Değerli okurlarım, bu haftaki röportaj konuğum sosyolog ve yılların siyaset adamı aynı zamanda da Türkiye' nın Sesi Altınçağ Partisi (Türkiye'nin Sesi Partisi) Başkanı Ayhan Bilgen Beyefendi.

SİYASET KİŞİLİK İÇİN DEĞİL TOPLUM İÇİN YAPILIR
Ayhan Bilgen

Değerli okurlarım,

Bu haftaki röportaj konuğum sosyolog ve yılların siyaset adamı aynı zamanda da Türkiye' nın Sesi Altınçağ Partisi ( Türkiye' nın Sesi Partisi) Başkanı Ayhan Bilgen Beyefendi. Ayhan Bey siyasete" Bin Umut Adayları" olarak bağımsız Konya Milletvekili seçilerek girdi. Siyasete neden girdiğini? HDP'ye neden girdiğini ve HDP' den neden ayrıldığını? Neden yeni bir parti kurduklarını ve hedeflerinin ne olduğu, fikirlerini, görüşlerini sizler için yaptığımız bu söyleşide bulacaksınız.


Ayhan Bey, biz sizi tanıyoruz fakat tanımayan olabilir kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Ayhan Bilgen: Ben Ayhan Bilgen. Bir öğretmen çocuğu olarak dünyaya geldim, babamın öğretmen olması nedeniyle çok farklı kültürler gördüm, çok şehirler dolaştım. Farklı çevrelerin ve farklı kesimlerin sorunlarına küçük yaşta tanıklık etmiş oldum. Bir insan hakları savunucusu olarak  değişmez kimliğimi öyle takip ediyorum. Farklı sıfatlar farklı statüler diyoruz ama hak savunucusu olmak bir yaşam biçimidir. Bulunduğunuz partiye bulunduğunuz konuma bulunduğunuz statüye göre değişmez ve değişmemelidir.Hak savunuculuğunun böyle olduğunu düşünüyorum. Meslek olarak da bir süre  gazetecilik yaptım. Gazetecilik mesleğini de bir hak savunucusu olduğunu düşünüyorum. Özellikle ifade özgürlüğü ve toplumun taleplerini, ihtiyaçlarını savunmayı dile getirmeyi ifade etmeyi insani sorumluluk olarak görüyorum. Onun dışında tüm kimlikler, sıfatlar ve statüler değişebilir. Bunlar benim açımdan değerli şeyler.

Siyasete başlarken " Bin Umut Adayları " kapsamında Konya'dan bağımsız milletvekili adayı oldunuz. Daha sonra 2015 yılında yapılan genel seçimlerde HDP'de Kars milletvekili oldunuz. Neden HDP partisine girdiniz?

Ayhan Bilgen: Biz aslında 2005'li yıllarda farklı bir siyasi parti kurma hazırlığını yaptık. Türkiye'de farklı kesimlerin bir araya geldiği yapıcı muhalefet ortaya koyan toplumsal sorunların çözümüne yapıcı katkı yapan bir alternatif muhalefet ihtiyacı olduğu düşüncesinde idik. Fakat o çalışmamız yarıda kaldı. Daha sonra 2007 yılında 367 krizi yaşandı. Seçimler öne çekildi. Dolayısıyla bizim parti kurma çalışmamız yarım kaldı. O dönemde bir siyasi projeye adım atarken benim açımdan en önemli konu şuydu;  Türkiye için Kürt sorunu son derece kritik bir sorundu. Orta Doğu açısından da kritik bir sorundu. Bu sorunu barışçıl yollarla çözmeli, birlikte eşit, kardeşçe yaşanabilecek bir Türkiye inşa etmek gerekli. Aksi takdirde dünyada iç savaş yaşayan ülkeler var. Ve bu iç savaş son derece tehlikeli. Herkes için son derece büyük riskler içeriyor. Böyle bir iç savaşın yaşanmaması konusunda da herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor, sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Dolayısıyla benim siyasete girme niyetim Türkiye'de bir iç savaşın yaşanmaması. Ki 90'lı yıllarda yaşanan büyük acıları yani 2000'li yıllarda bunların çözümüne dair arayışlar içerisinde olursak bunun değerli bir motivasyon olduğunu, önemli bir insani sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Yani HDP'ye girerken bu niyetle girdim. Elbette ki eksiklerimiz, yanlışlarımız, yetmezliklerimiz olabilir. İçine girdiğim ortamları bir biçimde ülke yararına, toplum yararına Kürtlerin de Türklerinde tüm toplumların yararına bir siyaset yapabilirsem değerli görürüm. Dolayısıyla bunun artık benim açımdan mümkün olmadığını faydalı olmadığını yeterince katkı sunamadığımı düşündüğüm anda da HDP' den yolumu ayırdım. Ve farklı bir çalışmaya ihtiyaç olduğu düşüncesiyle çalışmalarımıza devam ediyoruz.

