Siyaset yazmayı pek sevmiyorum biliyorsunuz. Ancak yaklaşan yerel seçimler ister istemez yazı konularımın değişmesine neden oluyor. Ama hiç merak etmeyin yazının sonunu illa ki kadınlara bağlarım… Pazar günü CHP’nin İstanbul Buluşması etkinliğine katıldım. Daha önce de CHP’nin çeşitli etkinliklerini gözlemleme şansım olmuştu. Şunu söyleyebilirim ki; yıllar öncesine göre bu seferki atmosfer daha çoşkuluydu.
Kürsüye önce CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı çıktı. Ve tabii ki TMSF’nin Mustafa Sarıgül’ün mal varlığına el koyması mevzusunu “Beklenen bir gelişme” olarak nitelendirdi. Benim asıl merak ettiğim Mustafa Sarıgül’ün yanıtının ne kadar şiddetli olacağıydı. Çünkü önceki konuşmalarında şahit olduğum üzere yerel seçimlerde centilmence mücadele edeceğini söylüyordu. Fakat bu konuşmasında söze rakibin faullü davrandığını söylerek başladı. Ve kendisinden daha önce hiçbir yerde duyulmayan sözleri söyledi. Bu zamana kadar Gezi Parkı olaylarından bu kadar net (bu net kısmının altını çizmek gerekir) ve İBB’yi suçlayan bir şekilde bahsetmemişti. Sarıgül aynen şöyle konuştu:
“Siz oraya niye kışla yapmak istiyorsunuz? Ölüyü diriyi bıraktınız, gözü Taksim’e diktiniz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden böyle bir karar alınmamış olsaydı bu olaylar olacak mıydı? Gezi de 7 canın ölümüne İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin almış olduğu karar sebebiyet verdi.”
Sarıgül’e göre; 16 yıl önce çekilen bir kredinin hesabının seçime 71 gün kala sorulmasını manidardı. Ve artık eskisi gibi olmayacağının sinyalini verdi. Bu da demektir ki Mustafa Sarıgül de artık yerel seçimlerin centilmence değil deyim yerindeyse “Kafa göz yara yara” olacağını kabullenmiş durumda. Konuşmasını yaparken kendisini daha da hırslanmış gördüm. Çünkü siyasette 40 yıllık bir kariyeri var. Ve bu kariyer basamaklarını yerel seçimler ile birlikte hızlıca tırmanmak istiyor. İnsanlar siyaset için yaşamlarından, özgürlüklerinden belki de hobilerinden feragat ediyorlar. Siyasete özgürlüğünüzü veriyorsanız karşılığını da doğal olarak almak istersiniz. Mustafa Sarıgül’ de şu an özellikle son uygulama ile birlikte gözünü her zamankinden daha fazla İBB’nin koltuğuna dikmiş durumda. Yalnız şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum. Hırs belli çizgilerle sınırlandırıldığı takdirde güzel ve verimlidir. Aksi takdirde, eğer raydan çıkarsa bugün yaşadığımız “ Ben yaptım oldu” anlayışıyla devam etmemiz kaçınılmaz olur. Bunun örneklerini hem Türkiye’de hem de Dünya’da yaşıyoruz. Hırslarının kurbanı olmuş liderlerin yaşamları sandık kurbanı olmalarıyla son buluyor. Tabii ki ağabeylerin küçücük rötuş çalışmalarını göz ardı etmemeliyiz… Eğer rötuşlar büyük olursa “Kurbanlık” sandıkla sınırlı kalmıyor…
Chp’nin İstanbul İlçe Başkanı Kadın adayı var mı?
Açıklanan İlçe Belediye Başkanı Adayları içerisinde şu an için bir kadın aday yok. Zaten kadınların Belediye Meclis Üyesi olmasının önünde birçok erkek engeli varken İlçe Belediye Başkanı olmaları biraz hayalcilik gibi geliyor bana. Siyaset öyle çalımlı ve faul dolu bir ortam ki sanırım siyasete girmek isteyen kadınların öncelikle futbolu anlamaları gerekir. Çünkü Türk erkekleri biricik hobileri olan futbolu hayatlarının her alanlarında uygulamak istiyorlar. Buradan siyasete girecek kadınlara çağrımdır öncelikle gelin, Futbol nedir? Nasıl oynanır? bunu öğrenenin. Şu “Ofsayt” konusunu bir netleştirelim. (Bu arada Vikipedi’den ofsaytın tanımına baktım gerçekten anlaşılır gibi değil. İnanılmaz karmaşık!) Ondan sonra biz de erkekler gibi çalım atalım, faul yapalım ve rakip kalesini topla buluşturalım. Bu arada tüm partilere sesleniyorum; Artık kadını siyasette sadece çoğunluk yapan taraf ya da evlere girebilen kesim olarak görmekten vazgeçin! Yoksa bu uygulamanız bir yere kadar devam edecek. Şimdiden siyasate giren ve girmek isteyen bütün kadınlara başarılar dilerim…