Dünyanın hiçbir yerinde hissetmediğim, kendimi 100 yıl ötede film platosu içinde bulduğum, hayal mi gerçek mi ayırdına varamadığım yer Japonya. Geçtiğimiz ay bir hayalimi daha gerçekleştiriyorum ve Tokyo’ya uçuyorum. Tek emin olduğum şey orada geçirdiğim günlerimin koca bir şaşkınlıktan ibaret olduğu. Söz ettiğim hislerimin negatif mi pozitif mi olduğunu henüz adlandıramıyorum. Burada sürekli birşeyler oluyor, birileri sürekli bir yerlere koşturuyor, önünüzden insan akıyor. Tabelalar, gece gündüz arasındaki farkın o kadar da öneminin kalmadığı kadar ışık, neonlar ve sonu gelmez kaos ve telaş. An geliyor yolda birini durdurup 'Bir saniye durur musunuz, biraz nefes alır mısınız?' demek geliyor içimden. Kendimi bu ülkede toplu iğne başı kadar küçük hissetsem de inanılmaz özgürüm, çünkü kimsenin umurunda olmadığımı biliyorum. Japonlar atom bombası atıldıktan sonra o kadar hırs yapmışlar ki yerle bir olan şehirlerini yeniden inşa etmişler, her yer gökdelenlerle çevrili. Çok üretken, disiplinli ve çalışkan hayatları yüzlerindeki gülüşü almış, mimiksiz robot insanlara dönüşmüşler. Ben ki yüzümdeki gülümsemeyle uyandığım her sabah kimseye günaydın diyemiyorum. Japonya kurallar ülkesine hoşgeldiniz. Toplu taşımada yüksek sesle konuşmak sokakta, açıkhavada sigara içmek yasak. Kamusal alanda yemek yemek ya da birşeyler içmek de yasak. Shibuya Bölgesi Tokyo'nun en kalabalık, en turistik bölgesi. Shibuya Crossing, hani 5-6 tane yaya geçidinin kesiştiği, günde 3 milyon kişinin karşıdan karşıya geçtiği yer çok ünlü. Hava karardıktan sonra caddeleri, kalabalığı takip edip neon tabelalar arasından her sokağı ayrı ayrı keşfedebilirsiniz.
Bunca şaşkınlık içindeyken beni en çok etkileyen ve dinginleştiren Japonya’nın dini ve hayat felsefesi oldu. Bu yazı dizimde sizlerle orada edindiğim izlenimleri ve bilgileri paylaşmak istiyorum.
İslamiyet ve Hristiyanlık gibi dinlerin dışında Uzakdoğu kültürü kendi topraklarından çıkardığı birçok farklı dini inancı da bünyesinde barındırıyor. Tabi hal böyle olunca ilk akla gelen Budizm olsa da aslında Şintoizm de bir o kadar yaygın. İşte Japonya'nın peygamber, cennet ve cehennem gibi şeylerin olmadığı ve çok daha farklı bir Tanrı inancını bünyesinde barındıran dini Şintoizm ve hayat felsefelerine gelin birlikte bakalım.
ŞİNTO VEYA ŞİNTOİZM
Japonya'nın yerli, Japonların millî dini. Eskiden Japonya'nın resmî diniymiş.
Sadece Japonya'da ibadetlere katılan 119 milyon kişi var. Dünya'nın en eski dinlerinden olan Şinto bir tür animizm ve şamanistik uygulamaları içeriyor. Şinto inancında ibadet edilen ruhlara (tanrılara) "kami" deniyor. Bu terim hayat için önemli olan rüzgâr, yağmur, ağaç, dağ, ırmak ve bereket gibi anlayış ve şeylerin şeklini alan kutsal ruhlar olarak tercüme edilebilir.
Bazı kamiler yerel olup sadece belirli bir yerin ruhu veya koruyucusu iken bazıları büyük doğal oluşumları, nesneleri ve işlemleri temsil ediyor (Güneş Tanrıçası Amaterasu, Ay Tanrısı Tsukuyomi no Mikoto ve Fırtına Tanrısı Susanoo gibi).