2019 yılında yapılan yerel seçimlerde HDP'den Kars Belediye Başkanı oldunuz . Daha sonra belediye başkanlığından alınıp cezaevine girdiniz. Ve yerinize Kayyum atandı. Cezaevinden çıktıktan sonra 2021' de HDP' den ayrıldınız. HDP'den ayrılma sebebiniz neydi?

Ayhan Bilgen: HDP'ye katılma niyetim neyse ayrılma niyetim de aynıdır. Benim açımdan siyaset bir rant aracı değildir. Bir kişisel pozisyon oluşturma, kişisel statü oluşturma zemini değildir. Siyaset toplumsal kaygılarla yapılır toplumsal beklentilerle yapılmalıdır. Ve siyasette eğer bir idanız bir misyonunuz yoksa o zaman kişisel çıkarlarınız için siyaset yaparsınız. Siyaseti kişisel çıkarlarım için yapmadım. HDP'ye girerken hangi niyetle hangi arayışla hangi beklentiyle girdiysem ayrılırken de aynı niyet aynı beklenti aynı arayışla yol haritamı belirledim. Bir yerde artık katkı sunmadığınızı düşünüyorsanız orayı bırakmayı, oradan çekilmeyi, orada yerinizi başkalarına vermeyi bilmeniz gerekir. Bende artık HDP'de katkı yapamadığı mı  HDP yoluyla, aracılığıyla sorunların çözümünde bir insiyatif geliştiremediğimizi, artık bir statü konumu oluşmaya başladığını görünce bizde artık katkı yapamadığımız bir yerde durmamızın ancak koltuğa yapışmak yani koltuk hesabıyla orada durmak anlamına geleceğini düşündüm. Kendi adıma sorunların çözümü ile ilgili düşüncelerimi hayata geçirebilecek başka zeminler oluşturmak gerektiğini düşündüm. Burada tabii ki başarılı olduğumuz şeylerde vardı. Bu emeğe saygısızlık etmemek lazım. Bu çabayı önemsemek lazım. Fakat siyaset kilitlendi siyaset tıkandı. Bu kördüğümü açmak konusunda da siyaset çok önemli bir rol oynuyor. Belirleyici ve kritik bir eşikte duruyor. Ama biz onun gereğini yapamadık. Onu hakkıyla yerine getiremedik. Yani topluma olan borcumuzu ödeyemedik. Ben hayatın hiçbir döneminde toplumu suçlayarak siyaset yapmanın doğru birşey olduğunu düşünmedim. Dolayısıyla biz siyasetçiler kendimizi eleştirmeliyiz. Kendi eksiğimizi görmeliyiz. Kendi yetmezliğimizle yüzleşmeliyiz. Bende bu muhasebeyı yaptım ve o zeminde ısrar etmenin, o pozisyonu,o statüyü korumaya çalışmanın artık çok toplumsal bir işlevi olmadığını düşündüğüm için de ihtiyaç neyse o ihtiyaca dönük çalışmaya odaklanmak üzere böyle bir arayış çalışmasına girdim. Türkiye'de siyasetin kilitlendiğini, muhalefetin de bir açmaz içerisinde olduğunu Kürt sorunun da bu noktada bir açılım yapması gerektiğini yeni bir söz kurması gerektiğini, yeni bir başlangıç, yeni bir sayfa ortaya koyması gerektiğini parti içerisindeyken de söylüyordum. Hem açık platformlarda hem parti kurumlarında dile getiriyordum. Bu yönde bir mesafe alamadığımı gördüğüm için de artık daha fazla bir zaman kaybına fırsat vermemek için de farklı bir arayışa girmiş olduk.

Ayhan Bey, siz cezaevine girdiğiniz dönemde  HDP'den yani yol arkadaşlarınızdan bir destek aldınız mı?

