LİSAN’IMIZIN  TAHRİBİ, OKUR-YAZARLARI  BİLE,  CAHİL  BIRAKTI!...

Garabete  bakınızki,  Güya, Türk Dilini  yabancı  dillerin  kelime ve  tekiplerinden  arındırılmak için. Kurulan,  Türk  Dili  Tedkik  Cemi’yeti, daha  sonra, Türk  Dil  Kurumu, mahfillerinde,  T.B.M.M.’ si  müzakeleri  sırasında,  Türk  Dilini   isti’lasından  kurtarmak  istedikleri,  Arapça  ve  Farsça  kelimeler  ve  terkipler  kullanılıyordu. “ Lisanımıza,  sair  lisanlardan, dühul  kelime ve terkipleri alelacele ihraç etmeliyiz,” diyorlardı. Türk  Dili,  Aziz Milletimizin  Yüce  İslâm  diniyle  şerefyap  olmasından it’tibaren, Kur’ân’ın  dilinin,  en latif  kelime  ve  terkipleriyle  zenginleşmişti, Ayrıca,  gerek  Anadolu’ya  geçiş  güzergahımızda  olması, gerekse  asırlarca, İran’da  Müslüman  Türk  Hanedanlarının  hüküm  sürmesi  vesiylesiyle, bir  nezaket, edebiyat  ve  şiir  dili olan,  Farsç’dan  da  Dilimize  nice  kelime  ve  terkipler  girmiştir.  Güneş  Dil  Teorisiyle, Türk  Dili  Tedkik  Cemi’yetinin,  Türk  Dil  Kurumu’nun  kurulmasının  asıl sebebi, Dinimizle, Tarihimiz,  Kültürümüz  ve kadim  Medeneyyetimizle,  irtibatın  tamamen  koparılmasıdır.

Başında,  Agop  Maratyan,  ( Dilaçar) isminde,  adını  soyadını, milliyyetini  gizlemeyen, bir  Ermenî’ninbulunduğu, Türk  Dil  Kurumu’nun,  Arapça  ve  Farsç  asıllı  kelime  ve  terkipler  yerine  uydurduğu,  uydurukça  kelime  ve  terkipler, Millî  Eğitim  Bakanlığı’na  bağlı bütün  mektepler ve Yüksek Öğretim ve öğrenim  kurumlarında  ve bütün  devlet dairelerinde mecbur tutulması ve okutulmasına  rağmen,  Milleti’mizin  kahir  ekseriyyeti  tarafından  benimsenmemiştir.

Devlet’in  bütün kurumları  “Öğretmen,” dedi, Millet, “ Muallim- Muallime,” demeye devam etti. Devlet, “ Yargıç,” dedi, Millet, “ Hakim,” demeye  devam  etti.

Bir  Milletin  Lisanı, “Statik,” değil,  “ Dinamik,” tir.Bile bile, Türkçe,Arapça  ve  Farsça  olmayan  Batı dillerinden  dilimize  girmiş ve  faekat  artık  hepikizin  kullandığı, kelimelerdir.

Devletin  bütün  desteğine, Mustafa  Kemal  Paşa’nın,  Türkiye  İş  Bankasındaki  hisse’lerinin  büyük  bir Bölümünü,  Türk  Tarihi  Kurumu  ile  Türk  Dil  Kurumuna  vasiyyet ettiği  bunca malî   imkâna  rağmen,  uydurukça  Türkçe’ciler muvaffak  olamamışlardır.  Türk  Diline kazandırılmış  ve  Milletimiz  tarafından  tamamen  benimsenmiş,  kelime  ve  terkiplerin  yerine  bir  şeyler uyduramamışlardır.

Hafta’nın  günlerinden, Pazar,  Pazartesi, Çarşaümba, Perşembe  günlerinin isimleri  Farsça’dır: Bilindiği üzere, Kur’ân, Arap-  İslâm  harfleri arasında (P), ve (Ç)   harf’leri  bulunmamaktadır.

Reisicumhur, Muhterem,  Recep  Tayyip  Erndoğan,  geçtiğimiz  20  yıl zarfında,  ulaşımda, haberleşmede, Sağlıkta ve daha  pekçok  sahada  muvaffak olduk, Fakat, Eğitikm’de  ve  Kültür’de istenileni  başaramadık. Millî  Eğitim’de  belli sahalarda  ba’zı  muvaffakıyyetler te’min edilmiş ise  de, Yabancı  dil  Eğitiminde  hiçbir  başarı  yoktur. Yıllardır, Ortadereceli  mekteplerde, İngilizce- Fransızce  ve  diğer  Batı dillerinde  eğitim verilmiş olmasına rağmen  bu okullrdan me’zun olan  çocukların   öğrendiği, sadece, “ Yes- No,” dur. Bunun da  belli  başlı  sebeblerinden birisi, nesiller,( muallim, müte’allim)  öğretmen- öğrenci, kendi  ana  dilini, Türkçe’yi   öğretemiyor, öğrenemiyorlar. Kendi  dilini  bilmeyen,  papağanlar  gibi, az  sayıda  kelimelerle  konuşanların  yabancı  dillere  vukufiyyetleri  ham hayaldir..

