herhalde oldukça demokratik bulundu ki toplum doğal karşıladı.
Böyle bir ilan son yıllarda Türkiye’de verilseydi ne olurdu?   
4- Türkiye’de vergi mükellefi sayısı 4.5 milyon civarında (Kurumlar, Gelir ve Ücretliler dahil) yani nufusun büyük bir bölümü vergi vermeden yaşıyor. Ama bu kesim her nasılsa ücretsiz tüm kamu hizmetlerinden aynen yararlanmakta bir sakınca görmüyor. Kaçamadıkları vergi türü ise dolaylı vergiler.
Tarım kesiminin ise zaten vergi ile pek alakası yok...
Türkiye’de üretilen elektriğin % 25’i kaçak kullanılıyor. Bu kaçak oranı Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da %80’lere çıkıyor. Kayıtdışı ekonominin toplam ekonominin en azından %50’sini oluşturduğu belirtiliyor. Yani tüm yükü neredeyse kayıt içine alınmış dürüst vatandaşlar taşıyor. Üstelik de açlık sınırında yada yoksulluk sınırında yaşayanların büyük çoğunluğu oluşturduğu bir ülkede!
Şimdi soralım: Sosyal Adalet bu tablonun neresinde?
5- Türkiye yeterince üretmiyor üretemiyor. Zaten yıllardır istihdam sağlayacak, işsizliğe olumlu katkı sağlayacak fabrika ve benzeri yatırımlar çok yetersiz. Gelirinin üçte birini gıda harcamalarına harcayan vatandaşın sırtına binen yük her geçen gün artıyor. “Türkiye büyüdü, gelirler arttı” deniyor sık sık..
Peki öyleyse neden büyüme refaha yansımıyor diye sormayalım mı? Belki de birileri sürekli büyüyor da birileri sürekli bakıyor mu acaba.
Veriler ortada: Alım gücü yerlerde...
Düşük gelir grubu tüketimini ancak borçlanarak karşılayabiliyor.
Büyük bir kesim, kazanmadığı hatta belki de hiç kazanamayacağı parayı kredi kartlarını kullanarak harcıyor. Sürekli borçlanarak.... Öte yandan tüketici kredileri 2003’ten bu yana yaklaşık 13 kat artmış... Bu çok riskli ve sonu olmayan tablo daha ne kadar devam edecek?
6-  Hatırlayalım iki yıl önce Mısır’da halk Devlet Başkanı Mubarek’i devirdi ve kafese hapsederek yargıladı.
Peki amaç neydi?
Demokrasi, insan hakları, özgürlük arayışı mı? Bu başlıklar hep ön plana çıkarıldı.
Oysa  geniş kitlelerde müzminleşen açlık ve yoksulluk sorunu dayanılmaz noktalara gelmişti.
Her 100 kişiden 40 nın yoksul olduğu Mısır da ekmek ve bazı gıda maddelerine teşvik veriliyordu. Son yıllarda dünya gıda fıyatlarındaki artışlar paralelinde  Mısır daki fiyatlarda da ciddi artışlar olmuştu. Örneğin Mısır dünyanın en büyük buğday ithalatçısıydı (toplam buğday tüketimin %70’i ithaldi) Mısır halkı öncelikle açlık ve yoksulluğa daha fazla dayanamadı ve sokaklara döküldü.
Sonuçta gelirinin %50 sini gıdaya harcamak zorunda olan Mısır halkı tüm faturayı devlet başkanı Mubarek'e kesti. Geçen iki yıldan sonra hala kanlı bir biçimde devam eden karışıklıklar ve hükümet karşıtı gösterileri gördükten sonra sormadan geçemeyeceğiz:
Demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi konular sadece bahane miydi?
Değerli okuyucular içte ve dışta gelişmeler öylesine hızlı akıp gidiyor ki her olayı değerlendirmek, izlemek, perde arkasını araştırmak yakın, sıcak ve sürekli izleme gerektiriyor.
Olayların başlangıcındaki değerlendirme belli bir süreç geçtikten sonra değişebiliyor. Hatta bizleri çok daha farklı değerlendirmelere taşıyabiliyor.
DEVAM EDECEK