Sevgili Okurlarım..!  Dünya bir değişime giderken, bu değişim sürecinde insanlığın teknolojik oluşumlara ayak uydurması teknolojiyi yakalaması ve yaşam kolaylıklarına vakıf olması elbette insanlık için güzel bir adım… Fakat şimdi yazacaklarımız bütün bu olanlara karşın Şeytanın ve avanelerinin boş durmadığı ve  Kıyameti projesine çanak tuttuklarıdır…
2006 yılının sıcak bir ağustos ayında, dünyanın büyük bir çoğunlu tatil ve eğlence sektöründe gününü gün ederken Rockerfeller Vakfı’nın yıllardır insan ırkını kontrol rüyasının son halkalarının tamamlanması için bir şirket alımı gerçekleşti.. 15 Ağustos 2005 yılında GDO’lu şirket tarımcılığının Devi Monsanto Şirketi, Mississippi Scot’taki Delta & Pine Land’ı satın almak için yeni bir açık arttırım ilan etti. Kapanış fiyatına nakit 1,5 Milyar dolar idi. 1999 yılında aynı hamleyi denediği zaman toplumun protestosu ve tepkisi ile karşılaşmıştı. Ama bu sefer tam aksi olmuştu. Alım farke edilmeden gerçekleşmiş bazı planlar devreye sokulmuştu. Monsanto’nun Delta& Pine Land’ı alması için düzenlenecek ikinci açık arttırmanın zamanı ile Delta & Pine Land’ın “Kısır Tohumu” projesini pazarlamaya hazır olacaklarını açıkladıkları zaman aralığı aynıdır. Bu bir tesadüf müydü?
14 Nisan 2006 yılında Roma Katolik Kilisesi en yüksek otoritesi Papa 16. Benedict net ve cesur bir demeç verdi. Bazı Genetik bilimcilerinin büyük bir yanlış yaptığını şeytan ile eşdeğer olduklarını ve onları Tanrı olmayı oynamakla suçlamıştı. Papa genetik mühendisliği alanındaki en son bilimsel gelişmeleri işaret etmişti.. Papa 16. Benedict Neyi fark etmişti.? Genetikçileri sert  bir dille uyarıyordu. Onlara “Tanrı olmadan, Tanrının yerini almaya çalışmak riskli, tehlikeli ve delice bir cürettir.” diyerek modern, sosyal, şeytani gelenekleri keskin bir şekilde suçlayara, bunların insanlığı yok etme çabasında olduklarını Kıyametin senaryolarını yazdıklarını ifade ediyordu..
16. Benedict daha sonra “Aileyi ortadan kaldırmayı hedeflemiş şeytani bir gurur” olan “Anti Genesis”den Yaratılış Karşıtlığından bahsetmişti. Bu hayvan olsun bitki olsun hayat biçimleri üzerinde kalıtım mühendisliği uygulaması hakkında kilise tarafından yapılan en açık bir suçlama olarak tarih kayıtlarına geçmişti..
Bu durum aynı kilisenin elemanlarının 10 yıldan fazla bir zaman sürecinde Rockerfeler Vakfı içindeki etrafındaki grup tarafından desteklenen ve finanse edilen insan üremesi üzerine gittikçe artan şiddetli saldırıya John D. III.’ün Nüfus Konseyinden Henry Kissinger’in NSSM 200’ü (National Security Study Memorandum 200) ve özel üretilmiş Tetanoz ile insanların gizlice aşılanmasına kadar direnmeye yönelik önceki çabalarını destekledi.. Birkaç kısa haber dışında Papa’nın yorumları ve çıkışları büyük küresel medyada örtbas edilmişti..
Aslında baktığımız zaman bir çok şeyin bir kontrol mekanizması tarafından organize edildiği açık, insanlar ve toplumlar üzerinde yapılan operasyonlar hatta daha ileri gidecek olursak Ülkelere düzenlenen operasyonlar ve şeytani projeler.. NSSM 200 10 Aralık 1974 tarihinde, Henry Kissinger önderliğinde ABD Ulusal Güvenlik Konseyi gizli bir 200 sayfalık çalışmayı tamamlamıştı.. Bu Çalışmada Sömürge ülkeleri ve diğer ülkelerde ciddi bir nüfus artışı olacağı bununda aynı zamanda bu olayın kendilerinin ulusal güvenlik çıkarlarına ters düşeceğinin hesabını yapmışlardı. Her anlamda Ulusal tehdit oluşuyordu bu çalışmaya göre.. Ama bu çalışmanın önemli bir tespiti var ki akıllara durgunluk veriyordu.. NSSM 200 raporunda en önemli tehlike olan 13 kilit ülke vardı.
