İstanbul Anadoluhisarı Gençlik ve Spor akademisinin ilk öğrencilerindendik..Bizden önce bir dönem vardı.1975-76 yılları..
Okul o yıllarda Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlıydı.Yazın İzmir Çeşme–Çanakkale İntepe de deniz  kamplarına, Kışın ise Bursa Uludağ’a Kayak kampına götürülüyorduk.Okulumuz çok popülerdi ;okul öğrenci kimlik kartımızla Milli takımların maçları dahil tüm sportif müsabakalara ücretsiz girebiliyorduk.Okul hocalarımız sahasında Türkiye’nin en iyileri olan insanlardı diyebilirim.Mesela Anatomi derslerimize Dünya Anatomi birliği başkanı Prof.İlhan Eralp ,Fizyoloji dersine Prof.Nurhan hanım, Masörlük derslerine Dünyanın tanınmış Dr.Masörlerinden Erhan Vardar , Futbol derslerine Türk Milli Takım Hocası Sabri KİRAZ,Spor Psikolojisine meşhur psikiyatr Prof. Fevzi Aksoy ve sahasında son derece tanınmış her biri diğerinden kıymetli hocalar gelirdi..
O zamanlar okulumuzda üç bölüm seçeneği vardı.Antrenörlük ,Masaj ve Yönetim Bilimleri (Spor Organizasyon ve Teknikleri) branşları..
On yedi kişilik sınıfımız tamamı Milli sporculardan, Türkiye’nin en tanınmış simalarındandı.Mesela 48 kg. Grekoromen olimpiyat ve dünya ikincisi Salih Bora yine 57 kg. Olimpiyat Greko ikincisi Serhat Karadağ,Voleybol Milli Takımının ilk yedisi ,Su topu milli ,eskrim milli, Futbol Milli hatta ilk kez Hentbol milli takımının hemen hemen tümü bizim sınıf dan seçilmişti.(bendeniz en iyi oynayanlarından birisi olmama rağmen sağduyulu bir anlayışa sahip olmamdan dolayı tüm diğer branşlarda olduğu gibi bunda da çember dışına çıkarılmış ve izole edilmiş konumdaydık!) -hatta en fazla puan isteyen en zor bölüm sayılan Yönetim Bilimlerini ikinci olarak bitirmemize rağmen aşırı/militarize uç sol bizi burada da maalesef halkanın dışına itmiş saf dışı bırakmışlardı.!)
İlk iki yıl okul içerisindeki okul yurdunda kaldık
 İlk yıllar yemekler muhteşem ,arkadaşlık ise tek kelimeyle mükemmel ölçülerdeydi diyebilirim.
Türkiye’de o yıllar terörün zirve yaptığı yıllar.Her gün öldürülen öğrenci ve vatandaşların olduğu kurtarılmış bölgelerin ilan edildiği yıllar!..
Ve bir gün okul olarak bizlerde nasiplendik.Bir öğle yemeği esnasında müthiş bir kavga oldu; kalın zincirlerin havada uçan salıncaklar gibi döndüğü, koca sopaların beysbol maçındaki topa vuruluşu gibi kafalara vurulduğu,her türlü kesici aletlerin Çin filmlerini aratmayan şekillerde kullanıldığı bir ortamın içinde kalıverdik.Ortalık kan-revan haline dönüştü ve bir daha yan yana gelinmemek üzere ayrışım en acılı bir şekilde gerçekleşti.Artık okul kısa bir süreliğine Milliyetçi bir akım ve daha sonra tamamen sol zihniyete sahip fraksiyon sahibi öğrencilerin hakimiyetine geçti.
Okulu bitiriş döneminin kısa bir arifesinin arkasından 1980 Eylül Askeri ihtilalı gerçekleşti.Yıllar 1976-80 dönemleri arasıydı.
