(İnsanlığımızdan utanmalıyız...:!)
Suriye’de üç yılı dolduran iç savaş,160 bin insanın canını aldıktan sonra milyonlarca insan, yerini yuvasını terk edip, mülteci oldu. Bazıları ise ülkesinde kalıp darmadağın oldular...
Böylesi acı bir savaşta masum,günahsız ölen binlerce ‘’ Çocuğu’’ düşününce yüreğim ağrıyor…
Suriye, artık büyük bir insanlık hüznü.Yıkılmışlık Ülkesinin adıdır.!
Suriye’nin sınırları değişmese de,kendi sınırları içinde paramparça bir ülke haline dönüştü. Bundan sonra eski rejim ve toprak zenginliğine dönüşmesi epey zaman alacak sadece bir düşten ibarettir.
Üç yıl süren bu savaş,sayısız çocukların katledilmesi, kadınların yaşlı mağdurların,halkın yoksullaşıp kaçmak,yaşamaya çalışmak için mücadele ettikleri; Esad Başşar’ın hırs ettiği ve ülkesini mahvetmesine neden olduğu bir duygu durumudur.
Bu mezhep savaşı ile diğer ülkelerin birbirleriyle bazen karşılıklı paslaştıkları bazen de karşılıklı hesaplaştıkları ülke üzerinden ip atladıkları bir yıkım savaşıdır.!
Esad Başşar’ın batılı ülkeler tarafından ve Türkiye tarafından düşeceği düşünülürken bu düşünce başarısızlığı ile Esad, cumhurbaşkanı seçilmesiyle bu mezhep savaşının Türkiye’ ye devredilmeye çalışılmasına dikkat etmeli, bu konuda oyuna gelmemiz gerekmektedir.!
Bu nedenle, alevi –sünni polemiklerinin ülkemizdeki gerginlikleri son bulmalı.
Suriye halkı gibi ,Türk halkının da perişan olmaması ve barışın ulus olarak artık sağlanması zamanı geldi geçiyor da…
Savaş ve karşılıklı siyasi lider hesaplaşmalarında egolar coşarken asıl olan halka, minik yüreklere çocuklara,kadınlara ve yaşlılara oluyor.
‘’Bir ülkenin geleceği çocuklarımızdır.!’’
Suriye savaş çocuklarının Ülkemizde, çocuk yaşta ırgat olarak Çukurova, Ege, Harran, Toros dağ eteklerindeki pamuk tarlalarında;’’ çocukluklarını yaşaması çok acı..! ‘’
Önce onlara yol gösterip ,kucak açıp sonra onları ‘’modern köle ‘’olarak çalıştırdığımız, insanlık utancımızı yaşamamalı ve yaşatmamalıyız.!
Türkiye ‘miz de, Alevi- Sünni bölünme ve çatışmasını çıkartmaya çalışan provokatörlere oyuncak olmamalıyız.
Suriye ‘li göçmenlere insanlık dışı yapılan muameleler,ve onların aşağılanıp, horlanması,y aralı yüreklerinin hakkını vermeden 300 tl aylık ile 7 gün güneş altında bozkırlarda çalıştırılması bu insanlara verilen en büyük cezadır.
İyilik yapalım derken çocuk yaştaki göçmenleri zor koşullarda çalıştırıp kepaze yaşamlarına merhamet değil düpedüz ‘’Çıkarcı İnsanlığımızın’’ birebir canlı örneğidir. Bu bir İnsanlık ayıbıdır.
Keşke; ’’Savaş Çocuklarına’’ sahte sevgi gösterisi yapmayıp, önce sevip sonra psikolojilerine dayak atmasaydık.!
Başşar Esad’ın ‘halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanı’ olmasının Suriye’yi ‘demokrasi’ yapmayacağını herkes biliyor. Esad; başkanlık yaşarken göçmenlerde göç ettikleri ülkelerde yerden yere vurulmaya devam edeceklerdir.
Acaba bizim ülkemizden Avrupa’ya giden, Avrupalı Türklere, ’’insan’’ oldukları için önemsenmeyip, insan ayıbı gibi davranılıyor mu?
Yoksa, insan olduklarını daha mı iyi anlayıp,insanlığın eksik yaşandığı çocukluklarına üzülüyorlar mı?
Öncelikle; bunları düşünmeliyiz.Avrupa ‘nın çeşitli ülkelerinde bulunan Türk göçmenlerimiz nasıl, güzel sosyal haklara sahipse bizde kabul ettiğimiz Suriye ‘li göçmenlere, o hakları ya verelim yada bir daha düşene bir tokatta biz atmayalım…
Ne olursa olsun,Ülkemizin , Suriye deki mezhep savaşı gibi Alevi-Sünni çatışması yaşamaması, kurtuluş savaşındaki bu ulusun bir yürek bir yumruk olduğu güç, barış ve sevgi beraberliğinin unutulmaması; kendi iç dengelerimizi ve iç barışımızın, iç huzurunun sağlanması acilen gerekmektedir. Yoksa çok masum çocuğun geleceğine büyük kara gölge düşmesi an be an yakındır…
Barış dolu yarınlara…