Hindistan, Bangladeş, Pakistan, Endonezya, Tayland, Filipinler, Nijerya, Mısır, Etiyopya, Meksika, Brezilya, Latin Amerika ülkeleri ve sıkı durun Türkiye.. Evet Türkiye’de bu 13 kilit ülke isimleri arsına alınmıştı. Bugün Afrika kıtasına baktığımızda Nijerya’nın durumunu görüyoruz. Ve Brezilya’daki Zika virüsü sizce olağanmı? Neyse konuyu fazla dağıtmayayım. Türkiye özellikle üstü işaretlenmiş en önemli faktör ise Siyasi, Ekonomik ve Askeri gücünü arttıracağı yönünde tespitleri yapılmış ve bir dizi önlemler hesabına  girilmişti…
Nüfus azaltımı ve genetiği değiştirilmiş mahsuller aynı büyük stratejinin birer parçaları idi. Dünya nüfusunun haşin bir şekilde azaltılması, hastalıklar yayılması, soykırım, tüm nüfus gruplarının sistemli olarak yok edilmesi Dünya’nın açlık sorununu çözme adı altında çok bilinen kasıtlı bir politikanın sonucuydu.. Aslında Henry Kissinger’in şu sözleri her şeyi açıklıyordu.
“Petrolü kontrol edersen, ülkeyi kontrol edersin; gıdayı kontrol edersen, insanları kontrol edersin.”
Öte yandan Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F.William Engdahl GDO devlerinin insanlık için gerçek bir kıyamet yaratacağını söylüyor çok ürkütücü iddialarda bulunuyordu. Bu arada aklımıza hemen soru gelmiyorda değil hani. Şu Norveç’teki Küresel Tohum Deposu ile amaçlanan ne? Ari üstün bir ırk yaratmak mı? Yoksa istenmeyen ırkları yiyecekler ile kısırlaştırıp yok etmek mi?
Kıyamet Tohum Deposu olarakda bilinen Slavlbard hariç dünyadaki diğer tohum depolarını bekleyen kıyameti kim koparacak?
Nitekim Yeni Aktüel dergisinin 29 Kasım – 5 Aralık tarihli 125. sayısında Kıyamet Kapısı başlığıyla kapak konusu olarak işlediği proje tamamlandı. Donmuş bir dağın 130 metre altına inşa edilen ambarda şu anda dünyanın dört bir yanından yaklaşık 3 milyon farklı tohum özel ambalajlarda saklanıyor. Kuzey kutbuna 1100 kilometre uzaklıkta olan buzdağı ambarında bazı dayanıklı tohumlar 1000 yıl kadar bozulmadan kalabilecek. Her türlü nükleer saldırıya, patlamaya, depreme karşı dayanıklı olan bu tohum deposuna “Kıyamet Tohum Deposu” deniliyor.
Dünya üzerindeki tohum çeşitlerini bir araya getirmeyi hedefleyen ambarın amacı gelecekteki dünyanın başına gelebilecek nükleer bir saldırı, meteor düşmesi veya iklim değişimi sebebiyle felaket durumunda tohum çeşitliliğini sağlamda tutmak.. Buraya kadar herşey normal..
Ancak Alman asıllı Amerikalı gazeteci F. William Engdahl tarım sektörünü ellerinde tutan GDO devlerinin bizlerin bilmediği bir şeyler bildiklerini düşünüyor.. Bakın Engdahl şu satırlarda ne diyor!
“Svalbard Küresel Tohum Deposunun finansörleri GCDT Global Crop Diversity Trust aracılığıyla işletildiğini görüyoruz. Nisan 2009 rakamlarına göre 123 milyon dolarlık bir finansmanları var. Roma’da kurulan örgütün başında Kanadalı Margaret Catley- Clarson bulunuyor. 1998’de New York merkezli Nüfus Konseyi’nin de başkanıydı. Bu konsey John D.Rockerfeller’in nüfus popülasyonunu düşürmek amacıyla 1952’de kurulan aile planlaması adı altında gelişmekte olan ülkelerde kısırlaştırma çalışmaları yürüten bir konsey.. Şimdi bir şeyleri anladığınızı kavradığınızı anlar gibiyim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Neden “En az 3 çocuk istiyorum” dediğini..
Diğer finansörler ise geçen yıl şirketinin aktif yönetiminden çekilerek kurduğu Bill - Melinda Gates Vakfı aracılığıyla kendini Asya ve Afrika’daki çiftçilere yardıma adayacağını beyan eden Microsoft’un kurucusu Bill Gates!, GDO devi Monsanto şirketi! İsviçre menşeeli GDO ve tarım kimyasalları şirketi Sygenta! Petrol devi Rockerfeller!
Bütün bu olanlar yapılan planlar ve projeler ve kıyamet senaryoları bizlere şunu gösteriyor ki Şeytaniyat boş durmuyor. Şeytan Kıyamete kadar olan mühletini insanlığa beşeriyete karşı açtığı savaş ile sürdürüyor..! 
Şeytanın bu Kıyamet Projesi kimin aklına gelir ki..!