Bir kırık havada dolaşıyorum.
Düşeceğimi bile bile
Ellerim cebimde.

                                         *

En çok neye sahip olmak istersin? Diye sordu.
"Bir çocuğun kalbine" dedi.
Şaşırdı adam. Sordu "Niye?"
"Henüz kirlenmedi" dedi.

                                          *

Umdukça yorulur insan. Umdukça kırılır. Aşk gibidir ummak. Karşılık bekler illa. Birini seversin. Senin sevmen yeterli gelmez. Karşılık beklersin. Yarım kalp ancak bu şekilde tamamlanır. Karşılıklı olursa aşkın anlamı olur. Bu şekilde inanmıştır yürekler yüzyıllar boyunca. Oysa umdukça dibe çökersin. Tortu gibidir ummak. Berrak halin üzerinde kalır. Ve bir daha asla o berraklığa ulaşamazsın. Hep dipte bekler durursun gün yüzüne çıkabilmek için. Ummak tortulaşmaktır. Umdukça aradığımızı bulamayız. Ummak, sonsuz, ucu açık istekler silsilesidir. Ummanın bir ucu bencilliğe, bir ucu egoya, bir ucu zayıflığa bir ucu da acizliğe dayanır. Dört ucu olan kötü yapılmış, ucuz bir pusulayı andırır. Yönünü hep şaşırır. Hep titrektir. Tedirgin ve kendinden emin değildir. Nereye çevirsen yön değiştirir. Kendinden emin gibidir pusula. Oysa yönler pusulaya değil güneşe göre belirlenir. Ummak yerine yüreğimizi güneşe açmayı denesek? Islak ve nemli yüreklerimizi iyice kurutsak. Çıtır çıtır sesler gelse kaburgalarımızın arasından. Sırf ondan medet umsak. Yani yüreğimizin sesine odaklansak. Ummayız hiçbir şey kimseden. Ne dersiniz?

Sevda kaçsın çayınıza.