Ayhan Bilgen: Bizim resmi istifa sürecimiz cezaevinden çıktıktan sonra olduğu için benim cezaevinde kendi partime siyasete yönelik yaptığım eleştiriler şöyle algılandı. Sanki ben cezaevine girdiğimde bu fikirlerle partiden koptuğu mu düşündüler. Maalesef bu yanlış bir düşünce idi. Çünkü ben cezaevine girmeden öncede HDP'nın grup başkanı iken de, grup başkan vekiliğini yaparken de, parti sözcülüğünü yaparken de, belediyede çalışmaları yürütürken de kimi eleştiriler yaptım. Ve bu eleştirilerin de en azından bir takım yanlışların düzeltilmesi için iyi niyetli eleştiriler olduğunu düşünüyorum. Ama belediye başkanlığı döneminde özellikle son dönemde yani cezaevine girmeden önce parti kurulundaki ilgili arkadaşlarla kişisel durumumu çok net bir biçimde paylaştım. Artık benim önerilerimin uygulanmadığını, hayata geçirilemediğini dolayısıyla bunları uygulamak için benim yeni bir arayış içinde olduğumu cezaevine girmeden önce ilgili arkadaşlarla, eş başkanlarıyla ve parti yönetimindeki MYK' de ki arkadaşlarla paylaşmıştım. Dolayısıyla benim cezaevinde bir beklentim bir talebim olmadı. Cezaevinde tabii ki ziyaretime geldiler. Eş başkanlar da diğer milletvekili arkadaşlar da parti yönetiminden de geldiler. Ama ben onlara net biçimde ifade ettim. Yani bunun bir kızgınlık, bir küskünlük, bir tepkisel davranış olmadığını bunu uzun süredir zaten düşündüğümü kendileriyle paylaştığımı bir mesafe alamadığımızı  ifade ettim. Cezaevinden çıktıktan sonra da Parti'nin belirlediği ilgili arkadaşlarla yetkili arkadaşlarla üç kez toplantı yaptık. Bu toplantıların sonunda da ayrılmamın daha doğru olduğu kanaatine ısrarlı biçimde ifade ettim. Dolayısıyla da nezaket içerisinde düşüncelerimi hayata geçirebilmek için artık benim parti içerisinde yapabilecek bir şeyin olmadığını dile getirdim. Ve böylece yolumuzu ayırmış olduk.

Ayhan Bey, HDP'nin yada önceki kapatılan işte HADEP, BDP, DTP, DEP partisinin Kürt halkını temsil ettiğini düşünüyor musunuz?

