Birinci Dünya Harbi Türk tarihi içinde sayısız olayların yaşandığı ve meçhul kahramanlıkların gösterildiği manidar hadiselerle doludur. Yakın tarihin tozlu sayfalarını karıştırırsanız harici zındıklar ve dahili münafıkların işbirliği sonuçu Osmanlı Devletinin yok edildiğini görürsünüz. Bütün bu gaflet ve ihanetten sonra kurtuluş savaşı neticesinde bin bir türlü zahmetle Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Cumhuriyete sahip çıkmak korkutmakla, sindirmekle, tuzakla ve çetecilikle yapılamaz. Demokrasiye ve Cumhuriyet sahip çıkmak, hoşgörüyle, sevgiyle, saygıyla ve herkesi kuçaklamayla sağlanır. Dedik ya tarihimiz bilinmeyen meçhul hadiselerle doludur diye. İşte size tarihin o tozlu sayfalarından sadece bir sayfa: Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlere, yaklaşık 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kısmı da Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi. Kampın tam adı, 'Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I Harbiye Kampı' idi. Bu kampta, 1918'de Filistin Cephesinde esir düşen 16. Tümen'in 48. Alayı'na bağlı Osmanlı Askerleri tutuluyordu. 12 Haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaretler ve aşağılamaya maruz kaldılar. İnsanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi... Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk Düşmanı haline gelmişlerdi. Savaş bitmişti.Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, İngilizler'in işine gelmiyordu. Çünkü, olası yeni bir savaşta,bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, İngilizler'in beyinlerine işlenmişti. Çözüm toplu katliamdı... Askerlerimiz,mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak; suya normalin çok üzerinde 'krizol' maddesi katılmıştı..Mehmetçik, suya daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyordu. Ancak, İngiliz askerleri, dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. Mehmetçikler, Bellerine kadar gelen suya başlarını sokmak istemediler. Ancak, Bu kez İngilizler havaya (başlarının üzerine)ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için, çömelerek başlarını suya soktular. Ne yazık ki, başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Çünkü gözleri yanmıştı... Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi. Ve 15 000 (15 bin) askerimiz kör oldu. Bu vahşet, 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM'de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin krizol banyosuna sokularak, 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan İngiliz doktor, Garnizon Komutanı ve askerlerin cezalandırılması için, TBMM' nin teşebbüse geçmesini istediler. Ancak, yeni kurulan devletin bin türlü derdi vardı. Ağır sorunlarla uğraşan TBMM' de bu hesap sorma işi unutuldu gitti. Ama onlar unutmuyorlar... Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması... Ermeniler 'soykırım' yapıldı diye dünyayı ayağı kaldırıyor. Bizim ise tarihimizden haberimiz yok. Evet bizler bunlar çabuk unuttuk, ancak şehitlerimiz unutmadı. Not:Yoğun akademik çalışmamdan dolayı yazılarıma bir süre ara vereceğim.