Her kaminin kendine has bir karakteri olduğuna inanılır ve doğadaki her türlü olay kamilerin içinde bulundukları ruh hâllerine göre yorumlanır.
Kızgın kamiyi yatıştırmak veya kamiyi yüceltmek için festivaller düzenlenir.
Şinto kelimesi iki kanjinin birleştirilmesinden oluşturulmuş: şin/kami (yani "tanrılar" veya "ruhlar") ve tō/michi (yani "yol"). Yani terim, "tanrıların yolu" (Kami no Michi) anlamına geliyor.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Şinto resmî din olma özelliğini kaybetmiş; bu durumda ABD'nin Japon militarizmini ortadan kaldırma girişimlerinin de etkisi var; savaştan sonra silahsızlandırılan Japonya'da feodal kültürü yansıtan Şinto uygulama ve öğretileri, savaş dönemindeki ününü kaybetmiş ve bugün uygulanmayıp öğretilmemektedir.
Diğer uygulama ve öğretiler ise günlük etkinlikler olarak varlıklarını sürdürmektedir.
Şu anda Japonya'da daha çok barışçı bir din olan Budizm hâkimdir; ancak Budizm, Japon kültürüne yerleşebilmesini Şinto'nun hoşgörülü doğasına borçludur.
Bu iki inanç sistemi birbirine o kadar karışmıştır ki bu birlikteliğe "Shinbutsu’’ yani "Kami-Hotoke" deniyor.
Özellikle II. Dünya Savaşı'nda sürdürülmüş olan saldırgan siyasetten kaynaklanan toplumsal yıkımların giderilmesi açısından Japonya'da milliyetçiliğin diğer simgeleri gibi Şintoizm de değer yitimine uğramış ve barışçı, uzlaşımcı nitelikler taşıyan Budizm batılılaşma, liberalleşme eğilimiyle birlikte güç kazanmıştır.
JAPON HAYAT FELSEFESİ
Japonların kadim hayat felsefeleri, zihninizi temizlemek ve alınacak en iyi yolu belirlemek için gerçekten yararlı olabilir. Japon felsefeleri bize hem kendimize hem de başkalarına karşı daha nazik, daha farkında ve daha dikkatli olmayı öğretir. Başkalarına ve kendine saygılı davranmaya değer veren insan için bu felsefeler yol gösterici olabilirler. “Yedi kez düş, sekiz kez kalk” Japon özdeyişinde olduğu gibi, herkesin ikagaisi doğrultusunda tutkularının peşinden gitmesi öğütlenir.
KİNTSUGİ (KUSURU KUCAKLAYIŞ)
Kadında, erkekte, objede veya yemekte, kısacası her şey kusursuzluğun arandığı ve kusursuzluğun bir avantaj gibi görüldüğü dünyamızda ilaç gibi gelen bir Japon felsefesi var. İsmi Kintsugi olan bu felsefe aynı zamanda kökeni yüzyıllar öncesine dayanan bir Japon geleneği. Kırılan çömlek, vazo, tabak gibi objelerin çatlaklarını toz altınla onaran ve ona yeni bir kimlik kazandıran Kintsugi tekniğiyle, objenin kusurları daha da bir göz önüne çıkarılıyor ve hayattaki değeri de farklı bir yöne evriliyor. Atmak yerine onu kusurlarıyla kabul eden ve çatlakları altınla birleştirilen bu objeye yeni bir hayat veriliyor aslında. Kintsugi, hayatın pek çok alanına uygulayabileceğimiz bir felsefe. Bu kadim Japon geleneğini dünyanın önde gelen müzelerinde, sanat galerilerinde görmek mümkün. Derin anlamlar taşıyan bu tamir şeklinin felsefesi bir diğer Japon yaşam sanatı olan wabi-sabi ile benzerlik gösterir. Her ikisi de mükemmel olmayanı kucaklamayı önerir.
