Son iki gündür; İlköğretim Okullarından birindeyim...Okul bahçesi, rengarenk çiçeklerle dolu... Minik, masum çocuklarımız cıvıl cıvıl kuşlar gibi adeta...
Her bir  anne ve babanın özenle hazırlayıp, eğitim - öğretim için gönderdikleri  hayatın ırmağının sevgili öğrencilerimizi görmek hoşnutluk veriyor insanın içine...
Bu yıl ikinci sınıfta okumakta olan öğrencilerimize aynı sevinci yaşayamadım... O da  ayrı bir üzüntü... ! Çünkü; geçen yılın 60 aylık olma cezası gibi; ''hayatın ilk süprizi '' ile karşılaştılar... Hala ,okul öncesi fiziğine ait ince, narin yapılarıyla; bir annenin karnındaki yaşam hareketleri gibi, hayatın ağır okul çantalarıyla uyum zorluğuna alışmaya çalışıyorlardı. 
Bu masum öğrencileri biraz gözlemleyince ayrı bir üzüntü daha yaşadım. Evet; iddia ediyorum, öğretmenlerimiz kendileriyle yarışmadan egolarına yenik düşmüş, yan sınıftaki öğretmen  meslektaşlarıyla yarışıyorlar... Ve; o sonu ne olacağı belli olmayan skordaki, öğrencilerimizin hepsini birer yarış atı gibi görmek beni üzüntüye boğdu...
Sevgili MEB eğitimcileri,''öğretmenliği'' unutmuşlar.! Sadece zil sesine odaklanmışlar. Ve; zil sesine kadar; konuşup, bağırıp, okuyup geçiyorlar...!
Hiçbir teknik materyaller kullanılmıyor.!
İşitsel eğitim klasikliği ile, ses yüksekliği altında çocuklar, ''Psiko Şiddet'' altında öğretmenin gülmeyen, sevimsiz asık yüzü ile minik yüreklerin elleri titriyor. Çırpınıyor masum kalpleri tahta başında...!
 
Birde çanta dolusu kitap defter ve olabildiğine öç alırcasına yarışan öğretmenlerin kendilerini, ''iyi ,başarılı öğretmen gösterme  egoları'' ile gece yarısına kadar ödev ödev ödev...!
Gecenin, kopkoyu karanlığına kadar, ödev yapmak zorunda kalan çocuklarımız ve rehberlik yapmaya çalışan eğitim sisteminin mağdur anne ve babaları ile hangi ''aile olgusunda'' sıcak sohbetler yapılabilinir ki?
Anne - baba kuzusu, oyun dönemine doymayan öğrencilerin okşanıp, sevilmesi gerekirken; sınıf kapısından yükselen, çığlıklar ise şiddet acısı kadar, ''Sevgi Ses Yoksunu, Sevgi Ayıbı'' eğitimcilerimizin sesi, hala kulağımda çınlıyorsa; İlköğretim öğrencilerinin, gece kabuslarını, altını ıslatma, tırnak kemirme, içe dönüklüğünü, agresifliğini ve bilinçaltı arşivlerinin gürültü ve korku ile dolgunluğunu düşünemiyorum..!
Sayın Milli Eğitim Bakanımızın; acilen öğretmenlerimize psikoloji, pedagoji seminerleri düzenleyip ve yönetmeliğe aykırı olan ''EV ÖDEVİ'' siparişlerini iptal etmelerini rica ediyorum...
Ruh sağlığı sağlam çocuklarımıza, ''Okul ve Öğretmen Fobisi'' oluşmadan buna bir an önce müdahale edilsin.. Siyasetten, çok daha önemli çocuklarımız ve psikolojileri...!!!
'' Çocuklar, hepimizin geleceğidir...!''