Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), 2004 yılında başarısız olan Annan planının ardından, Avrupa Birliği’ne üye olarak kabul edilmişti. Öte yandan, Annan Planına ve çözüme “evet” diyen KKTC üzerindeki izolasyonlar devam etmişti. Avrupa Birliği üyeleri ve Avrupa Birliğine üyeliği onaylanan GKRY, Türkiye’nin Ankara Antlaşmasının gereklerine uymasının, limanlarını ve hava alanlarını, GKRY’nin de hizmetine sunmasıyla mümkün olabileceğini, açıkladılar. Bu durum, Türkiye’nin üyelik sürecinin yavaşlamasına, neden oldu. 
Egemen Bağış, Türkiye’nin, İslamiyet ile demokrasiyi bir arada tutma becerisinin, Müslüman nüfusun artmaya devam edeceği Avrupa'da aşırıcılıkla mücadele etme konusunda yardımcı olabileceğini söyledi. Avrupa’da artan ırkçılık ve İslam karşıtlığı ile mücadelede, Türkiye’nin yardımcı olabileceğini düşünmek pek de mantıklı gelmiyor. Türkiye, henüz kendi din ve kimlik sorunsalını çözümleye bilmiş değil. Gelecek günler, Türkiye’nin barış serüveninde, “yeni kimlik tanımlamalarını” gündeme getirecek.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimine geri dönersek… Sınırları kapatarak, farklı ülkelerdeki finansal krizlerin etkilerini önleyemiyoruz. Avrupa Birliği’nin dönem başkanlığını yürüten GKRY, son derece ciddi bir ekonomik sınavdan geçiyor. GKRY ekonomisi, turizm ve finans sektöründeki gelirlerle ayakta durmaktaydı. Ancak, GKRY, Yunanistan tahvillerine yatırdığı paranın yarısını, Avrupa’da yaşanan kriz nedeniyle kaybetti. Yaşanan krizle, GKRY, AB’nin kararlarına uymak zorunda kaldı. Mevduatlardan vergi alınmasına karar verildi. Bu kararlara göre, 100 bin Euro’nun üzerindeki mevduatlardan, % 10 oranında vergi alınacak. Bankacılık sisteminin küçültülmesine karar verildi. GKRY ve İsrail ortaklığıyla Akdeniz’de doğal gaz çıkarma faaliyetleri de yatırım nedeniyle yavaşlayabilir. 
GKRY,  2008 yılında,  Euro bölgesine girmesiyle, yabancı yatırımcılar için bir “finans cenneti” haline geldi.  Yatırımcılar, güvenli bir yatırım alanı buldular ve düşük vergilerden yararlandılar. GKRY, bankalarında ciddi Rus mevduatları da bulunmaktaydı. GKRY’nin yaşadığı kriz, sadece adayı, ilgilendirmiyor. Bu ekonomik krizden, ciddi şekilde etkilenen ülkelerden biri de Rusya. Yozlaşma ve şeffaf olamayan yönetim sorunu ile boğuşan Rusya, bu konuda eleştirilmeye devam ediyor. Rus yatırımcıların, Kıbrıs adasını kara para aklamak için kullandıkları da seslendiriliyor. 
Rusya’da günün konusu, “yozlaşmayla mücadele” olarak ortaya konmaktadır. Kara para aklama meselesinin yanında, Rus seçkinlerinin millileştirilmesi projesi de gündemdedir. Putin,  bu konu ile ilgili iki kararname kaleme aldı. Kararnameler, 1 Temmuz’da yürürlüğe girecek. Bu kararnamelerden biri, yöneticilerin gelirlerini ve harcamalarını açıklamasıdır. İkinci kararname ise, sahip oldukları yabancı varlıkları, açıklamalarıdır. Rusya’da, devlet görevlileri, en fazla kazananlar listesinin başında gelmektedirler. Rusya’da ve tüm dünyada öncü güç olarak görülen orta sınıfın yapısı da diğer ülkelerle farklılık göstermektedir. Rusya’da orta sınıfın itici gücü, bürokratlardır. Sonuç olarak, Rusya’da ekonomik şeffaflığı sağlamak ve yozlaşmayı önlemenin yolu, temiz bürokratlar yaratmaktan geçmektedir. Medvedev, Kıbrıs’taki finansal krizi eleştirmiş ve AB kararlarını, Sovyet dönemindeki müsadere yöntemlerine benzetmişti. Rusya Başbakan Yardımcısı İgor Şuvalov,  Kıbrıs bankalarında, paralarını tutan mevduat sahiplerinin olası kayıplarına yönelik hiçbir önlem almayacaklarını, ancak devlet şirketlerinin çok büyük zarara uğraması durumunda kararlarını yeniden gözden geçirileceklerini, açıkladı. Şuvalov, orada bulunan paraların çeşitli olduğunu belirtmektedir. Vergisi ödenen ve vergisi ödenmeyen paraların bulunduğu, vurgulamaktadır. Sonuç olarak, Rusya, bireysel kayıplar konusunda, harekete geçmeyecek.