WABI-SABI (MÜKEMMELİ TERK EDİŞ)
Hayatı dibine kadar nasıl yaşayabiliriz? Wabi-Sabi’ye sorarsak dünyayı kusurlu, bitmemiş ve geçici olarak kabul edip bu gerçeği kutlayarak derdi. Bunu başarabilmek, neredeyse özgür hissetmeye eşdeğer olurdu herhalde… Geleneksel Japon estetiğinde wabi-sabi, geçiciliğin ve kusurluluğun kabulüne odaklanan bir dünya görüşüdür. Bu nedenle de Kintsugi ile akraba sayılırlar. Kabaca ‘mütevazi sadeliğin zarif güzelliği’ anlamına gelen wabi ve ‘zamanın geçmesi ve ardından gelen bozulma’ anlamına gelen sabi kelimeleri birlikte, kendimizin iyi ve kötü yanları ile yaşamın asimetrisini nasıl kucaklayacağımıza işaret ederler. Wabi-sabi, modern dünyanın mükemmellik saplantısından kaçabileceğimiz bir sığınak sunar ve kusurları daha anlamlı ve kendi yollarıyla güzel olarak kabul eder. Yani biz insanlara, güçlü yönlerimizi kutlarken kusurlarımızı da kucaklamamızı öğütler. Güzelliği mükemmellikte değil, kusurlu ve eksik şeylerde aramalıyız der. Kusurlu, eksik ve kısa ömürlü şeyler gerçekten güzel olabilir, çünkü gerçek dünyaya benzeyen sadece onlardır.
SHİNRİN YOKU (DOĞA ILE YIKANIŞ)
Yeşilin hakim olduğu bir ormanda yürüyüş yaptığımızda ve havasını içimize çektiğimizde ne kadar iyi hissediyoruz, öyle değil mi? Bu terapi gibi gelen his Japon kültüründe önemli bir yere sahip. Hatta ismi de var: Shinrin-yoku. “Forest bathing” yani “orman banyosu” olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz bu akım dünyada da günden güne yayılıyor. Temelinde ormanı ve içinde barındırdıklarını tüm duyularınızla hissetmek, deneyimlemek ve onunla aranızda bir bağ kurmak yaratıyor. Orman terapisi olarak da bilinen bu kavramın gerçekten de terapi gibi bir etki bıraktığı, Japon tıbbında sık sık başvurulduğu ve ihtiyacı olan kişilere zihinsel ve fiziksel fayda sağladığı biliniyor. Ormanla bağ kurarken ister sakince yürüyebilir isterseniz de bir ağacın gölgesi altında oturup duyularınızı açarak dünyayı dinleyebilirsiniz.
Burada esas olan doğanın kokusu, sesleri, görüntüsü ile onun iyileştirici gücünü tüm duyu organlarınızla benimsemek ve içselleştirmek. Stres seviyenizi düşüren ve bağışıklık sistemine faydalı olduğu bilinen bu aktivite farkındalığınızı da arttıracaktır. Orman terapisinin tansiyon seviyelerini dengelediğini, bağışıklık sistemi güçlendirdiğini, vücudun enerjisini düzenlediğini ve stresi azalttığı biliniyor. Ormanda, parkta veya evinizin bahçesinde doğanın renklerine dikkatle bakarak, ayağınızın altındaki toprağı hissederek, hayvanların ve ağaç yapraklarının sesini duyarak doğayla aranızda bağ kurmayı deneyin. Yaşları yüzyıllar aşmış ağaçların öğretecek pek çok şeyi var…
İCHİ-GO İCHİ-E (ŞİMDİYE SIĞINIŞ)
Ichi-go ichi-e (yojijukugo) Japoncada dört karakterli deyimdir. “Sadece şimdilik” ve “ömür boyu bir kez” olarak çevrilebilir. Daha şairane bir şekilde açıklamak gerekirse, şu anda deneyimlediğimiz şey bir daha asla yaşanmayacak. Bu nedenle, her anı güzel ve paha biçilemez bir hazine gibi görüp değerlendirmeliyiz. Budizmin Japon versiyonu olan Zen’in öğretileri bize ichigo ichie’yi günlük yaşamımıza dahil etmek için birçok fırsat sunar.
