Evet! Tut ki, Papa Cenapları, Türkiye’yi kaybetmemek için, iddiasını geri aldı. Sorarım bu neyi değiştirir?... Aynı şekilde sayın Obama da Türkiye’yi kırmamak gayesiyle “Soy kırım” cümlesini kullanmadı. Tekrar soruyorum bu neyi değiştirir?... 
İlk şu “Soy kırım” cümlesi üzerinde duralım. Bu tabiri kimler kullanmışsa bilemem? Ancak, Ermenilere ait olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Biz Ermeniler 1915 vak’ası için (Mez Yeğerni) yani, (Büyük hadise) deriz. Nitekim, sayın Obama dahil, ABD. Başkanları’nın hemen hepsi de bu tabiri kullanmışlardır. 
İster soy kırım, ister Büyük hadise densin. Ortada yaşanmış olan bir facia var ve buna ne kılıf geçirirseniz geçirin, mevcut vak’anın şekli değişmez. 
Biz, “böyle bir vak’a olmamıştır” deyip kestirmeden reddiye ile meseleyi kapayabileceğimize inanıyoruz!... Bu tamamen yanlıştır ve vak’anın her daim gündemde kalmasından gayrı hiçbir işe yaramaz. 
Baştan beri anlayamadığım husus şudur; “trajik vak’a” Türkiye’de zuhur etmiştir ve sadece “Türk Ermenileri ile Türkleri” alakadar eder. Peki nasıl oluyor da, bu vak’a konusunda, Türkiye-Ermenileri değil de Ermenistan muhatap alınıyor?... 
Bizim adımıza hemen herkes ahkâm kesebilmekte, lâkin biz ses dahi çıkaramamaktayız?... Türkiye’deki Ermeni vatandaşların hamisi, Türk Devleti mi, Ermenistan mı?.. 
Bana öyle geliyor ki, İnşallah yanılmış olurum. Devletimiz ilk fırsatta biz Türk Ermeni’lerini, Ermenistan’a postalamak niyeti taşımaktadır. İnşallah yanılıyorumdur ama, barometre öyle göstermektedir!... 
Sayın Cumhurbaşkanımız: “Türkiye bu suçu asla kabul etmez! Ermenistan başta olmak üzere Parlamentolarının kapısını onlara açan milletlere sesleniyorum; benim ülkemde vatandaş veya vatandaş olmayan 100,000’e yakın Ermeni var. Acaba kendi ülkelerinde kaç Ermeni var?”
Sayın Cumhurbaşkanım! Türk Milletine, bu suçu kabul et diyen bir tek Ermeni yoktur. Onların derdi “İttihat ve Terakki Fırkası” mensuplarıdır; Türk Milleti değil. 
“24 Nisan 1915” tarihi, Türkiye Ermeni’lerinin ırki bir felaketin kucağına itildiği tarihtir. Bizlerin o uğursuz tarihlerde nasıl bir açmazın kucağına itildiğimizi, bizzat görerek yaşayan canlı şahitler hâlâ mevcuttur. 
Bizler kabul etsek de, etmesek de hakikat budur. Buna rağmen böyle bir vak’a zuhur etmemiştir demenin ve inatla üzerinde durmanın, ne Türk Milletine ve ne de Ermeni Milletine hiçbir kazanç sağlamaz. Ancak, bu anlaşmazlıktan kârlı çıkanlar da vardır. Peki kimlerdir bunlar? Hemen arz edelim: Mezkûr anlaşmazlıktan azami derecede istifade edebilen “Üçüncü Devletler”. 
Bendenizin çoğu makalemde sorduğum şu suali tekrar soruyorum. Zira, gerçekten bahse değerdir: Bugüne, yani günümüze kadar öylesi kritik meselelerde Türkiye Ermeni’lerinin sesini duyurabilecek, bir tek Ermeni olsun Parlamento’da niçin mevcut değildir?.. 