Delaletli, leafetli  Türkçe’miz  layıkıyla  öğretilmediği için,  devlet  ricali,  ekran  yüzleri  haber  ve  tartışmalı  programlar  sunanlar, muharrirler,  üdeba, isimlerinin  başlarında,  prf,Dr., Doçent, Uzman  Öğretim  üyesi  titri  bulunan  sözde  ilim adamları, Diyanet  İşleri  Başkanlığı  mensubu,  müftüler,  vaizler,  hutbe okuyan  hatipler,  hatta, Üniversite’lerin, Türk Dili  ve  Edebiyatı  Bölümü  hoca’ları, ma’alesef. Güzel  Türkçe’mizi  yanlış kullanmaktadırlar.Sabahtan  akşama, Televizyon kanallarında  haber  sunucuları,” Falanca hapisten  “Tahliye,” oldu.Mahkeme’lerin verdiği kararlarla hapse tıkılanlar, tahliye  olamazlar,  eğer,  kendiliğinden tahliye olabiliyorsa,”  şimdiye kadar niçin yatmıştı,” denilmez mi? Halbuki, Savcı’nın  talebiyle ve hakim kararıyla  hapsi tıkılmış birisi  ancak, yine  hakim  kararıyla ve infaz kurumu  me’murları  vasıtasıyla tahliye edilirler. Dilimizin  vazgeçilmez  kelime’lerinden    ve hemen hemen, hergün telaffuz  ettiğimiz,hele hele, siyasetçilerin dillerinden hiç düşürmedikleri, “İcrâat, Mühimmât, İstihbârat,Baharât, hele bu günlernde  sık sık,  tekrarlanan Harekât , Enbiya  ve Evliya, Kelime’leri  aslında cem’î’ oldukları halde, herhangi bir çoğul eki’ne ihtiyaç yoktur. Ama, hatalı olarak, Enbiyalar, Evliyalar,Baharatlyar, İstihbaratlar, Mühimmatlar,  Harekatlar olarak, esasen çoğul olan kelimelere    bir de çoğul eki  ile kullanılıyor.

Bu kelime’leri  terkipleri, Halkımızın  Galat-i Meşhur  olarak kullanmaları  ma’zur  görülebilinir.  Mesela, Teke Yöresi de denilen  Isparta’dan  Hatay’a  uzanan bölgede Amanos- Anamas  dağlarının  silsilesi, Doğu  ve  Batı  Toroslarda,  Halkımız,  ta’ziye için  vefat eden  kimselerin  yakınlarına, “ El-Emru Li’llâh,”  “ El- Hükm-ü  Lİ’llâh,” Cenazeler için, namaz  vakitleri  beklenilmez, köy  Meydanında  veya, mezarlıkların  yakınlarında  bulunan Musalla’da Cenaze Namazı  kılınır, Namaza  katılan  cemaatin tamamı, defin sırasında dua  ve telkinde de hazır bulunurlar, d7efin tamalandıktan sonra, Merhum’un  yakınları,  yakınlık  ve yaş durumuna göre  sıra olurlar, Cemaatten  her bir ferd, Teslimiyyet edasıyla sağ elini  iman  tahtasına  göğsüne götürür  ve phafif  revarans yaparak, “ El- Emru  Li’llâh!  Veya, “ El- Hükm-ü Lİ’llâh! “ diyerek ta’zile’de bulunur. Emir  ve hüküm  Allah’tan  gelmiştir, bizler de bigün nöbetimiz  gelince Allah’a döneceğiz,” diye vefat edenin yakınları teselli edilir.

Bu  yöremizde,  bu  kelime  ve  ta’birler,  terkipler, Galat-ı  Meşhur  olarak, biraz  değişime uğramış,  şimdilerde, “ Höküm Allah’ın!” “ Emir  Allah’ın!” olarak ifade ediliyor.

Aslında, iğdiş  edilmiş, kısırlaştırılmış, Türkçe’mizle  İnsamız, artık,  doğru bir kelime ve ta’bir-terkip ile  ta’ziye  bile sunamamaktadır.Bir müslüman  vefat ettiğinde, yukarıda  zikrettiğim  ta’birler unutulduğu için, “ Başınız sağolsun! Allah rahmet eylesin,Mekanı Cennet olsun,” niyaz ve temennisinde bulunulur,Komşunuzun  veya iş arkaedaşınızın bir yakını gayrimüslim vefat ettiğinde, asla, ona rahmet dilenmez, Allah rahmet etsin,” denilmez, “ Toprağı  bololsun,” denilir. Halbuki, günümüzde bakıyorsunuz,  gayrimüslimler için, Allah rahmet etsin, müslümanlar için de “Toprağı bololsun,” temennisinde  bulunanlara sıkca rastlıyoruz. Bunu da daha  ziyade  siyaset insanları yapıyor.

Bir de  sık sıkm,  kullandığımız,” Yevmü’l-Cum’a, Leyletü’l- Cum’a,” Cum’a  günü  veya  Cum’a  gecesi,  “Leyletü’l-Kadr,” kadir  gecesi.. Bu terkipler özbeöz, Türkçe’dir. Öyleyse “ Leyletü’-Kadr    gecesi,” ne oluyor

“ Tebdil-i Kıyafet, Teşrik-i MesâÎ, Müdir-i Umûmî, Amme  Hizmeti,Asâkir-i  Mansur-u  Muhammedî, Muharebe Teçhizatı, Sevk-ı Tabi’î, Hıfzu’s-Sıha, hemen aklıma geliveren  uydurukça’ya kurban edilmemiş, terkip ve ta’birlerimiz....

Ziya  Paşa’nın, “ Nush ile uslanmayanı  etmeliu  tekdir, Tekdir ile uslanmayanın  hakkı  kötektir,”Hadi, şimdi  güzel Lisanımızı  uydurukçaya  kurban edenlere şedid, bir ma’nevî   kötek de siz vurunuz...

“ Dâd-ı Hakkı ra Kabiliyyet  Şartunist, Belki, Kabiliyyet  şart-u Dad-ı  Hak...( Allah yolunu bulmak için  kabiliyyet şart değildir. Belki, DAD-I Hak  kabiliyyetin  şşartıdır...