Sekiz yönerge, anda kalmanın gücünü arttırmak için özellikle yararlıdır:
* Sadece oturun ve neler olduğunu izleyin
* Her anın tadını son nefesinizmiş gibi çıkarın
* Dikkat dağıtıcı şeylerden kaçının. Zen bize sanki dünyadaki en önemli şeymiş gibi tek bir şey yapmayı öğütler. Eğer bunu yapabilirseniz, anda kalırsınız.
* Kendinizi gerekli olmayan her şeyden arındırın.
* Kendinizle arkadaş olun.
* Kusurları kutlayın. Daha iyi olmak istiyorsanız, kusurlu olmanız gerekir.
* Şefkat gösterin: Budist bakış açısıyla, birisi için üzülmek, acıma hissetmek yerine motivasyonlarını ve gerekirse hatalarını anlamak için empati kurmayı deneyin.
* Beklentilerinizi bırakın: Tahmin yapmak, belirli şeylerin olmasını beklemek, anı öldürmenin garantili bir yoludur. O yüzden, akışta kalın…
HARA HACHI BU (GEREKTİĞİ KADARIYLA YETİNİŞ)
Japonya’daki kadim bilgelik, bir kişinin yemek masasından asla %100 dolu bir mide ile kalkmaması gerektiğini öğütlemektedir. Konfüçyüs öğretisi olan Hara Hachi Bu kabaca, “10’da 8 parçan dolana kadar ye” olarak Türkçeye çevrilebilir. Modern haliyle karnınızı %80 doyurun da denilebilir. Öncelikle asla şişmanlamazsınız ve güçlü bir sindirim sistemine sahip olursunuz.
DANSHARI
Bu kelime üç farklı ‘kanji’nin birleşiminden meydana gelir. Bileşikteki üç kanji “reddetme – atma – ayrı” anlamına gelir. Hayatınızı, hem fiziksel hem de zihinsel olarak toparlamak ve dağıtmamak adına izlemeniz gereken üç adımdır bunlar.
*Gereksiz yeni eşyaları yaşamınıza sokmayı reddetmek
*Yaşam alanınızdaki mevcut dağınıklığı atmak
*Maddi mülkiyet arzunuzdan ayrılmak.
Budizm ve yogada da bulunan bu fiziksel ve psikolojik temizlenme-toparlanma hali üzerinize binen yükün imha edilmesi gerektiğini salık verir. Kendinize çok fazla yüklenmeyin, hafifleyin, kuş gibi hafif olun.
KAİZEN (HER ZAMAN DAHA İYİSİNİ HEDEFLEYİŞ)
Kaizen, yaptığınız her şeyi organize etmenize yardımcı olan bir Japon verimlilik felsefesidir. Kısacası, “sürekli, sürekli iyileştirme” anlamına gelir ve her yerde, her işte uygulayabileceğiniz zihinsel bir durumdur aslında. “Daha iyi olma konusunda daha iyi olun!” der kaizen. Her şeyi düşünmenin ve organize etmenin bir yoludur. Elbette ki kaizen felsefesini hayatınızın her alanına yayıp yapmak istediğiniz her işin temeline oturtabilirsiniz.
İKİGAİ
Ikigai "varlık nedeni" anlamına gelen Japonca bir kavramdır. "Ikigai" kelimesi genellikle kişinin hayatındaki değer kaynağını veya hayatı değerli kılan şeyleri belirtmek için kullanılır. Türkçeye çevrildiğinde kelime kabaca "uğruna yaşadığınız şey" ya da "sabah uyanma sebebiniz" anlamına gelir. Her bireyin ikigai'ı onlar için kişiseldir ve yaşamlarına, değerlerine ve inançlarına özgüdür. Bireyin içsel benliğini yansıtıp bunu sadakatle ifade ederken, bireyin kendini rahat hissettiği bir zihinsel durum yaratır. Kişinin ikigai hissetmesini sağlayan faaliyetler asla bir bireye zorlanmaz; genellikle kendiliğinden olurlar ve her zaman istenip üstlenilirler, bireysel tatmin ve hayata anlam duygusu verirler. Sonuç olarak "yaşamak, hayatta olmak için bir neden; yaşam için bir anlam; yaşamı yaşamaya değer kılan şey; varoluş nedeni" anlamı olur.