Ayhan Bilgen: HDP'nin kuruluşu 2010'lu yıllar ama sizin de söylediğiniz gibi sonuçta 90'lı yıllarda HDP içerisindeki bazı Kürt milletvekillerinin ayrılarak farklı bir parti kurması ile aslında  doğrudan doğruya bir bölge partisi, bir kimlik partisi gibi bir çalışma başlamıştır. Burada 90'lı yılların koşullarının değiştiğini görmemiz gerekiyor. 90'lı yıllardan beri Kürt var mı yok mu tartışması yapılırken ağır travmaların yaşandığı bir dönemde halkın varlığını ifade etmek bile önemli olabilir, değerli olabilir. Ama sorunların çözümü bunun çok ötesinde değişim iradesini gerektirir. Artık dünya değişti. 90'lı yıllarda değiliz. Orta Doğu değişti, Kürtler değişti, Türkiye değişti. Bu değişimi okumak bu değişim doğrultusunda siyaseti yeniden kurmak gerekiyor. Yani siyaset dinamik bir iştir. Siyaset durağan ve donuk bir iş değildir. Siz, 100, 50, 10 yıl öncesini tekrar ederek siyasette yeni ihtiyaçlara cevap veremezsiniz. Bir kere Kürtleri temsil  ediyor ya da etmiyor konusunda kararı verecek olan siyasetçi değil Kürt halkıdır. Kürt halkının nüfusuyla Kürt siyaseti diye tarif edilen partilere, sizin saydığınız partilere verilen toplam oyu ortaya koyduğunuzda ben kendimi de dahil ederek geçmişte içinde bulunduğum siyasi zeminleri de birlikte ele alarak söylüyorum. Yani toplam seçmenin yaklaşık  üçte biri bu partilere oy verdi. Kürt siyasetini öne çıkartan partiye oy verdi. Üçte biri daha çok merkez sağ partilere yani geçmişte ANAP, DYP' ye oy verdi. Bugün de iktidar partisine oy veriyorlar. Üçte biri de sol ve diğer partilere oy veriyor. Dolayısıyla burada Kürtlerin nüfusuyla yani kimlik adına siyaset yapan Parti'nin oyunu karşılaştırdığımızda Kürtlerin tümünün temsilcisinin olmadığı ve olamayacağı çok açıktır. Zaten Türkiye içinde bu mümkün değildir. Bir kere Kürtler ciddi bir güç gerçekleştirmiştir. Türkiye'nin batı şehirlerinde Çukurova da, Ege de, İstanbul'da, Marmara'da ciddi bir kürt nüfusu vardır. Bu Kürt nüfusunun temsili konusu bu sayılarla ifade edilemez. İkincisi; Kürtler dediğiniz şey homojen bir şey değildir. Elbette bir kürt kimliği var ama bu Kürt kimliğinin içinde daha dindar, daha muhafazakâr, daha Kürt milliyetçisi, daha Kürt liberalizm Kürt solu diyebileceğimiz farklı farklı çizgiler var. Dolayısıyla da bütün Kürtleri tek bir partiye hapsetmek, tek bir partiye indirgemek, tek bir partinin onları temsil etmesini istemek, beklemek Kürtlere de haksızlıktır. Onların adına siyaset yaptığını iddia edenlere de ağır sorumluluktur. Bu gerçekçi bir durum değildir. Burada Kürtlerin farklı partilerde temsil edilmesi de ayrıca Kürtlerin aleyhine bir şey değildir. Yani  düşmanlık gibi bunu kavga nedeni saymak, bütün Kürtlerin tek bir partide toplanmasını beklemek doğru bir iş değildir. Tabii ki farklılıklar olacak, yarışılacak,  rekabet edilecek, kaliteli nitelikli insanlar farklı dünya görüşleriyle, farklı siyasi görüşlerle Kürt halkına da Türkiye'ye de hizmet edecekler. Ve toplumda bunun tercihini yapacaktır. Dolayısıyla burada işi tek bir parti üzerinde ele almanın artık Kürtlerin sığamayacağı bir kalıp olarak görüyorum.Kürt bünyesi, Kürt nüfusu, Kürt sosyolojisi o kadar büyümüştür ki bunu 90'lı yılların siyasetiyle ifade etmek, 90'lı yılların siyasetiyle tarif etmek, tahkim etmek artık imkânsızdır. Bu değişimi bu gerçekliği okumak ve bu değişimin önünü açmak da bence HDP'nin de Türkiye'de Kürtler üzerinden siyaset yapan diğer partilerin de önemli bir sorumluluğudur. Kaldı ki benim açımdan insan merkezli bakmak yurttaş merkezli bakmak çok daha gerçekçidir. Bence bütün partiler Kürt sorununa duyarlı olmalı, Kürtlerin haklı talepleri ile ilgili siyasette söz söylemelidir. Bu işi sadece bir partiye bırakmama konusunda da bir sorumluluk almalıdır diye düşünüyorum.

Ayhan Bey, Türkiye'de kurulan partilerin tüm Türkiye milletine hitap etmesi ayrımcılığın olmaması gerektiğini söylüyorsunuz. Doğru mu?

