Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" imzaladı...

Anlaşma Doğu Akdeniz'de Deniz Yetki Alanları konusunu Türkiye ve KKTC lehine çözen tarihi bir anlaşma olmuştur...

TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Al Sarraj Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında, "Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası" ile iki ülkenin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının muhafazasını hedefleyen "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" imzaladılar.

Tek kutuplu dünya düzeni temsilcileri bugüne kadar Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'deki çıkar ve menfaatlerini Rum yönetimi üzerinden kurgulayarak korumaya çalışmışlardır.

Libya anlaşması öncesinde Rum yönetimi ile Yunanistan gerek Kıbrıs konusunu gerekse Ada etrafındaki Deniz Yetki Alanları konusunu kendi lehlerine çözebilmek adına ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri ile bunun yanında bölge ülkelerinden İsrail ve Mısır ile hukuki geçerliliği tartışmalı Münhasır Ekonomik Bölgelerle ilgili olarak önce sözde ilanlar yapmışlardı. Yine bu bağlamda geçerliliği tartışmalı alanlarla ilgili gayri yasal arama ve çıkarma ihaleleri de gerçekleştirmişlerdi. 

Yunanistan, AB üzerinden yayınladığı haritalar ile Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis adaları hattını esas alarak Rum yönetimi ve Mısır ile deniz yetki sınırlandırma anlaşması yapabilmeye yönelik bazı girişimlerde bulunmaktaydı.

Kıbrıs’ta karada Enosis’i gerçekleştiremeyen Rum ve Yunan ikilisi bunu bu kez denizden olsun gerçekleştirebilme hayalleri içerisine girmişlerdi. 

Eğer Doğu Akdeniz’de mesele Rum yönetimi ve Yunanistan’ın dolayısı ile AB ve ABD’nin istediği gibi olsa idi neler olurdu? Örneğin KKTC’den Türkiye’ye gidecek bir gemi ya da Antalya’dan İstanbul’a gidecek bir gemi Rum yönetimi ve Yunanistan’dan her defasında hem izin almaları hem de harç ödemeleri gerekirdi!

Doğu Akdeniz'de esas mesele enerji kaynaklarından daha çok egemenlik meselesidir. Toprak bir ülke için ne anlam ifade ediyor ise Hava Sahası ve Mavi Vatan'da aynı anlamı ifade etmektedir. Türkiye ve KKTC'ye ait olan bir yerin altında enerji kaynağı bulunup bulunmaması başka bir konudur.

Rum Yönetimi, deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması imzaladığı İsrail’e ait 4 bin 600 kilometrekare, Lübnan’a ait 3 bin 957 kilometrekare, Mısır’a ait ise 21 bin 500 kilometrekare büyüklüğünde bir deniz yetki alanını kendi lehine sahiplendiği görülmektedir.

Mısır, Rum yönetimi ile deniz yetki anlaşması imzalamış vaziyette. Buna göre Mısır, deniz yetki alanı yetkisi hukuken tartışmalı olan Rum yönetimi yerine Türkiye ile deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması yapmış olsa idi, 11 bin 500 kilometre kare şimdikinden daha fazla deniz alanına sahip olabilirdi.  

Yine İsrail, Rum yönetimi yerine Türkiye ile deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması yapmış olsa idi, Rum yönetiminin ilan etmiş olduğu hukuki durumu tartışmalı olan deniz alanlarından 12. parselin tamamı 8, 9 ve 11. parsellerin büyük kısmı ile 1, 7 ve 10. parsellerin bir kısmı İsrail’in olabilecekti.

Tek kutuplu (Atlantik) dünya düzeni temsilcileri bugüne kadar Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki çıkar ve menfaatlerini göz önünde bulundurarak gerek Kıbrıs konusunda gerekse Ada etrafındaki MEB konusunda Rum yönetimi lehine hareket etmeyi tercih etmişlerdir. Bu bağlamda tek kutuplu (Atlantik) dünya düzeni temsilcileri Kıbrıs konusunun çözümü konusunda bugüne değin federal çözümü desteklemişlerdir. 

Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki çıkar ve menfaatlerini geliştirmek ve pekiştirmek isteyen tek kutuplu(Atlantik) dünya düzeninin temsilcileri en başından buyana Türkiye ile Libya arasındaki ilişkilerin gelişmesini istemediler ve bunu kendileri için tehlike olarak görmüşlerdir.

Hatırlanacağı üzere tek kutuplu dünya düzeni temsilcileri 2011’de önce Muammer Kaddafi’nin devrilmesini organize ettiler. Ardından Libya, terör örgütü DEAŞ’a karşı mücadele vermek zorunda kaldı. DEAŞ ortadan kaldırıldıktan sonra ise, General Halife Hafter kartı ileri sürüldü. 

Görüleceği üzere Libya’da meydana gelen her olayın arkasındaki esas amaç Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Libya arasında özellikle deniz yetki sınırlandırma anlaşması imzalanmaması yönündeydi. 

Tek kutuplu dünya sisteminin temsilcileri Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki çıkar ve menfaatlerini geliştirebilmek adına Türkiye ve KKTC’siz bir Akdeniz" için bugüne kadar çok çeşitli kirli ittifaklar kurarak Türk tarafını yalnızlaştırma hesapları yapmışlardır. 

Son 10 sene içerisinde bölgemizde yaşadıklarımızı şöyle kısaca hatırlayalım. Türkiye'de gerçekleştirilmek istenen 15 Temmuz darbe girişimi ve terör saldırıları, Fırat’ın doğusunda terör koridoru kurularak terör devleti ilan edilme girişimleri. Mısır'da Sisi darbesi, Suriye ve Libya'da yaşanan iç savaş. 

Tek kutuplu dünya sistemi temsilcilerinin amaçları özellikle Rum yönetimi üzerinden Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki çıkar ve menfaatlerini oldubittiler ve gasp yöntemleri ile genişletmek istediler. Libya'da darbeci Hafter güçlerinin arkasında da yine bu kirli ittifak yer almaktadır.

Tek kutuplu dünya düzeninin temsilcileri en son olarak Libya’daki mevcut BM tarafından resmi olarak tanınan ulusal mutabakat hükümetini General Halife Hafter’e yıktırmak suretiyle sistemi ele geçirmeye girişimlerinde bulunmuşlardır. General Halife Hafter’e bugüne kadar kimlerin neden sahip çıkarak silah mühimmat ve her türlü destek verdiği sanırım şimdi daha iyi anlaşılıyordur!

Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında kısa bir süre önce imzalanan "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" ile birlikte gelin hep birlikte bundan sonra ne gibi değişikler söz konusu olmaya başladığına bakalım…

Libya ile imzalanan anlaşma sonrasında tek kutuplu dünya düzeni temsilcilerinin, dolayısı ile Rum ve Yunan ikilisinin yıllardır kurguladıkları oyun çökmüş ve bu bağlamda Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin eli güçlenmiştir.

Türkiye ile Libya arasına 'deniz yetki alanı şeridi' çekildi. Bu şerit Yunanistan, Rum Yönetimi ve Mısır arasında kalkan oluşturdu. 

Bu anlaşma ile birlikte Doğu Akdeniz’de Türkiye'nin Batı Sınırı net bir şekilde belli oldu. Bununla birlikte Yunanistan ve Rum yönetiminin gariyasal hukuk dışı girişimleri de anlamlarını yitirmiş oldu. General Halife Hafter’’in karşısında artık tek başına Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti yok. Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti var. 7 Milyar nüfusa sahip dünyamızda 800 milyonluk Batı sistemi çöküşe geçmiştir. Artık herkes hesabını kitabını buna göre yapmalıdır.  

Türkiye ile Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Sınırlandırma Anlaşması ile birlikte Doğu Akdeniz’de  sınırlar çizildi. Türkiye’nin Marmaris, Fethiye, Kaş kıyı hattı ile Libya’nın Derne, Tobruk ve Bordiya kıyı hattı komşu oldu. Böylece Yunanistan ile Rum Yönetimi'nin Akdeniz'deki tezleri boşa çıkmış oldu.

Çizilen hat, Girit'in Güney’inden geçiyor. Böylece Yunanistan'ın "Girit'in güneyi bana ait" tezi de ortadan kalkmış oldu.

