TÜRKİYE FOTOĞRAFININ İLK KADIN PROFESÖRÜ GÜLER ERTAN

‘Türk Fotoğraf Tarihine İz Bırakanlar’ serimizin bu haftaki konuğu sevgili Prof. Dr. Güler Ertan. Fotoğraf sanatının ulu çınarı hocamız pek çok fotoğrafçıya ışık olmuş, mütevazılığın kanıtı olarak herkesin kalbinde yer almış kocaman yürekli bir akademisyen. Fotoğraf sanatı ve güzel sanatlara değer veren çağdaş düzeyde gençlerin yetişmesinde, Atatürk ilkelerine bağlı aydınlık yarınlara ulaşılması noktasında tavizsiz bir eğitmen.  Gerçekleştirdiği işler o kadar çok ilk’lerle dolu ki. Adanmışlık, sorumluluk, araştırmaya odaklı beyin, paylaşımın gücüne inanmışlık, faydalı olmak için çaba sarfetme, karşılıksız verme, özveri, egodan tamamen arınmış pozitif bakış Prof. Dr. Güler Ertan hocamın vasıflarından sadece birkaçı. Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğimiz söyleşide hocamızın hayatından kesitlere gelin hep birlikte bakalım.

Sevgili Güler Hanım, Türkiye’nin fotoğraf dalında ‘ilk kadın profesörü’ olma şerefine ulaştınız. Fotoğrafla ilk tanışmanız nasıl oldu?

Fotoğrafla ilk tanışmam Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokuluna başladığım yıl olmuştu. İlk fotoğraf dersimizde, rahmetle andığım hocam Vehbi Yazgan, fotoğraf makineleri ve ışıkla ilgili bilgileri anlattıktan sonra, tüm sınıf olarak bizleri uygulama ve araştırma yapmak için götürürken, Süleymaniye Kütüphanesi’ni çekmiş olduğum ilk fotoğraf ile başlar serüvenim. İlk elime aldığım fotoğraf makinesi ise, eniştemin kullanmak için bana verdiği ‘Kodak Retina 1A’dır. Bu makinenin özelliği telemetresi, pozametresi olmadığı için, metre tahmini ve ışık koşullarına göre diyafram ve enstantane değerlerini siz kendiniz ayarlarsınız. Bahsettiğim bu fotoğraf makinesi, şuan bana bir köşe ayrılan Balıkesir Fotoğraf Müzesi’nde bulunmaktadır. Bu fotoğraf makinesi ile çektiğim ilk ‘Orwo’ filmimi okula getirip, kendimizin hazırladığı geliştiriciler ile banyo ettikten sonra hocam Vehbi Yazgan’ın, sınıfta arkadaşlara “Bakın size örnek olsun ilk defa fotoğraf çekiyor ve 36 karenin tümü doğru pozlandırılmış ve ışık koşullarına dikkat edilmiş.” sözleri benim bu mesleği seçmeme neden olmuştur. Eğitimcinin öğrencisi üzerindeki etkisinin ve yönlendirmesinin önemini burada vurgulamak isterim.

Mezun olduğunuz Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Grafik Sanatlar Bölümü’ne akademisyen olarak atandınız. Eğitmen olmaya nasıl karar verdiniz?

Bilgi toplamak, araştırma yapmak için eğitimci olmayı, çok para kazanmaya tercih ettim. Bir unvanı taşıyabilmek için bilgi birikiminizin, sevecenliğinizin olması, sabırlı ve azimli olmanız gerekir. Bunları yapabilmek o dönemde çok emek gerektiriyordu. Fotoğraf alanında ilk kadın profesör olmam hem çok zor hem de çok değerliydi. Maalesef şimdi eğitimci yetişmiyor. Fotoğraf sadece sanat değil aynı zamanda sanat eserini yaratan zanaattır.

Bir sanat dalının oluşması için sözlüğünün olması gerekir, Profesörlük tezi olarak Açıklamalı Fotoğraf Sözlüğü'nü yazdım. Yurt içinde ve dışında çok fotoğraf çektim. Fotoğrafın her yönüne değindim. Büyük bir mücadele sonucu profesörlüğümü aldım. Profesörlüğü de almamın nedeni, benim ileriye dönük hep planlı, programlı olmamdı. Marmara Üniversitesinde fotoğraf bölümü yoktu. Müracaat ettim ve tam 30 sene sonra kurabildim.

Türkiye’deki okullarda fotoğraf bölümü yoktu, ilki ne zaman açıldı hocam?

Viyana'daki Höhere Graphische Bundes -Lehr- Und Versuchsanstalt isimli sanat okulunda reprodüksiyon eğitimini aldım. Orada kağıdı da parayla alırdık. Renkli fotoğraf kağıdı alabilmek için tramvaya binmez, yürürdüm. Çünkü sadece bursla gitmiştim. Orada gerçekten çok şey öğrendim. O zamanlar Türkiye'de fotoğraf bölümü yoktu. Viyana'da çok güzel bir sergi hazırladım ve o sergi, bütün Avrupa'yı dolaştı. Karanlık odada 7-8 saat çalışıyorduk. Geldiğimde de fotoğraf bölümünü oradan kopya ettim diyebilirim.