Ayhan Bilgen: Gayet tabii ilk başkanlık sistemi ve son cumhurbaşkanlığı sistemi ile birlikte Türkiye de siyaset ister istemez iki büyük merkez partisinden birinde olmayı zorunlu hale getiriyor. Diğer partiler iki büyük merkez partisini etkileyebildiği kadar bu partilerle sağlıklı doğru ittifak ilişkileri kurduğu takdirde ülke yönetiminde etkili olabilir. Biz hala sanki parlamenter sistemi varmış gibi, özellikle Kürt siyaseti açısından söylüyorum, farklı denklemler farklı formüller zorlanıyor. Oysa yeni sistemde Kürtlerin nüfusu, Kürtlerin potansiyeli etkili olmak ülke siyasetini belirlemek için çok daha büyük fırsatlar, çok daha büyük imkânlar sunuyor, eğer farkına varabilsek. Türkiye'de Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgeler, İller, ilçeler var. Ama bu illerde Azeriler, Araplar, Türkmenler yani farklı kültürler farklı halklar yaşıyor. Bu coğrafyada da Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde de Türkiye'nin batı metropollerde de Kürt nüfusu artık çok daha fazladır. Şuanda İstanbul' da yaşayan Karslı sayısı Kars'tan fazla, Bursa'da yaşayan  Ağrılı sayısı belki Ağrıdan daha fazla. Böyle bir sürü şehir var. Dolayısıyla bu kadar göç vermiş bir toplum ve böyle bir Türkiye gerçeği içerisinde sadece bir bölgeye hitap etmek, sadece bir kökene hitap etmek sorunların çözümünü kolaylaştırmadığı gibi tam tersine zorlaştırır. Ayrışma, kopuş Kürtlerin lehine bir durum değildir. Artık bu vakitte sonra yapılması gereken hepimizin eşit haklara sahip kardeşçe yaşayabileceği bir anayasayı, bir hukuk düzenini, ve Türkiye'yi inşa etmektir. Yoksa bir kimlik üzerinden siyaset yaptığınızda oy alabilirsiniz. Buna koşullar, ortam, imkan verebilir. Ama oyunu aldığınız kitleye hizmet edemez, onların sorununu çözemez siniz. Artık Türkiye'nin sorunları Türkiye partileri ile çözülebilir. Sadece bir kimlik partisi ile, sadece bir bölge partisi ile sorunu çözmek imkânsızdır. Aslında daha önceki partilerden farklı olarak HDP'nin de kuruluş iddiası buydu. Fakat bunun gereğini yapamadık biz. Kendimi de dahil ederek söylüyorum. Yani HDP kurulduğunda Türkiye partisi olma iddiası ile kuruldu. Ve 7 Haziran'da aldığı yüksek oy da halkın buna gösterdiği teveccüh buna verdiği desteğin göstergesidir. Sonrasında kurulan hendekler ve diğer süreçlerde ne yazık ki bu süreci sağlıklı yönetemedik. İstediğimiz noktaya taşıyamadık.

Ayhan Bey, daha sonra 2021'de kurucu başkanı olduğunuz Türkiye'nin Sesi partisine katıldınız. Bu partiyi kurma amacınız ve hedefleriniz nelerdir?

Ayhan Bilgen: İki önemli nedeni var. Birincisi, Türkiye'deki bir muhalefet boşluğu vardır. Her ülkede elbette ki iktidarların eksikleri olur, yanlışları olur, başarısız olduğu politikalar vardır. Ama  zaten demokrasinin doğası iktidarın yaptığı eksiği düzeltmek, yanlışı doğrultmak, iyi öneriler sunmak, daha iyi programlar ortaya koymaktır. Muhalefetin yapması gereken şey budur. Ama Türkiye'de uzun bir süredir ciddi bir muhalefet krizi yaşıyoruz. Bu muhalefet krizi dolayısıyla Türkiye'de siyaset sağlıklı gitmiyor. Yeni bir muhalefet tarzı geliştirmemiz lazım. Biz bu nedenle yola çıktık. Biz iktidara düşman değiliz. Muhalefete de düşman değiliz. Biz iktidarın eksiklerini, yanlışlarını ortaya koyup hem ona iyilik yapmak hem ülkeye iyilik yapmak istiyoruz. Dolayısıyla iktidar muhalefet karşıtlığı, zıtlığı, çatışması üzerinden bir siyaset değil, iktidarla muhalefetin ülkenin temel ihtiyaçları için işbirliği yaptığı, dayanışma içerisine girdiği, iktidarın muhalefetin güzel örnek önerilerinden destek aldığı, muhalefetin de iktidara alternatifler sunarak iktidarın önünü açtığı, iktidara yardımcı olduğu bir siyaset tarzı değişikliğine ihtiyacımız olduğu kanaatindeyiz. Biz Türkiye de böyle bir muhalefet tarzını böyle bir üslubu, böyle bir yöntemi görünür kılmak yani Türkiye'de siyaset alışkanlıklarını, ezberleri, önyargıları, korkuları bir şekilde azaltmak için başka bir siyaset mümkündür. Başka bir muhalefet tarzı mümkündür. Bunu göstermek için bir girişimde bulunduk, bir adım attık. Buna halen ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Biz Türkiye Genel Seçimlere girme hakkını  süremiz dar olduğu için yetiştiremedik. İl teşkilatlarımızı yaptık. Ama üzerinden altı ay süre geçmesi gerekiyordu. Bu yüzden seçime giremedik ama seçim döneminde de bu muhalefet tarzıyla başarılı olamayacağımızı ortaya koyduk. Ve seçim sonrasında da haklı çıktık. Yani o gün bizi çok sert eleştirenler, iktidar işbirlikçisi olmakla suçlayanlar haklı olduğumuzu 14 Mayıs'ta, 28 Mayıs'ta net biçimde gördüler. Burada ihtiyaç olan farklı bir muhalefet biçimidir. Kavgacı değil, çatışmacı değil, iktidarın yaptığı güzel şeyleri inkâr eden yok sayan bir tarz değil, tam tersine iktidarın olumlu adımlarını destekleyen, yanlışlarını eleştiren, olumsuz tavırlarına karşı çıkan, uyaran, itiraz eden bir muhalefet tarzıdır. Dolayısıyla biz bu ihtiyacın halen devam ettiği kanaatindeyiz.