Sayın Başbakanımızın, bizzat atadıkları “Baş Danışman” Etyen Mahçupyan’dan niçin gereğince istifade edilememiştir?.. Efendim, Türk görüşünü savunmamıştır, denecektir. Peki Türk görüşü nedir?... Olan bir vak’ayı külliyen red mi etmek?... Ancak iç malzeme olarak itibar görebilecek böylesi bir görüşü savunmak ise Türkiye’nin dünlerde olduğu gibi, günümüzde de aynı yanlışa saplandığını göstermekten gayrı bir mana taşımaz!... 
Bizler, “sert tepkiler” yerine her iki tarafın uzlaşabileceği yapıcı fikirler üzerinde dursak daha iyi olmaz mı!... Kaldı ki, ülkemiz içinde dahi bazı yazarlar kendilerine has bir üslupla mezkûr konuya eğilmekte ve sözde siyaset yapmaktadırlar. 
14 Nisan 2015 Salı tarihli “Milliyet Gazetesi” yazarı bu hususta uzun bir makale döşenmiş, şöyle buyurmaktadır: 
(Papa Francesco 1915 olaylarını “soykırım olarak” nitelendirirken, Türkiye’nin sert tepkisine yol açacağını düşünmemiş miydi? Buna ihtimal vermek mümkün değil. 
Vatikan çevrelerine göre Katolik Dünyası’nın Ruhani Lideri, Ermeni soykırımının 100 yıldönümünü anmak için Sen Piyer Kilisesi’nde düzenlenen özel ayinde yapacağı konuşmayı çok önceden dikkatle hazırlamış, bu hassas sözcüğü kullanmayı da uygun görmüştü. 
Yani Papa soykırımın tarihi bir gerçek olduğuna inanıyor ve bunun dünya tarafından da tanınmasını istiyor. Tıpkı konuşmasında değindiği ve Ermenilere ilk sırayı verdiği 20. Yüzyılın diğer soykırımları gibi... 
Papa’nın soykırımla ilgili çıkışının tepki yaratan ve eleştirilen yanlarının dışında, 24 Nisan tarihi yaklaştıkça Türkiye’nin nahoş sürprizlerle karşılaşabileceğini görmemiz lazım. 
Gerek Erivan, gerekse diaspora uzun süredir 100 yıldönümü hazırlıklarını dünya çapında yürütüyor. Halen 22 ülke -Fransa’dan, Rusya’ya, Kanada’dan Uruguay’a kadar Ermeni soykırımını tanımış durumda. Ayrıca 40 küsur yabancı ülkenin parlamentosu ve yerel meclisi de bu yönde karar almış bulunuyor. 
Tabii büyük soru işareti, bu yıl Başkan Obama’nın geleneksel 24 Nisan mesajında, soykırımı sözcüğünü kullanıp, kullanmayacağıdır. Kritik tarihe on gün kala herkes heyecanla Beyaz Saray’ın bu konudaki kararını bekliyor. Türkiye’nin bu alanda aktif davranmadığı bir gerçek. Dışarıda meydan Ermeni lobilerine bırakılmıştır. Çanakkale Savaşı’nın 100 yıldönümü vesilesiyle tam da 24 Nisan’da tören düzenleme ve buna yabancı Liderleri çağırma girişimi de pek başarılı olmadı. Aynı gün Putin’den Hollande’a kadar pek çok önemli lider Erivan’a gidiyor.) 
Makalenin sahibi, tavşana kaç, tazıya tut misali; tarafların uzlaşmasından çok, yek diğerinden daha ziyade uzaklaşmasına uğraşmakta olduğu aşikârdır. 
Türkiye’nin bu konuya tam bir ciddiyetle yanaşmaması, 2-3 yıl evvel İsrail’in de; “Biz de Ermeni soykırımını ele alırız” demesi hâlâ hatıralardadır. 
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım! 
Adı her ne olursa olsun; ister “soykırım”, ister Tehcir ve ister şu, bu. Hemen hiçbir deyim, mezkûr trajediyi dile getiremez. Bu bizim muntazam iç dünyamızda meydana getirilmiş olan trajik bir akımın soyut hikâyesini dile getiremez!... 