Yunanistan'ın Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis adaları hattını esas alarak Kıbrıs Rum Kesimi ve Mısır ile sınırlandırma anlaşması yapması girişimi mecut Libya anlaşmasıyla birlikte önlenerek oldu-bitti çabalarının da önü kesilmiş oldu. Sözde Seville Haritası ile Türkiye'yi Akdeniz'de 41 bin kilometrekarelik bir deniz alanına hapsetme oyunu da yine Libya anlaşmasıyla birlikte bozulmuş oldu.

1991’de Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından başlayan tek kutuplu dünya düzeni içerisinde bulunduğumuz süreçte yerini çok kutuplu yenidünya düzenine bırakmaya başlamıştır. Tek kutuplu (Atlantik) dünya düzeni temsilcileri Kıbrıs konusunda çıkar ve menfaatlerine o şekilde geldiği için federasyon modelini desteklerken, Çok Kutuplu Yenidünya Düzeni temsilcileri ise KKTC’nin varlığının devamından yana tavır ortaya koymaktadırlar. 

Dünya hızla çok kutuplu dünya düzenine geçmektedir. Bu değişim ve dönüşümün içerisinde bulunduğumuz dönemde etkisini açık açık ortaya koyması ile birlikte dünyada pek çok değişim ve dönüşüm domino etkisi ile kendisini hissettirmeye başlamıştır

Bakınız geçtiğimiz hafta Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve İspanya eski Başbakanı Jose Maria Aznar birlikte yapmış oldukları açıklamalarında dünyanın sisteminin eskiden Batı'dan geçtiğini ancak günümüzde bu sistemin artık Doğu'dan geçtiğini ve 800 milyonluk Batı sisteminin çöküşe geçtiğini açıklamışlardır.

Dünyada büyük bir değişim başlamıştır. Değişimin önünde kimse duramaz. KKTC için yepyeni bir dönem başlamaktadır. Değişim ve dönüşümü hayallerle hiç bir kimse örterek engelleyemez. Mızrak çuvala sığmaz...

İçerisinde bulunduğumuz süreçte son derece önemli tarihi günler yaşıyoruz. Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı(TANAP) Avrupa ile buluşuyor. TANAP'ı, Trans Adriyatik Boru Hattı'na bağlayacak istasyonun açılışı 30 Kasım Cumartesi günü gerçekleştirildi. Doğu Akdeniz'de Türk tarafına karşı uzun yıllardır kurgulanan hayali senaryolar çöktü...

Uzun yıllardır Türkiye Enerji Koridoru, KKTC ise Enerji Terminali haline dönüşecek. Türkiye ile KKTC arasına denizaltından Enterkonnekte Elektrik ve Hidrokarbon Boru Hatları Döşenmeli şeklinde yazılar yazdım, TV ve konferanslarda defalarca anlattım durdum. 

Bu büyük projenin 2025’den önce hayata geçeceği kısa bir süre önce resmi makamlarca açıklandı. KKTC bölge ülkelerine Su ve Elektrik satıp, yine bölge ülkelerine ait hidrokarbon rezervlerini en güvenli, en kısa ve en ekonomik şekilde Türkiye üzerinden TANAP ve TAP aracılığı ile Avrupa’ya ulaştırabilecek… 

Tek kutuplu dünya düzeni yerini çok kutuplu yenidünya düzenine bırakmıştır. Bize düşen gerçeklerle bağdaşmayan hayalci yaklaşımlara itibar etmeyerek KKTC devletine sahip çıkarak ileriye taşımaktır. Gün iki devletli çözüm günüdür. Gün KKTC devletine sımsıkı sahip çıkarak ileri taşıma günüdür… 

Türkiye ile Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Sınırlandırma Mutabakat Anlaşması sonrasında bakalım İsrail ve Mısır bundan sonra ne yapacak? İsrail ve Mısır’ın Rum yönetimi ile imzaladıkları anlaşmalardan geri adım atabilmek için çareler aradıkları söylenmeye başlandı. Bakalım önümüzdeki süreçte konuyla ilgili olarak daha ne gibi sürpriz gelişmelerle karşılaşacağız?