HAVYARCI TANAŞ – (1904 – 2002)
Yeşilköy’ün en hasis sakini olarak bilinen, merhum Havyarcı Tanaş Efendi, 1904 yılında Rusya’nın “Novorossisk” şehrinde dünyaya gelmiş, “KIZIL İHTİLÂL” esnasında ma-âile Türkiye’ye sığınıp, İstanbul’a yerleşmişler: (1918-1919). 
Havyarcı namı ile tanınan Tanaş Efendi’nin pek kullanmadığı asıl adı ve soyadı, “ATHANASİ ELEFTERİYADİS”dir. Ablası Rusya’da kalmış, İstanbul’a geldiklerinden sonra, iki biraderi de yoksulluk sebebiyle son derece zayıf düşüp vefat etmişler. Babası ile ağabeyi kendisiyle birlikte direnç gösterip, hayat mücadelesi verebilmişler. Henüz buluğu çağına erişebilmiş Athanasi ise, babası ve ağabeyi tarafından itina gösterilerek sağlam kalabilmiş, ilk öğrenimini Fener’deki Rum mektebinde ikmal etmeye çalışırken, diğer taraftan da, babası ve ağabey’ine kendi çapında maddi yardımda bulunabilmek için, Eminönü’nde kahveci çıraklığı yapmıştır ki, çalıştığı bu işte değişik bir zenaatın piri ile tanışabilme şansını elde etmiş ki, bu tanışma onun bütün hayatını etkileyecek çapta etkili olmuştur. Şöyle ki; o yılların en meşhur kunduracılarından Kayserili “ONUFRİ KARKİLİDİS”in namı Türkiye çapında yayılmış, “ALTUN ÇİZME” adında meşhur bir “Ismarlama kundura” dükkânı vardı. 1925 yılında açılmış bulunan bu dükkân, İstanbul’un en meşhur kundura dükkânı idi. Rum asıllı Kayserili Onufri Karkilidis Usta mezkûr dükkânda, Devlet adamları ile İstanbul’un kalburüstü Beylerine; ısmarlama ayakkabı ve çizmeler yapar, şöhreti hemen her tarafta yankılanırdı. 
Nitekim, merhum Gazi Hazretleri de mevzubahis dükkân da İskarpin yaptırır, İstanbul’a her teşriflerinde mezkûr dükkânı şereflendirirlerdi. Birinci Cihan Harbi’nde, Gazi Hazretleri’nin “Emirerliği”ni yapmış olan Kunduracı Onufri Karkilidis gerçekten de İstanbul’un en namlı en mahir Ustalarından olarak varlığını, (1955’lere kadar) sürdürebilmiştir. Mevzubahis Kundura Ustası’nın, Gazi Hazretleri’nin “Emireri” olabilme şerefine eriştiğini, bizlere anlatan merhum, Havyarcı Tanaş olmuştur. 
Bizim, Havyarcı Tanaş’a gelince. Henüz (14) yaşlarında körpecik bir gençken, böylesi bir Kundura Ustasının yanına çırak girmesi, onun zaman içinde gayet mahir bir Kundura Ustası olmasını sağlamıştı. 
O’nun üstün kabiliyetli oluşunu pek beğenen ve bu kabiliyetli gencin Kunduracılığı tam mânâsında öğretip, bileğine altın bilezik takan Ustası, bilahare adını da değiştirerek “TANAŞ” adını koymuş ve böylece bizim Athanasi’nin adı hayat boyu Tanaş olarak kalmıştır. 
Önceki satırlarda belirtmiş olduğumuz gibi; Çarlık Rusya’sında hayli zengin bir sülalenin mensubu, “Elefteriyadis’ler”, “Kızıl İhtilâl”den sonra Türkiye’ye sığınarak, İstanbul’a yerleştiklerinde hayli sıkıntı çekmiş, aralarında yoksulluk ve gıdasızlıktan, hayatlarını yitirenler dahi olmuş ve bizim küçük Athanasi, açlık ve yoksulluğun acı yüzü ile pek küçük yaşlarda tanıştığı için, daha sonraki yıllarda ise para perest ve gayet cimri bir insan olarak, Yeşilköy’de ömür sürdürmekte olup, büyükçe bir bahçe içinde yer alan ahşap bir köşk alarak, Yeşilköy’e yerleşiyor. 
