Şiir ve Kadın
Mehmet KURTOĞLU
“Çok şeyleri kadınlar için yaptım, kadınlar
Onlar ki, yokmuşum gibi sevdiler beni
Beğenmek, beğenilmek gibi ayrı kaldılar
Bir günde akşamdı, ben o akşamı hiç unutmam
Her sessizlik biraz ihtilal”
Edip Cansever
Sanat, edebiyat, felsefenin üzerinde binlerce yıl fikir yorduğu kadın olgusu aynı zamanda şiirin de beslendiği tükenmez bir kaynaktır. Özellikle 'aşk ve kadın' konusu erkek için cazip bir alan ve büyülü bir dünyadır. Bu anlamda şair ve sanatçılar; kadınsızlığı ve yalnızlığı tercih ederken, kadından kaçıyormuş gibi yaparlar ama gerçekte onları içlerinde büyütürler. Gerçekte tensel olan hazzın ötesinde ruhsal hazzın kadınlarını ararlar. Evlenmezler fakat kadını ideallerinde yaşatarak yüceltirler ve böylece eksik yanlarını hayali de olsa tamamlamış olurlar.
Kadın ise, kendisinin yerini alan şiiri, kuma olarak algılar ve belki de bu yüzden, yaşamdan yana tavrını ortaya koyarak, şiirden yüz çevirir. Bu bağlamda kadın iyi bir şiir okuyucusudur ama iyi şair değildir. Ünlü filozof Shopenhauer, Aşkın Metafiziği' adlı kitabında insan için genin kutsal olduğunu ve bütün çabasının üremek ve ardından nesiller bırakmak olduğunu yazar. Aşkın gerçekte cinsellik olduğunu ve insan soyunun devamını sürdürebilmesinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını yazar. Eflatun ise "gerçek aşk erkeğe duyulan aştır" diyerek, kadının sanat ve felsefeden anlamadığını, Pazaryerinde ancak erkeklerle felsefe sanat yapılacağını kadının evde oturup çocuk doğurması gerektiğini söyler. Antik Yunan şölenleri iki bölümden oluşurmuş ve ilk bölümde yemek ve müzik icra edilirmiş. Bu icra sırasında şölende kadınlar bulunurmuş. Şölenin ikinci kısmında ise erkekler aralarında felsefe yaparlarmış.
Kadının şiire konu olup şair olamamasının temelinde onun, güzelliği sembolize etmesi vardır. Çünkü kadın güzel ve sarsıcı bir imge olarak erkeğin/sanatçının duygu ve düşüncesini besler, şiirine ilham olur. Şiir bir arayış ise kadın sığınılacak müthiş bir kucaktır. Şiir duygudur kadın duyguyu harekete geçiren nesne. Şiir felsefedir kadın güzellik. Güzelliği en güzel yorumlayan ise felsefe’dir. Kadın ve şiir arasındaki ilişki birinin diğerinin nedeni olarak görülmesini zorunlu kılar. Kadın şiiri, şiir kadını tamamlar ama bu ikilinin birbiriyle sürekli kavgalı olduğunu da unutmamak gerekir. Çünkü kadını şiirleştiren şair, ilhamını kadından alır. Ama anlattığı kadın gerçek midir yoksa hayali bir varlık mıdır burası tartışılabilir. Örneğin kadın, şiiri rakip olarak görür de şiir kadını rakip olarak görmez mi? Elbette şair ve sanatçıların yalnızlığı/kadınsızlığı seçmesinde yegâne unsur, şiirin kadını canlı bir varlık olarak kabul etmemesinde yatar. Kadın ancak nesnel anlamda şiire girebilir. Çünkü kadın geldiği vakit şiir gider. Kadının olduğu yerde şiir durmaz. Örneğin Cemal Süreyya'nın şiirini okuyanlar sanırlar ki, cinsellik olarak doyuma ulaşmış, bu dünyadan gözü açık gitmemiştir. Oysa günlüklerinde "Gençken sevdiğim kadınları yaşlıyken görmek istemiyorum. Ne çok yatmak istediğim kadınlar vardı. Şimdi onları görüyorum yaşlanmışlar. Üzülüyorum." diye yazar. Oysa şiirlerinde çizdiği şair portresi Kazanova'dan daha çok kadınla birlikte olmuş gibi. Gerçekte şairin bu durumunu/kadına/aşkı karşı arzusunu Necip Fazıl bir şiirinde çok güzel dile getirmiştir:
"Kadından kendinde olmayanı isteriz
Hasret yerinde kalır ve biz çekip gideriz”
Yine ünlü Fransız şairi Charles Baudelaire'in ölümünün frengi hastalığından olduğu, her türlü cinselliği yaşadığı halde nedense şiirlerinde kadına açlık birçok mısrasında görülür. Kadını anlattığı şiirlerin de bile kadını şiirine malzeme olarak kullandığını bizzat kendisi hissettirir.
"Başın, her halin, her hareketin
Güzeldir, bir manzara kadar güzel
Bulutsuz bir gökte sanki serin bir yel
Gülücükler oynar yüzünde senin
Dokunup geçtiğin kederli yolcu
Büyülenir sağlıklı duruşundan
Senin kollarınla omuzlarından
Sanırsın fışkıran aydınlıktır bu
Elbiselerine serpiştirdiğin
Yankılar uyandıran o renkler
Şairlerin akıllarına işler
İmgesini bir çiçek balesinin
Giydiğin deli dolu fistanlar
Belirtisidir rengârenk ruhunun
Ey beni çılgına döndüren çılgın
Senden tiksinirim sevdiğim kadar"
Baudelaire’in Şiirinde görüldüğü gibi kadın, sembol, imge, olarak yer alır. Hatta şair, kadını sinemasal bir anlatımla nesnel olan bir tabloya benzetir. "güzel bir manzara kadar güzel" Tabi kadın konusunda en büyük açmazını ise "senden tiksinirim sevdiğim kadar" diyerek dile getirir. Böylece kadın ile şair arasındaki nesnel sevgiyi yüceltirken, öznel(canlı) birlikteliği tiksintiyle açıklar ve kadının şiirin neresinde durduğunu da ifade etmiş olur.
Charles Baudelaire, Kötülük Çiçekleri, Sh. 66
Yorumlar