Viyana’da fotoğrafın ayrı bir bölüm olduğunu gördükten sonra ülkemde de bu sanat disiplininin ayrı bir bölümde geleceğe aktarılması yönünde çalıştım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde, sonrasında da Marmara Üniversitesi’nde bu dileğimi gerçekleştirdim. İki üniversitenin Fotoğraf Bölümleri’nin kurucuları arasında yer almış olmak ilk günkü mutluluğu bana yaşatıyor. Yeterlilik kriterleri tartışmaya açık olsa da bu alanda başarılı eğitimcilerimiz olduğunu vurgulayarak, bu işe gönül verenlerin azimle başarıya ulaşacakları konusundaki inancımı dile getirmek isterim.

Sizi diğer fotoğraf sanatçılarından ve fotoğraf akademisyenlerinden ayıran özelliğiniz nedir?

İnsan tanıma becerim sanırım. Kişilik analizimdeki bu yeteneğimi hem ilk kez tanıdığım insanlara hem yıllardan beri fotoğraf heyecanımı paylaştığım dostlarıma hem de öğrencilerine etkili bir şekilde uygularım. Çevremdeki insanların yeteneklerimi keşfetmekle kalmaz onları üretken noktaya taşımak için cesaretlendirir, teşvik ederim. Bu yöntemler işe yaramadığında pes etmeyip yöntem değiştiririm. Ödüllendirme yolunu dener veya rahatsız edici ve kışkırtıcı bir tavır takınırım. Bu eyleme kişiyi ateşleyene ve faal hale geçirip, işi bitirene kadar devam ederim. Uyguladığım bu yöntemle birçok insanı kendisi ile ilgili farkında olmadığı yönlerini keşfetmesini sağlar, sonra kendime pay çıkarmadan uzaktan seyrederim.

Sonsuza dek adınızın kalıcı kılınması adına gerçekleştirilen projeler hangileridir ? Fotoğraf sanatında kalıcı olmayı nasıl başardınız?

Eserlerimin kalıcı olması adına gerçekleştirilen birçok proje bulunmakta, bunlardan biri de Sn. Hilmi Nakiopoğlu tarafından kurulan Kamera Müzesi’nde ve Balıkesir Ulusal Fotoğraf Müzesi’nde bana ayrılan alanlar, BÜFOD ve Büyükçekmece Belediyesi tarafından 2018 yılında ilki düzenlenen ve her yıl aynı özenle düzenlenmeye devam eden Uluslararası Güler Ertan Fotoğraf Yarışması, Doç. Dr. Şeyda Üstünipek editörlüğünde hazırlanan birçok meslektaşımın yazılarının da yer aldığı ‘Gökuşağı Güler Ertan’a Armağan’ isimli kitabın yayınlanması, 2022-2023 yılının Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu tarafından ‘2022-2023 Prof. Güler Ertan Etkinlik Yılı’ olarak adlandırılması, emeklerimin ve ismimin, alanımda kalıcı kılınması gerçekleştirilmiş olan çok kıymetli etkinliklerdir. Bunların dışında fotoğraf dernekleri tarafından verilen onur üyelikleri ve yazmış oldukları kitaplarda bana ve eserlerime yer vermiş olan tüm meslektaşlarıma teşekkür ederim.

Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu son 4 yıldır federasyonun birer yıllık etkinlik dönemlerini Türkiye’de fotoğrafın gelişmesine, örgütlenmesine katkı sağlamış değerli sanatçılarımızın isimleri ile anıyor. 2022 – 2023 TFSF Etkinlik Yılına Prof.Dr. Güler ERTAN adı verildi. Duygularınızı öğrenebilir miyiz?

Kısa adı TFSF olan Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu Başkanı Sefa Ulukan ve yönetim kurulu üyeleri 2022-2023 Etkinlik Yılı’nın benim adımla anılmasına karar verdi. Ulusal ve uluslararası yarışmalarında tüm yıl boyunca adımı görmek benim için mutluluk ve gurur verici olmuştur.

Sizce fotoğraf çekerken nelere dikkat edilmelidir?

Fotoğraf çekerken baktığımız konunun ve davranışların nasıl görülebileceğine, çevremizdekilerin yaşama ve kültüre hangi bakış açısıyla baktıklarına ve bizim bakış açımızı yansıtıp yansıtmadığına dikkat çekmek gerekir. Diğer açıdan ise, içinde bulunduğumuz zaman dilimindeki bilgiyi çoğaltma yoluyla sanatı yaygınlaştırma amacıyla ulusal ve uluslararası ortak dil oluşturulmalıdır.

Fotoğraf hocalığı ve fotoğrafı öğretmek nasıl bir deneyim sizce?

