Bâyezid-Sahhâflar Çarşısı’nın yıllar, yılı İstanbul halkına kültür sahasında nice, nice hizmetler sunmuş ve bir çok öğrencinin yanı sıra, nice kitap sever, nice yazar ve çizere; meraklısı için paha biçilmez derecede değer teşkil eden muhtelif kitap, mecmua vs. sunan ve tek kelime ile (gerçek bir kültür membaı) olarak nice yıllar kültür hizmeti sunmuş ve fakat İstanbul yaşantısının 1965’lerden sonra sür’atli şekilde değişime uğramasıyla birlikte, şehir halkının da kimlik değiştirmeye başlaması ve bu değişimin, köy-kent boyutlarına kadar varmasıyla birlikte mezkûr değişimin içinde “tarihi Sahhâflar Çarşısı”nın da tarihe karışmasıyla birlikte, İstanbul’un kültür hayatının da öz benliğinden uzaklaşması vs. bütün bu trajik akım içinde biz, İstanbullu ve İstanbul’a ruhen gönül vermiş kadim İstanbulluların Bâyezid’den geçerken, buruk bir acı duymaları ise tabiidir ki, zaten öyle olmaktadır!... Saygıdeğer okuyucularım! Sadece benim müdavimi olduğum (1945-1979) yılları arasındaki Sahhâflar Çarşısı dahi ki, takriben 34 yıl civarıdır. Yazmaya kalkışacak olursam, hacimli ciltler tutan bir külliyat meydana çıkar diyebilirim!.. Bab-ı Ali Gazeteci camiası’nın, içlerinde öylesine tanınmış ve kalem adamı olarak kimliğini kabul ettirmiş olanları var ki, konuştukları zaman, (ar-namus açısından) hemen kimseye pabuç kaptırmaz ve de fiyakalarından geçilmez... Ne var ki, bunların hemen bir çoğunun, “mangalda kül bırakmamalarına rağmen” nice cefakâr Sahhâfa ödememiş ve ödememek için de, Sahhâflar çarşısına uğramayanları ve kitap ihtiyaçları olduğu zaman da, bir arkadaşlarına aldırmak mecburiyetinde kalanları olmuştur ki, bunların içinde zamanla pek meşhur olanlar dahi vardır ki, adlarını zikretmekten sarfı nazar etmekteyim. Zira benim şahıslarla herhangi bir hesabım yoktur ve üstünde durmak istediğim; bir vefasızlık, bir nankörlük, bir bağnazlık ve en önemlisi bir basiretsizliğin her daim ön plânda oluşudur!.. İşte bu basiretsizlikleri hepsinden önemlidir. Çünkü, tirajı yüksek gazetelerde çalışma şansını elde edip, köşe yazarı olarak arz-ı endam ettiklerinde elde ettikleri mevkiin de parlaklığı ile daha da basiretsizleşmeleri onların “ülke meselelerinde dahi” isabetli tespitler yapabilmelerine mani teşkil etmiş ve daha acısı, bazıları da bu körlük içinde ideolojik akımlar içinde birer piyon durumuna düşmüşlerdir... Evet, günümüzde pek sözü dahi edilmeyen Sahhâflar Çarşısı’nın böylesi olumsuz sözde idealist kalem geçinen müşterileri de olmuştur... Günümüzde ise, istisnalar kaideyi bozmaz, hemen hiçbir köşe yazarı, en azından Sahhâflar Çarşısı ile alâkalı bir hatırasını dile getirmeyi pek düşünmemektedir denebilir!... Hele günümüz yazarlarından bir çoğu, Bâyezid-Sahhâfları hakkında yeterli bilgiye sahip olmamalarına rağmen, mangalda kül bırakmamacasına atıp, tutarlar... Bütün bu hususlar düşünüldüğü zaman, çoğunun aramızdan ayrılarak, ebediyete göçmüş olmalarına rağmen, günümüzde dahi zaman, zaman anılıp, hatıralarına saygı duyulan yeri asla dolmaz büyük kalemlerimizin, hemen bir kaç yazılarında Bâyezid-Sahhâflar Çarşısındaki anılarına da yer vermiş olmaları, onların ne derece duyarlı ve insancıl kalem ustaları olduklarının en açık misâlidir diyebiliriz. Ve sırası gelmişken bu tür yazarlardan da birer özet numune