Ayhan Bey, yeni kurduğunuz Parti'nin Türkiye genelinde temsilciliği bulunuyor mu?

Ayhan Bilgen: Biz şimdiye kadar 46 il de temsilciliğimizi kurduk. Türkiye'de seçime girebilmek için yasal olarak 41 il kurmak gerekiyor. Kurmaya da devam ediyoruz. Seçim döneminde ara verdik. Çünkü seçim döneminde seçim yarışı devam ederken ilçe teşkilatı kurmak mümkün olmuyor. Çünkü herkes seçime giren partilere odaklanıyor, onlara dönük beklentiye giriyorlar. Seçim geçtikten sonra bizim değerlendirmelerimiz, uyarılarımız, haklılığımız görüldü. Dolayısıyla yeniden bir teşkilatlanma çalışmasına başladık. Şu anda 46 ilimizi daha da arttırmaya çalışıyoruz. Yerel seçimlere kadar da mümkün olursa 81 ile çıkarmayı düşünüyoruz.

Ayhan Bey, önümüzdeki yapılacak yerel seçimlere siz de katılacak mısınız?

Ayhan Bilgen: Siyaset sonuçta yönetme iddiasıyla yönetebilecek farklı bir kapasiteye sahip olduğunuz teziyle, savıyla yapılır. Sonuçta biz yerel demokrasiyi çok daha fazla önemsiyoruz. Türkiye'nin demokrasisinin yerelden inşa edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bizim açımızdan elbette ki cumhurbaşkanlığı seçimi çok önemlidir, ülke yönetimi açısından. Ama yerel yönetimlerde en az onun kadar önemlidir. Milletvekilliğinden daha etkili, daha hayata değen, daha hayata dokunan insanların günlük sorunlarını çözme imkânı olan platformlar olarak görüyoruz. Dolayısıyla yerel seçimlere girmek için hazırlıklarımızı yapıyoruz. Şehir şehir bir planlama yapacağız. İlle her yerde laf olsun diye seçime girmek niyetinde değiliz. Etkili olabileceğimiz, siyasete kalite katabileceğimiz, siyasette insanların beklentisine cevap verebileceğimiz düşündüğümüz adayları nerelerde tespit edebilirsek oralarda üzerimize düşeni yaparız. Ama biz ittifaklara kapalı bir parti değiliz, bunu başından beri söylüyoruz. Biz Türkiye'de parti fanatizmini bitirmek üzere siyaset yapıyoruz. Nitelikli, kaliteli insanlar ülke yönetimine, şehir yönetimine, ilçe yönetimine hangi partide olurlarsa olsunlar yeter ki katkı sunsunlar.

Ayhan Bey, yaptığımız söyleşi için çok teşekkür ediyorum. Son olarak söylemek istedikleriniz var mı?

Ayhan Bilgen: Sizinle yaptığım bu söyleşi için ben çok teşekkür ediyorum Kâmile hocam. Gayet güzel bir söyleşi oldu. Yerinde ve güzel sorular sorduğunuz içinde çok memnun oldum. Gazeteci zor bir meslektir. Çünkü bende kendimden biliyorum bunu. Kolaylıklar diliyorum.