Dünyaya karşı sevgide ölçülü olabilmek ancak ilahi muhabbeti diri tutmak ile mümkün. Ve belki beşer kaynaklı tüm ideolojilere ve sistemlere mesafeli olmakla olacaktır. Çünkü beşer kaynaklı bütün sistemlerin olanca alakası dünyanın hadsiz sevgisi üzeredir. Sistem, dünyaya dünyalığın sağlanması için yegâne amaç olarak bakmaktadır ve böyle baktırmaktadır. Bu yüzden insana amacını dünyadaki saadetinin temini ile sınırlandırmıştır. 

        İnsan, tüm tahayyülünü buna bağlar ve yaratıcının has mekânı olması gereken kalbine dünyayı sığdırır. Kalbini dünyalık sevgisi ile doldurur. Böylece kalbinde ilahi sevgiye yer kalmaz, ilahi nazargâhın halini bozar.

        Kalbinde İslam’a yer bırakmayanlar sosyal hayatlarında da İslam’ın kaidelerinin hayat bulduğunu göremezler. Dünyayı amaçlıktan çıkarmadan rızayı ilahiye ulaşmak mümkün değildir. İlahi mesajların tümü, bütünü ve ilahi mesajların temsilcileri olan ehli keşfin, ehli hidayetin istikameti, geçmişte olduğu gibi bugünde bunu insanlığa gösteriyor.

         Dünyaya Ehli keşfin, ehli hakikatin verdiği kıymeti bilmeli ve dünyayı ahirete araç yapan rızalık mahfiline koymalıdır. Mülahazası yapılacak, dersi yapılacak, tekrar tekrar konuşulacak olan -dünyevi konuların ilahi kaynağa bağlanması vasıtasıyla- dünya sevgisini ilahi rıza istikametine çevirebilmek olmalıdır. Tekrar tekrar konuşalım diyorum çünkü hepimiz yaratılış itibariyle nefsimizin uslanmaz, nasihat dinlemez, unutkan, gafil haline ve dünyaya meyyal tavrına aşinayız. 

……………………………………………………………………………………………

           İnsan, dünya hayatında çölde vasıtasız seyahat eden bir yolcu gibidir. Hacetinin derdindedir, takatinin bitmesi endişesindedir, gözleri hep bir vaha serabındadır. En başta dünyaya olan bağlılığı bu haceti gidermek maksadıyladır.

              Acz ve fakr insanın hilkat(yaratılış) çerçevesidir. İlahi yardım ise her an yaratış mucizesiyle yetişir. Bu sebeple her yerde ilahi nimet ile kuşatıldığımızın farkında olmalı, unutursak birbirimize hatırlatmalı. Ve bu birliktelik için hep şükretmeliyiz. Şükür, kulluğun temel vazifesidir. Bir tercih mevzusu da değildir. Çünkü Yüce yaratıcı ayırmadan hepimizi asgari ihtiyacımıza karşılık gelen nimet ile muvaffak kılar. Hem şükür şuurunun sahibi olan kişi Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile dediğinde tükettiği mubah olan lezzeti ibadet hükmüne kalbeder. Büyük şuur ile küçük bir fiil bile iki dünya hayatına tesir eden bir mahiyet kazanır.

          Hem ilahi rahmete mazhar olduğunun bilincinde olan kişi nefsine pay çıkarma gibi bir kibir halini bertaraf eder. Hem cenabı hakkın lütfu yetişmiştir bunu hisseder, bilir, hem mağdur olmaz hem de mağrur olmaz. Hem lütfun membaını görmekle şükür tâatini elde eder.

             İnsanı kulluk bilincinden çıkaran, benliktir. Hem nefsine pay çıkaran kişi ilahi rahmetten hâsıl olunacak, elde edilebilecek payı alamaz. Ulaştığı nimeti nefsinden bilir mağrur olur.

…………………………………………………………….

             Allah, bizden kendisi ile ticaret yapmamızı istiyor. Dünyada hâsıl olanı, onun verdiği nimeti kalıcı olacak şekilde tasarruf edeceğini bildirerek ebedi saadetimize yatırım için kullanmamız gerektiğini bildiriyor. İrademize bıraktığı muradı budur.

“Elinizde olan emanetimi bana satınız. Tâ sizin için muhafaza edeyim, beyhude zayi olmasın. Hem muharebe bittikten sonra size daha güzel bir surette iade edeceğim. Hem güya o emanet malınızdır, pek büyük bir fiyat size vereceğim. Hem o makine ve fabrikadaki âletler, benim namımla ve benim tezgâhımda işlettirilecek. Hem fiyatı hem ücretleri, birden bine yükselecek.

Bütün o kârı size vereceğim. Hem de siz, âciz ve fakirsiniz. O koca işlerin masarifatını tedarik edemezsiniz. Bütün masarifatı ve levazımatı, ben deruhte ederim. Bütün vâridatı ve menfaati size vereceğim. Hem de terhisat zamanına kadar elinizde bırakacağım. İşte beş mertebe kâr içinde kâr…

Eğer bana satmazsanız zaten görüyorsunuz ki hiç kimse elindekini muhafaza edemiyor. Herkes gibi elinizden çıkacaktır. Hem beyhude gidecek. Hem o yüksek fiyattan mahrum kalacaksınız. Hem o nazik, kıymettar âletler, mizanlar, istimal edilecek şahane madenler ve işler bulmadığından bütün bütün kıymetten düşecekler. Hem idare ve muhafaza zahmeti ve külfeti başınıza kalacak. Hem emanette hıyanet cezasını göreceksiniz. İşte beş derece hasaret içinde hasaret…

Hem de bana satmak ise bana asker olup benim namımla tasarruf etmek demektir. Âdi bir esir ve başı bozuğa bedel, âlî bir padişahın has, serbest bir yaver-i askeri olursunuz.”(Bediüzzaman Saidi Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, 6.Söz)

             Abid olmak, zakir olmak, zahit olmak hepsi teslimiyetin işaretleridir. Teslimiyet, Allah ile yapılan ticaretin adıdır. Kul teslim olarak dünyevi hayatını, rabbinin tasarrufuna sunar. Böylece elest bezminden, ahirete kadar yolculuğunda fıtratın çizgisini, rızalığın istikametini takip eder. 

           Sıratı müstakim, bir anlamı ile budur. İlahi rahmete mazhar olmaktır. Her namazda okunan Kuranın kalbi Fatiha suresi ile kapılar bu yöne açılır. Müslümana günde on yedi kez okumak vaciptir(Hanefi mezhebine göre amel edilinirse). On yedi kez ikrar ile içselleştirmek, sindirmek, hayatına yerleştirmek farzdır. 

             Teslim olan Mümin kul, sekerata kadar her olayın ardında Rabbinin hikmetli muamelesini arar. Der ki  İmar eden Allah’tır, fail olan Allah’tır.

            Tevfik ve İnayetle…