Ticaret hayatının hemen her rengine girip çıkan ve fakat namuslu ve dürüst kazancı tercih ettiğinden; hemen hiçbir kirli işe karışmamaya dikkat ederek, mezkûr prensipleri dahilinde ticaretin hemen hiçbir zaman dışına çıkmadan iş hayatını sürdürürken, Rusya’dan “Havyar” getirterek, kendini tamamen bu işe verince, adı “Havyarcı Tanaş”a çıkmış ve öyle de kalmıştır. 
Maddi geliri istediği seviyeye ulaşınca, evlenmeye karar vermiş ve ilk evliliğinden iki erkek evlât edinmiş ve fakat zevcesi kısa zamanda vefat edince, ikinci sefer evlenmiş ve fakat, bu hanımını da erken kaybedince, bir daha evlenmemiş. 
“2002” yılında vefat eden Havyarcı Tanaş Efendi ile, bir zamanlar yakın arkadaşım olan “Ğaçik Ilgaryan – Eker”in dükkânında tanışmış ve hayat hikâyesini orada dinlemiştim. 
1998’lerde köşkünü satarak, Beyoğlu-Tünel’e yerleşip, aynen Yeşilköy’deki gibi mütevazı bir hayat yaşamaya koyulmuştu. 
2000 yılında “SABAH GAZETESİ” Muhabiri, “Bahadır Özdemir” ile röportaj yaptı. “8 Nisan 2000 Cumartesi” tarihli gazetede röportaj’ı okuyunca, hayretler içinde kalmıştım?!.. Yeşilköy’den tek bir söz dahi etmemekteydi?... 
O tarihlerde bu hareketini yadırgamıştım ve bir yazımda sitem dahi etmiştim. Ancak, zaman geçtikçe onun ne derece haklı olduğunu acı da olsa öğrendim: “Yeşilköy’e yazlığa gelinebilir. Ancak, devamlı olarak yerleşmeşi düşünmek dahi insanın içini ürpertmektedir!...” 
2002 yılının ortalarında vefat etmiş olduğunu öğrendiğimde, içimden gelerek adına rahmet okudum! 
BERBER ARAP MEHMED: (1938 – 1999) 
“1 Ocak 1938” tarihinde Mersin’de dünyaya gelen ve Arap namı ile maruf, “Berber Mehmed Karaağaç” Yeşilköy’ün sevilen esnafı idi. 
“SÜSLEN ERKEK BERBERİ” serlevhalı dükkânı, sahil gidişi Demirci Çıkmazı Nu: 2/A’da idi. (2002) yılında yerinde; bir genç Hanımın çalıştırdığı ve bilhassa Köy esnafı tarafından benimsenmiş bir aşçı dükkânı mevcuttu ki, günümüzde de mevcudiyetini daha verimli olarak devam ettirmektedir: (Mayıs 2015). 
Arap Mehmed’in kaynı “Berber Mustafa” da aynen kendisi gibi mahir bir berberdi, 2002 yılında Libya’ya gitti ve orada çalışmaktadır. 
Arap Mehmed gençlik yıllarında, bir dönem Karaköy’de çalışmış ve bilahare Yeşilköy’e gelerek buraya yerleşmiş. İlk zevcesinden üç erkek çocuğu olmuş: “Yusuf, Yavuz ve Murad.”
Ortanca oğlu Yavuz ve Hakkı Pala; onun yetiştirdiği birer Usta berber olmuşlardır. Hakkı’nın ağabeyi İbrahim Pala, Yeşilköy sahili serdengeçtilerinden olup, sayılan külhanilerindendir. Kısaca (İbo) denir. Bu genç de Arap Mehmed’in yetiştirdiği genç berberlerdendir. Ancak, aldığı küçük bir kamyonetle yük taşımacılığını daha elverişli bulmuş o işi yapmaktadır. 
Berber Hakkı’ya gelince, 1999 yılında ustası vefat edince, Merhumun oğlu ile bir müddet birlikte çalıştıktan sonra, müstakil çalışmayı tercih etmiş ve ortaklıktan ayrılmıştı. 
Hakkı Usta, Site Taksi Durağı sokağında müstakil çalışmaya başlamış. Yavuz Usta ise, Demirci Çıkmazı’nda dükkân açmıştır. 
GAZETECİ SAHAK BAĞBAN 
Yeşilköy’ün başta gelen “Gazete Müvezzi” olarak tanınmıştı. 1957 yılında Yeşilköy’e taşındığımızda, henüz aynı işi yapmaktaydı. Bercuhi adında gayet güzel ve güzelliği kadar da ehli namus bir zevcesi vardı. 
Gazeteci Sahak’a, Zevcesi Bercuhi; bir kız ve bir oğlan iki evlât verdi; Pegruhi ve Arto adlarındaki her iki evlâdı da velilerinin iftihar edebilecekleri birer değer teşkil etmiştir. Hele kızları Pegruhi hemen her ana-baba’nın arzu ettiği türde bir değerdi. 
