Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ''Gelecekteki Suriye ile sıfır problem yaşamayı garantilemek için, bugün Suriye ile sorunumuz var. Eğer Beşar Esad ile bugün iyi ilişkilerimiz olursa, Esad sonrası rejim bize dostane olmaz'' demişti. Komşularla “sıfır sorun” politikası sona ereli çok oldu. Sürüp giden Arap baharı ve Türkiye’nin bu bahara yaklaşımı, etkili oldu. Şu anda Suriye’de görülen manzara, can sıkıcı. Batılı kaynaklar tarafından, kimyasal silahların kullanılması konusu gündeme getiriliyor. Bu herkesi korkutan bir haber. 2003 Irak Savaşı öncesinde de Irak’ın sahip olduğu kitle imha silahlarından bahsedilmişti. Bu silahlar, müdahaleye neden olarak gösterilmişti. Ancak daha sonra, bunların bahane olduğu anlaşıldı. Sonuçta, şiddet sarmalında yaşayan bölünmüş bir Irak’la karşı karşıya kaldık.

PKK’nın Suriye’de güçlenmesinden ve terör olaylarından başından beri korktuk. Şimdi, PKK’nın Suriye’de belli bölgelerde, kontrolü ele geçirdiğini duyuyoruz. Her ne kadar Suriye muhalefeti, Kürtlerin de demokratikleşmeden yana olduğunu söylese de, bu yapılanmanın nasıl bir politika izleyeceğini, şimdiden kestirmek güç. Suriye muhalefetinin kendi içinde parçalı bir yapı olduğunu ve bütünleşemediğini de biliyoruz. Esad sonrası, sıfır sorunlu komşuluk beklemek safdillik olur. Sonuçta, Esad’la kurulan dostluk sona erdi. Bu dostluğun sona ermesi, Esad sonrası karmaşık yapılanmayla da otomatik olarak, dostluğu getirmeyecektir. Suriye ordusunun, kendi halkını öldürdüğü savunulurken, Türk tırlarının Suriyeli muhalifler tarafından yağmalandığını gördük. Bizim can ve malımıza zarar gelince, yapacağımız yorumlar ve dostluk anlayışımız değişecektir. Irak’tan gelen peşmergelere kucak açmıştık. Suriye’den gelenlere de aynı sevgiyi gösterdik. Peşmergelere yapılan yardımın karşılığının ne olduğunu hatırlamakta fayda var.

Türkiye, büyük ve cömert devlet olma özelliğini sergileyecektir. Ancak uzun erimli ve ulusal çıkarlar gözetilerek, politika yapılması bir gerekliliktir. Ne yazık ki uluslararası politika, sevgi, dostluk, muhabbet ve tarihsel ortaklıklarla değil, ulusal çıkarlar gözetilerek hazırlanmalıdır. Bu politika, her olaya göre şekil değiştirmemeli, uzun erimli olmalıdır. İstanbul’u Şam’dan ayrı görmemek, Suriye’yi iç işimiz olarak görmekse, akılcı politika anlayışına uymamaktadır.

Dış basından özellikle ABD basınından, Esad karşıtı söylemlerle yanlı haberler gelmeye devam ediyor. Son Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında da Suriye müdahalesi konusunda Rusya ve Çin’in vetoları yinelendi. ABD, Rusya ile yaptığı silah antlaşmasını askıya aldığını açıkladı. Dışişleri Bakanı Lavrov, Esad’ı değil, Annan planını desteklediklerini yineledi. Lavrov, Suriye’deki çatışmaların dini boyut kazandığını vurguladı. Lavrov, ABD’nin en büyük korku kaynağı olan El-Kaide’nin güçlendiğinin de altını çizdi. Batı, Esad’ın ayrılması için Rusya’yı sıkıştırıyor. Ancak Lavrov, Esad’ın görevden ayrılmayacağını, arkasında halk desteğinin olduğunu belirtiyor. Uzmanlar, Suriye’de Müslüman Kardeşlerin de güçleneceğini belirtiyorlar. Önümüzdeki günlerde Akdeniz, NATO ve Rus gemileriyle daha da ısınacak. Bölgede, daha çok kan akacak.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, yapılan röportajında, silahsız Türk RF-4E keşif uçağını Suriye ulusal hava sahasında uçaksavar bataryası ile düşürdüklerini açıklamıştı. Düşürene kadar uçağın kime ait olduğunu bilmediklerini söyleyen Esad, “uçak İsrail uçaklarının daha önce 3 kez kullandığı koridoru kullanıyordu. Radarlarımızda görmediğimiz ve bilgi de verilmediği için askerler düşürdü” dedi. Türkiye’ye ait olduğunu düşürdükten sonra öğrendiklerini, belirtti. Esad, keşke düşürmeseydik, diye konuştu. Ayrıca Esad,  Türk uçağı, uluslararası sularda düşürülseydi, özür dileyeceklerini de belirtti. Türkiye’nin bu konudaki tezi de yanlış çıktı. Savaş durumunda olan bir ülkenin kara sularına girildi, radarları test edildi. Testin sonuçları da acı bir şekilde alındı.

Esad’ın konuşmalarından, Türkiye ile savaş istemediği de anlaşılıyordu. Esad, tartışmasız gerçek, Türk halkının bizim kardeşimiz olduğudur, dedi. Ölen pilotlar için de, bir vatandaşınızın ölmesi benim kardeşimin ölmesi demektir, dedi. Kardeş Türk halkı söylemi de değişebilir.

Şimdi tartışılan konu, Suriye’nin kimyasal silahlarını kullanıp kullanmayacağıdır. Suriye, bunları kendi halkına değil, dış saldırılara karşı kullanacağını söyledi.

Türkiye, Suriye muhalefetinin yanında olduğunu ve bu oluşumu destekleyeceğini, defalarca resmi ağızdan yineledi. Aynı durum Türkiye’nin başına gelseydi, bunu ülkeyi istikrarsızlaştırmak ve teröristlere yardım ve yataklık edilmesi olarak değerlendirmez miydik?

Konu yine şu noktada kilitleniyor. Birinin özgürlük savaşçısı, diğerinin teröristidir.