O zamanlarda okumayı çok seviyordum.Fikri –ilmi tartışmaların hep ortasındaydım.Bu yüzden dokunulmazlığı olan nadir öğrencilerdendim.Sonradan öğrendim ki  bizlere de pek iyi niyet taşımadıkları fakat okulun uç –örgüt öğrencilerinin hemşerim olmasında karışmadıkları daha doğrusu KADER-in tebessümü idi.
Boş durmuyordum,hep araştırma içerisinde idim hatta süratle kurulan çok zengin okul kütüphanesin daimi müdavimlerindim.Okul bitiriş tezim:”Sporda Beslenme” idi.Yani bu günlerde “Diyet”! çığlıklarının atıldığı biraz şişman olanın hemen öleceği söylendiği konular?!. Yerli ve yabancı 235 eserden faydalanarak hazırladığımı anımsıyorum..Spor ve Felsefisi ve Uluslararası spor müsabakalarının insanları nasıl etkiledikleri üzerine kendimce bir şeyler yazmıştım..Bilhassa Olimpiyat ve benzeri Organizasyonlar hep dikkatimde idi.Hatta birkaç sayfa yazımı o günler Milli Gazete’ye Sadık Albayrak (Sayın başbakanın dünürü)’a göndermiştim.O yazıları üç gün gazete de “Bir Spor Akademili gencin Spora bakışı” başlığı altında tefrika etmişti.İki ciltlik bir hacme kadar çıkarmıştım yazılarımı , bir gün bir arkadaşın yanında Timaş’ın kurucu sahibi Ömer Okçu (Hekimoğlu İsmail’e)bahsetmiştim ,bana hemen getir onları basalım demişti sonra ne sebepten ötürü olduysa götürmedim/götüremedim,öylece kaldı..kısmet değilmiş.
Kitapta konu başlıkları olarak çok zengin bir içerik oluşturmuştum.
Mesela ;İspanya’yı kırk yıl yöneten kanlı diktatör Franko’nun ; “İspanya’yı Futbolun heyecan dolu sürükleyici gizemi ve arenanın/Matadorların kanlı telaşı ile yönettim!”ifadesini ilk kez piyasaya fısıldamıştım, sonraları bu ifade darb-ı mesel (atasözü) haline gelmişti.
Olimpiyatların arkasındaki ekonomik sebeplerinden ,futboldaki transfer gerçeklerinden ,uluslararası büyük organizelerin neden hep batı (Hıristiyan ülkelere verilişinden)ve şampiyonalardaki hakem olaylarından derinlemesine kendimce hazırlıklar yapmıştım.
Spordaki olabilir bütün ayak oyunlarından bahsetmiştim.Bizi hiçbir zaman sevmeyen batı dünyasının nasıl ince entrikalarla bizleri tuş etmeye çalıştığını ,güçlerinin yetmediği yerlerde nasıl yeni oyun ve kurallarla bizi çökerttiklerinden bahsetmiştim.
Ancak aradan 33 yıl geçti.Aradan geçen bunca zamandan sonra bir kez daha gördüm ki dönen devran da hiçbir şey değişmemiş , batı aynı kurnazlık ve sinsiliğiyle tüm şeytani değerlerini hep muhafaza etmiş..
Örneklersek ;İki Türk takımı Fenerbahçe ve Beşiktaş rakiplerini Avrupa elemelerinde saf dışı bıraktılar..Rüşvet skandallarından –şike iddialarından dolayı olduğu-- ki bu durum insan fenomenin olduğu her yerde bir realitedir ,spor felsefesi ile birazcık uğraşan birisi Şike’nin her zaman geçerli bir akçe olduğunu bilir !? (Burada TFF veya Sayın Demiören’in tarafgir yaklaşımı tartılaşılabilir!).

Olayları daha derin , milli duygu ve objektif sportif akılla değerlendiğimizde karşımıza kesinlikle hiçbir Avrupa takımına uygulanmayan bir sonuç çıkar..
Avrupa UEFA Tahkim kurulu kararı ardından CAS’ın verdiği acımasız ceza iki takımı hem de elemelerde her iki takımında tur atlamasına karşın bir anda saf dışı bırakılmasıdır..