1964’ten sonra, bakkallık mesleğini seçerek; Ümraniye Bostan Sokağı’nda Bakkalığa başladı. Merhum Sahak’ın bacanağı Krikor Garmiryan’ın teşfiki ile Kuyumculuk mesleğine geçerek, “Taş Bozuculuğu” işine geçti ve hayli kazançlı olan bu mesleğini vefatına kadar sürdürdü. 
DONİK CERMAKYAN 
Yeşilköy’ün, kadim Köylülerinden ve hayli sevilen Donik Cermakyan’ın iş yeri, Mercan Kapusu’nda, hemen sağdaki “Pastırmacı Han”da idi. Usta bir “Gümüş Şamdan Dökümcüsü” olan Donik Usta, daha sonra Dükkânı’nı Gedik-Paşa’ya taşındı. 
Merhum Gümüşçü Donik; Vartuhi adında bir kızla evlenmiş, Gedik-Paşa’lı olan Vartuhi Hanım’dan üç oğlu olmuştur: “Istepan, Ara ve Aret”. 
Vartuhi Hanım’ın kız kardeşi Surpuhi Hanım ise; Kum-Kapı’nın seyyar Lakerdacılarından birisinin oğlu “Pastacı Vahan” ile evlenmiş; bu evlilikten biri kız biri oğlan iki çocuğu olmuştur. 
Vartuhi ile Surpuhi kız kardeşlerin velilerinin kökeni Tekirdağ’a dayanmaktadır. 
BİR MEÇHUL YEŞİLKÖYLÜ – “Sayacı Hagop” 
Kunduracılık zanaatının temel kollarından “Sayacılık” mesleğini A’dan, Z’ye bilen ve pek mahir bir Sayacı Ustası olan, merhum Hagop Allah verdi. Hemen her yönü ile gerçekten de Hz.Allah’ın sevgili kulu idi denebilir. 
Hüzünlü tebessümü, sakin, sakin konuşması ve zaman, zaman hiç konuşmadan, bilhassa mahdumu Bedros’u sessizce ve hiç hissettirmeden temaşa etmesi vs. Baba sevgisinin ne derin duygulara hitap ettiğini, sevgi ve şefkatin ne güçlü hislerden oluştuğunu bu bakışı ile belirtir ve adeta karşısındakinin ruhuna işlerdi. 
Dahası muhatabına karşı son derece nazik ve kibar oluşuyla öylesine tesir ederdi ki; sanki karşısındakini her daim edepli ve erdemli olmaya devam eden bir eda ile, mağrur olanları adeta utandırırdı. 
Bu muhterem insan, 1967 yılında “Bali yapıştırıcısı” yüzünden, malum kötü hastalığa yakalanarak vefat ettiğinde gerçekten; bir sessiz gemi yola çıkmış denebilirdi. Zira değer ve hikmetini pek bilen, anlayan olmamıştı. Çünkü bu meçhul Yeşilköylü öylesine sessiz ve mütevazı bir insandı ki; uzun yıllar Yeşilköy’de ikamet etmiş olmasına rağmen, hemen hiç kimse onun varlığını değil görmek, hissetmemişti bile!... 
Merhum Hgaop Efendi’nin cenazesi, Gedik-Paşa’daki, (SURP HOVHANNES AVEDARANİZ ERMENİ KİLİSESİ)nden kaldırıldığında, dini merasimde hazır bulunmuş ve o müstesna insanı ebediyete uğurlarken, 1967’lerde henüz buluğ çağında olan birinci oğlu, Bedros Allahverdi cenaze arabasının şoför mahalinin camından uzanarak, şöyle seslenmişti ki bugün dahi aklımdadır: 
(-: Levon ağparik sağol!). 
O an sanki nefesim daralmış ve boğazımda düğümlenen hıçkırığımı zor tutabilmiştim. Evet, bu hüzünle karışık, ağır bir mesuliyetin tezahürü idi!... Zira, Bedo ile göz göze geldiğimizde; merhumun onu bana emanet edişini ruhumun derinliklerinde hissetmiştim!.. 
Nitekim, o tarihten sonra Bedo ile ben, birbirimizden hiç mi hiç kopmadık. Rahatlıkla diyebilirim ki Bedo benim manevi oğlum olmuştur. 
Hz.Allah, o değerli insan Sayacı Hagop Efendi’yi cennetine layık görsün. 
<devam edecek>