Emperyalist Devletlerle, bizdeki “Irkçı bir Fırka’nın” sergiledikleri dehşet verici olaylar, en az bin yıl birlikte ve iç içe yaşamış bulunan iki asil Kavimi, yekdiğerine düşman hale getirmiş ve böylece koca bir İmparatorluğun başı yenmiştir. 
Türk tebası olan Ermenilerden söz edildiği zaman, bir esas unutulmamalıdır: “Bu mukaddes Yurdun inşasında, Ermeni kullarınızın da emeği vardır.”
Unutulmasın ki, Türkler Anadolu’ya geldikleri zaman onları ilk karşılayan biz Ermeniler olmuşuzdur. Malazgirt Meydan Savaşında biz Ermeniler de Sultan Alp Aslan’ın saflarında Bizans’a karşı savaştığımız cümlece malumdur. 
Türkiye, “İttihat ve Terakki Fırkası”nı temize çıkarabilmek için, çaba sarf eden bir takım siyasilerle çevrili durumda olduğundan biz Türk-Ermenileri her daim geri plana itilmekte ve sesimizin kısılması için hemen her nevi entrika çevrilmektedir. 
Türkiye’de nice vakalar asırlar boyu cereyan etmiştir. İçlerinde en ziyade dikkatlere çekeni ise “Sarıkamış Harekatı”dır. Ancak bu dehşetengiz felâketten uzun yıllar pek nadir söz edilmiştir. Sebep? Sebebi, “Enver Paşa’nın söz konusu olmaması için” alınan tedbirle alâkalıdır. İnsanlarımız yıllarca “Ermeni ihaneti” masalıyla avutulmuş ve ne acıdır ki hâlâ aynı masal geçerlidir!.. 
Ne Osmanlı Ermeni’si ve ne de Cumhuriyet Ermenileri, Türk milletinden en ufak bir istekte bulunmamışlardır. Çünkü onların muhatapları açıkça meydanda olan İttihat ve Terakki Fırkası mensuplarıdır. 
Eskişehir Ermeni’lerinin de sürgüne gönderildikleri o elem dolu günlerde, Eskişehir’de meydana gelen trajik ortamdan istifade eden Yahudiler’in ne yaman, ne acımasız faaliyetlere giriştiklerini dile getiren Eski Şehir Gar Komutanı ki, öz be öz Türk’tür. Hatıratında tüyler ürpertici şu notu düşmüşler ki aynen geçiyorum: 
(-: Artık Eskişehir Ermenileri de sürgüne gönderilmişti. Kıymetli halıları, değerli eşyaları, evleriyle birlikte, geride kalmış. Hükümet bunları korumaktan bile acizdi. 
Aynı durum İzmit’in, Adapazarı’nın, boşaltılması sırasında da meydana gelmişti. Çalınan eşyaların izlerinin bulunmaması için evler ateşe verilmişti. Ermenilerin başına gelen bu felaketten en çok “Yahudiler sevinmişti.” Grup, grup İzmit ve Adapazarı’na gidiyor, felaketzede Ermenilerin eşyalarını değerlendirerek servet sahibi olmaya çalışıyorlardı. Ama, Eskişehir’de çok az Yahudi vardı. Onlardan biri bir gün yanıma geldi. Ermenilerin aleyhinde atıp tutarak, bana yaranmak istedi. Dikkatle gözlerime bakarak dedi ki: 
(-: Beyefendi! Çok güzel oldu. Gidiyorlar değil mi? Uğurlar olsun!.. Neler yapmamışlardı ki? Biz Türklere neler yapmamışlardı? Vatanını seven bir insan tavrı ile duygularını dile getiriyordu.) 
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım! 
Gayet cüz’i bir pasajı yüksek şahsınıza sundum. Ancak daha önemli pasajları daha sonraki bölümlerimde bulacaksınız. Tek dileğim, lütfederek okumanız ve bu menhus konuda biraz daha insaflı olma lutfunu bahşetmenizdir. Saygılarımla.