sunmaya ve okuyucularımıza, daha doğrusu günümüzün genç okuyucularına, gücümüz yettiğince tanıtmaya çalışacağız. Meselâ, mezkûr duayenlerden bazılarını, daha doğrusu ilk aklıma gelenleri şu değerli merhumlardır: (Refi Cevad Ulunay, Doğan Nadi Abalıoğlu, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Nadir Nadi, Falih Rıfkı Atay, Necip Fazıl Kısakürek, Tekin Erer, Ahmet Kabaklı, Bedii Faik Akın, Burhan Felek, Ergun Göze, Osman Yüksel Serdengeçti, Mitad Perin, Kemal Ilıcak, Nesteren Tamer, Reşad Ekrem Koçu, Abdi İpekçi, Cem İpekçi, Uğur Mumcu, Aziz Nesin, Ahmet Emin Yalman, Emil Galip Sandalcı, Metin Toker vs.) Yukarıda kayda geçtiğim duayenlerin, içlerinde sağ olanları olabilir. Zira, Gazetecilik hayatından çekildiğim (1982) yılından sonra, hem Bab-ı Ali semti, İstanbul Gazeteciliğinin merkezi olmaktan çıktı ve hem de daha ziyade kendimi kitap çalışmalarıma hasrederek, bir nevi kendi kabuğuma çekildiğimden, aktif faaliyetlerim son bulmuştu. Dolayısıyla sağ olanları varsa ki, temennim odur. Hz. Allah sıhhatli ömür nasip eylesin. Vefat edenlere ise, gani, gani rahmet eylesin efendim. Muhakkak ki, yukarıda saydıklarımın dışında kalan nice değerli yazar vardır ve onları da bu sütunlara alabilmeme imkân olmadığı da malûmdur. Dolayısıyla hemen hepsinden özür dileyerek, aflarına sığınmaktayım. Ancak birisi benim cenahımdan olan sayın (Rauf Tamer) ile, karşı cenahtan olan saygıdeğer (Çetin Altan Bey) ki, değerli ve kıvrak kalemlerinin hayranıyım. Bu iki değeri de anmadan edemeyeceğim. Sayın Rauf Tamer refikimin, hadiseleri mizahi bir üslupla okuyuculara sunması. Sayın Çetin Altan üstadımızın da hadiseleri, “mizah ve ikaz karışımı” bir üslup içinde okuyuculara sunarken, insanı düşündüren bir finalle noktalaması. Gerçekten taktirlere şayan bir ustalık ürünleridir. Dolayısıyla her iki değerli yazara da uzun ve sıhhatli bir çalışma hayatı dilemekteyim. Bendeniz, kayda geçtiğim değerli duayenlerin ideolojik inançlarına, tercih ettikleri cenahın propagandasını üstlendikleri noktaya bakmadan, sadece kalemlerindeki ustalık üzerinde durmakta ve o yönlerini benimseyerek, hayranlık duymaktayım. Kısaca benim yakından alâka duyduğum sadece seçtikleri branştaki ustalıklarıdır. Dolayısıyla her ikisinin de ellerine sağlık diyebilirim. Gelelim esas konumuza ve Sahhâflar’ın yıllarca kadim müdavimleri olmuş bulunan Bab-ı Ali’nin yerleri asla dolmaz duayenlerine ki, içlerinde hemen bir çoğu ile yakından tanışabilmek şerefine erişebilmişimdir. Bu değerli Yazarlar, Bâyezid Sahhâflar Çarşısı’na gittiklerinde, en az iki veya üç Sahhâf dolaşır ve onların bir iki çay veya kahvesini içip sohbet ettikten sonra, birkaç değerli kitap alıp, mensubu bulundukları Gazeteye döner ve çalışmalarına devam ederlerdi. Onların özellikleri ne idi? Tek kelime ile; “günümüzdeki bir takım tantanalı yazarlar gibi, sırf şahısları veya siyasî kuruluşları hedef alıp, bütün yıl aynı nakaratı devam ettirdikleri hiç mi hiç görülmemiştir ve özellikleri buydu ki, defalarca taktirlere şayan değil de nedir!... Değerli Okuyucularım şayet nasipse, yeni yazım bu konuda olacak ve gerçek manâda “Köşe Yazarlığının Özelliklerini” sergileyeceğiz. Saygılarımla mutlu tatiller dilerim efendim. Not: Bu makale: (12 Şubat 2010 Cuma tarihinde yazılmıştır.)