Okinawa adasında Japonya’nın en uzun yaşayan ve en mutlu insanları yaşıyor. Okinawa’da yaşayan halkın özünde ‘’telaşsızlık” var. 70’li yaşlarında orta yaşı, 80’lerinde olgunluğu, 90’larından sonra ihtiyarlığı deneyimleyen bu halkın en önemli gençlik sırrının, sakin ve telaşsız bir yaşam olduğu düşünülüyor. Yavaş ve sindirerek yemek yiyen, kelimeleri seçerek tane tane konuşan ve koşmadan makul bir tempoda yürüyen Okinawa halkı, bu sayede günlük hayatın gerginliğinden ve stresinden uzak bir fanus yaratmayı başarmış. Uzun ömürlü insanların öğütleri; Endişelenmeyin; İyi alışkanlıklar edinin; Arkadaşlıklarınızı her gün besleyin; Acele etmeden yaşayın; iyimser olun. Japonların emekli olma arzusu yok, insanların sağlığı iyiyse en sevdikleri işi olabildiğince uzun süre yapmaya devam ederler. Sıkı sıkıya bağlı arkadaş grubu Moai, Okinawa halkının uzun süre yaşaması için önemli bir neden olarak kabul edilir. Araştırmacılar Japonların sırrının sağlıklı beslenmeleri, basit yaşam biçimleri, yeşil çay, subtropikal iklime ek olarak ikigai felsefesi olduğuna inanıyorlar.
DİRENÇ, WABİ-SABİ ve İCHİ-GO İCHİ-E
“Yedi kez düş, sekiz kez kalk” Japon özdeyişinde olduğu gibi, herkesin ikagaisi doğrultusunda tutkularının peşinden gitmesi öğütlenir. Wabi-Sabi çevremizdeki dünyanın kısa, değişken kusurlu doğasının güzelliğini gösteren bir japon terimidir. Güzelliği mükemmellikte değil, kusurlu ve eksik şeylerde aramalıyız der. Kusurlu, eksik ve kısa ömürlü şeyler gerçekten güzel olabilir, çünkü gerçek dünyaya benzeyen sadece onlardır.
Japon yaşamında önem verilen tamamlayıcı diğer bir terim ise ichi-go ichi-e dir. “Şu anda bir tek an var ve bir daha gelmeyecek” olarak çevrilebilecek bu terim sevdiğimiz insanlar ile buluşmanın eşsiz olduğu ve bir daha asla geri gelmeyeceğini ifade eder. Japon mimarisi Wabi-Sabi felsefesi üzerine kuruludur. Bir çok ülkede yüzyıllar boyunca kalan büyük, heybetli katedraller yerine, Japonya’ da tahta kullanılarak yapılan tapınaklar kısa ömürlülüğü ifade eder. “Mesala Ise Tapınağı” yüzyıllardır, 20 yılda bir yeniden inşa edilmektedir.
İkigainin Temel On Kuralı
1- Aktif kalın, emekli olmayın
2- Ağırdan alın, acele bir yaşam sürmeyin
3- Midenizi tıka basa doldurmayın, % 80 kuralı
4- Çevrenizde iyi arkadaşlarınız olsun
5- Doğum gününüze kadar şekle girin, fazlalıklarınızdan kurtulun, egzersiz yapın
6- Gülümseyin
7- Doğa ile tekrar bağlantı kurun
8- Teşekkür edin, şükredin
9- Anı yaşayın
10- İkigainizi takip edin, yaşam amacınızı gerçekleştirin, onu bilmiyorsanız keşfetmeyi amaç haline getirin.
Hayatta ikigainizi bulmanız dileğimle..