Eğitimci bana göre gençliğe hizmet eden ve sabırlı olan demektir. Bütün olaylardan kendine özel bilgi çıkaran demektir. Hayatta mutlu olmak insanın kendi ruhundadır. Eğer siz pozitifseniz karşınızdakini de mutlu edersiniz. İnançlarınızın da kuvvetli olması gerekir. İyilik yaptığınız ya da yüreğine dokunduğunuz kişinin belirli bir yere geldiğini görünce dünyalar sizin oluyor. En büyük mutluluk budur. Eğitimciliği seçtiğiniz an özveri, sabır ve özeleştiri beraberinde gelir. Eğitimciliği seçtim çünkü araştırmayı ve gençlerle birlikte olmayı seviyorum. Aynı zamanda yerime gençler yetiştirerek onları geleceği için olanaklar sağlıyorum.

Dünyaya açılan bir penceredir fotoğraf. Objektiften bakanlara ‘keşfetme’ dürtüsünü uyandırır. Seyahatlerinizde sizi en çok etkileyen coğrafya neresi olmuştur hocam?

Gördüğüm ülkeler içinde Hindistan ve İran fotoğraf çekme açısından değerlendirdiğimde tekrar gitmek istediğim ülkeler diyebilirim. Şunu da belirtmek isterim ki gittiğim diğer tüm ülkelerin örf ve adetleri, gelenekleri, inançları, yaşam biçimleri, giysileri, renk cümbüşü, yemek ve dans kültürleri de ilgi alanlarımdır. Koşulları standart olan yaşamları seven kişiler için biraz zor olabilir. Benim ilgi alanım ‘bakmak ile görmek’ doğrultusunda olduğundan dolayı, fotoğraf çekebilmek için tüm koşullara uyabilirim. Örneğin Varanasi’deki Ganj Nehri’ne güneş doğmadan gidip, elimi suya sokarak, mum da yakarak dilekte bulundum. 

‘Sanatçının bir amacı olmalı’ derken neyi ifade ediyorsunuz Güler hocam?

Bakmak ve görmek birbirinden farklıdır Fotoğraf sanatının da ayrıcalığı bu farkındalıktır. Fotoğraf çekmeye başladığım an, fotoğraf makinem benim kafamı karıştırmayan en yakın arkadaşım ve dostumdur. Fotoğraf karesinin mesajı yoksa, içinde duygusallık ve fotoğrafçıya özgü bir kişilik taşımıyorsa, o kare ‘fotoğraf’ olmamıştır. Tabi ki bunun yanı sıra optik bilgi, ışık, renk, estetik ve kompozisyon kuralları sanatçıyı doğru sonuca götürmektedir.

Fotoğraf çekerken duygusallık ve azim, benim itici gücümdür. Buralara gelmek tabi ki kolay olmadı. ‘Kolayı herkes başarabilir, önemli olan zor olanı başarmaktır.’ Sanat, insanı insan yapan duyguların kaynağıdır. Aynı zamanda insanların duygularını sürekli arındıran, yaşamdaki çirkinlikleri yok ederek güzellikleri ortaya çıkarandır. Fotoğrafçı gözü ile baktığımda ise, her öykünün bir fotoğrafı yoktur ama her fotoğrafın bir öyküsü vardır. Bazı fısıltılarla size seslenmeleri olacaktır. 

Ülkenin toplumsal belleği olan müzeler ile ilgili düşünceleriniz nedir?

Müzeler gelecek nesillere kültürümüzün aktarılması açısından sadece fotoğraf makinelerinin evrimini değil, var oluşu ile ülkemizde fotoğraf sanatına verilen değeri de ortaya koymaktadır. Aynı zamanda tarihin tanıklığında geleceğe ışık tutmuştur. Eserleri sonsuzluk hissi ile gelecek nesillere sunar. Örneğin Gaziantep’deki Zeugma Müzesi’nde geçmişten gelen bir miras olarak mozaik sanatına şahit şahit olabilirsiniz. Çok enteresan bir durumdur ki, Doç. Dr. Ceyhun Berkol’un danışmanlığını yaptığı bir yüksek lisans geometrinin şekilsel olarak tekstil üzerine kurulu motifleri incelenmişti. Zeugma Müzesi’nde de geometri hesabına göre mozaik portrelerinin yapıldığını görmüştüm. Yani geometrinin o zamanda geçerli olduğunu farkettim. Bu anlattığımız milattan öncesinde de vardır. Her müzenin bu açıdan bakıldığında değişik özellikleri bulunur.

Güler hocam hayatınıza dokundu ise artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Engin bilgisi ve görgüsünü size o kadar nahif bir şekilde aktarır ki o an kendisini tanımadan geçen yıllar için derin üzüntü duyarsınız. O gülen gözlerinin ardında sizi her zaman sevgi ile kucaklamaya hazır bir kalp olduğunu bilirsiniz.  Bize zaman ayırdığı ve bu özel söyleşi için ‘Önce Vatan Gazetesi’ adına teşekkür ederim. Nice yıllar söyleşmek dileğimle.