Türk heyeti bilhassa Divan Kurulu başkanı Yüksel Günay bey efendinin yüzde yüz kazanırız kanaati ve Uluslar arası piyasada daima var olan Şenol Erzik’in ! iyi niyetli !çaba ve yaklaşımları hiçbir şeyi DEĞİŞTİRMEMİŞTİR.!
Şimdi sırada ayın 7’nde açıklanacak OLİMPİYATLARLA İLGİLİ KARARDIR.
Rakiplerimiz Tokyo ve Barselona’dır..
 Olimpiyatlar bir ülkenin ekonomik seviyesini yükseltebilecek kadar bir mali yardım gücüne sahip.Başta ülkeye kazandırdığı kalıcı olimpik tesislerin yanında ülkenin tanıtımına getirdiği artı puan hiçbir ekonomik durumla mukayese olmaz.Çünkü spordaki reklam tanıtımı beş yaşındaki çocuktan yetmiş yaşındaki insana kadar kapsar.Bizlere 17-18 milyar dolarlık bir ek bütçe getireceği öngörülen bu organizasyon tamamen pastanın bütünün ülkeye bırakılması değil.Uluslararası Olimpiyat Komitesinin(IOC) yapılandırdığı bütçe buyurun alın afiyetle yiyin ölçüsünde değil.Kazanılan kârlar ağırlıklı olarak Uluslar arası Spor federasyonlarına ve bizzat IOC gönderilecek.Geride ülke ekonomik sıkıntısıyla baş başa bırakılacak.Çünkü tesisler yine Avrupa Spor birliğinin ancak vereceği müsabakalarla canlılığını koruyacaktır.Bunlar ve daha ötesi çok derin ve geniş olarak ifade edilebilir.Bizim dillendirmek istediğimiz konu ise Türkiye’ye Olimpiyatların verilip-verilmeyeceği tezinin tartışılmasıdır.Üç ülkenin kıyasıya tanıtım ve alma mücadelesini kimin kazanacağı tahminidir.Bir iki cümleyle ifade etmek istersek Japonya  şu günlerde Fukişima’da ki Nükleer Santralinde Pasifik Okyanusuna karışan radyoaktif sızıntı ile boğuşmakta yani bir eksi başlangıç..İspanya’nın her ne kadar gelişmiş spor tesisleri ve geçmiş olimpiyat tecrübesi var ise de içinde bulunduğu istikrarsız ve eksi seyreden ekonomisi handikap..Geriye yeni canlı dinamik ve haklı olarak dünya başkenti ve mirası olarak bilinip tanınan güzeller güzeli payitaht İSTANBUL kalıyor..Hem de yükselen artı ekonomisi ve G20 toplantısından hemen sonra olması yani liderlerin iki dudağı arasında bürokratlarına “göz yumun verin gitsin !” mesabesindeki bir yakınlığa rağmen.?!
İstanbul B.Ş Belediye Başkanın da halkımızdan “dua” istiyorum temennileri ile Arjantin’e uçtuğu demler.;umarım kabul olur.
Evet tüm göstergeler lehimize, eyvallah.
Şu an belki bir iyi niyet ve dua olgusunda gerçeklemesi için ülke olarak hep bir ağızdan en kuvvetli adayın TÜRKİYE olduğunu seslendiriyoruz.
Dua ve iyi niyet olarak inşaallah böyle olur diye temenni ediyorum.

Ancak birikmiş tecrübem ve Hıristiyan dünyanın bize yanlı bakışından sezinliyorum ki aynı Fenerbahçe ve Beşiktaş’a yapılan son dakika golü gibi bir PENALTI ile karşı karşıyayız ?!..
Umarım İspanya daha sevimli gelmez!...
YANILIRIM dileği ile..!
En kalbi saygılarımla..

Bir minik not: Yazı gazeteye gönderildiğinde 6.09.2013 karar henüz açıklanmamıştı..