GİZEM YILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...

Birçok dizide farklı karakterlere hayat verdin. Mucize Doktor’daki Gülin karakteri hala unutulmaz bir karakter. Şimdilerde neler yapıyorsun? Tatil senin için nasıl geçiyor?

Canım Gülin öncelikle. Hayatımın biraz “ben ne istiyorum, kendi başıma neler yapabiliyorum, bu hayattan mutlu muyum?” dediğim ve kenara çekildiğim bir zaman geçiriyorum. O yüzden bu tatil benim için yararlı geçti, ama biraz fazla uzadı. Yavaş yavaş kaşınmaya başladım. Onun dışında ailem, arkadaşlarım, kedilerim ve daha çok kendimle kaldım. Hayatımın böyle bir dönemindeyim. Genel olarak şu anda gelecek sezondaki işlere bakıyorum. “Ne yapabilirim,  ne isterim, nasıl birini oynarsam mutlu olurum?” bunlarla ilgileniyorum.

Düzce’de doğup, orada okumuşsun. Küçük bir yerde doğup büyümek nasıldı? Nasıl bir çocukluk geçirdin?

O zamanlar bakıldığında “ burası küçük, yapacak çok fazla şey yok” diye düşünüp bazen isyan ettiğimiz zamanlar olurdu. Bir de bizim küçüklüğümüzde şimdiki imkanlar yoktu. Sosyal medya, mekanlar, kafeler imkanlar dahilinde değildi. Şimdi düşündüğümde Düzce’de -annem babam orada yaşadığı için özellikle- hala kopamadığım 25 yıllık arkadaşlarım var. Düzce’de doğup büyümek çok daha samimi ve böyle güven dolu ilişkiler kurmama sebep oldu. Ama maalesef biz deprem çocuğu olduğumuz için depremden sonrası bizi etkiledi. Evimizi kaybettik, çadır okullarda okuduk.

Bu sen de travma yarattı mı?

İnanılmaz bir deprem korkum var. Hala içimde o korkuyu taşıyorum, o yüzden cool açıklamalar yapamayacağım (gülerek)

Oyuncu olma hayalin çocukluktan mı geliyor?

Benim bütün çocukluk fotoğraflarımda, bir yerlerde dans ediyor oluyorum. İlkokulda izciydim. Kampın en sonunda ateş gecesi olurdu. Oradaki izci liderlerimizden biri “Sen hiç duramıyorsun, senin çok yeteneğin var. Sana piyes gibi bir şey oynatalım” dedi. İlk oradayken ateş başında bir şeyler yazıp, oynamıştım. O zamanlar İnce İnce Yasemince programı vardı. Okul sonunda onun taklidini yaptırmışlardı bana. Oyun oynamayı hep çok sevdim, hala bayılıyorum.

İstanbul Üniversitesi’nde Fransız Edebiyat’ı bölümünde okudun, aynı zamanda Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde oyunculuk eğitimi görüyordun. Konservatuar okumayı neden düşünmedin?

Fransız Edebiyatı okurken, içimdeki tiyatro ve oynama aşkı iyice beni ele geçirdi ve “Ben oyuncu olacağım” dedim. Üç sene boyunca okula emek vermiştim, okuduğum bölümü de seviyordum. Ondan da vazgeçemedim. Okurken aynı zamanda Müjdat Gezen Merkezi’nde konservatuara başladım. Sabah okula gidiyordum, öğlen garsonluk yapıyordum, akşam da oyunculuk dersi alıyordum. Konservatuara girmeye karar verdiğimde yaş sınırını geçmiştim. Eğitimlerden hiç vazgeçmedim. Craft Atolyeyi bitirdim, Bahar Kerimoğlu’yla çalıştım.

Mesleğini severek yapıyorsun. Aslında iş gibi hissettirmeyen bir mesleğin var. Bu durum sana nasıl hissettiriyor?

Ne kadar şanslıyım. Sabah kalktığımda “Nasıl işe gideceğim?” diye hayıflanmadığın, yaparken heyecan duyduğun bir işe uyanmak çok güzel. Aslına baktığınızda her gün başka sahnelere hayat verdiğin için oyun oynama hevesin hiç bitmiyor. Sürekli kendini yeniliyorsun. Bu duyguya bayılıyorum.

Oyunculuk uzun bekleme süreleri olan bir meslek, bu bekleme süreleri seni nasıl etkiliyor?

Bazı süreçlerde çok zor geçiyor. Bir süre sonra motivasyonunu yakalanmakta zorlanabiliyorsun. En uzun 1 yıl bekledim. Bu sefer beklediğim bir sene daha bilinçli, hayatımı kökten değiştirmeye ve kendime dönmeye çalıştığım bir yıl oldu. Bu süre açılırsa insanın canı sıkılabiliyor. Bu durum da çok oynamak istediğimden kaynaklanıyor.

Bu kariyer yolculuğunda senin için unutulmaz olan bir dönüm noktası var mı?

Tabi ki Mucize Doktor… Klişe cümleler kurmak istemem, ama içinde olmaktan en gurur duyduğum projeydi. Hem oyuncu arkadaşlarımız hem ekibimiz hem yapım şirketimiz hem de projenin anlatmak istediği derdi hepsi bir bütündü. O kadar güzel çalıştık ki biz 64 bölüm, son bölüm çok ağladığımızı hatırlıyorum. Hala çok severek görüştüğüm, yıllardır devam eden çok özel dostluklarım oldu. Özellikle Sinem Ünsal’ı söylemek istiyorum, benim için yeri çok özel bir insandır. Mucize Doktor benim için okul gibiydi.

Gülin sana neler kattı?

Gülin, şapşal bir karakterdi. Daha çekinceleri olan, kararsızdı. Ben Gülin’e göre daha net biriyim. O bana göre daha içine kapanıktı.

Oyunculuğu bir tek kamera önünde değil tiyatro sahnelerinde de aktif bir şekilde devam ettiriyorsun. Sahne önünde, yüzlerce seyircinin karşısında oynamak sana neler kattı?

Dünyanın en güzel şeyi sahnedir. Onu da çok özledim. Bu sezon için yeni oyun arayışındayım. Sette kamera önünde yaptığım şeyi telafi edebilme ve tekrar edebilme şansım var. Sahne, senin tam burnunun önünde, nefes alış verişini bile duyan bir insanın önünde, ne yaşıyorsan onu hissettiğin bir ortamda olmanın inanılmaz bir keyfi var.

Sosyal medyayla birlikte bildiğimiz dünya tamamen değişti ve artık yaptığımız tüm işleri sergileyebileceğimiz bir cv’miz oldu. Sen sosyal medyada çok fazla vakit geçirir misin?

Eskiden daha çok geçiriyordum. Bu bir yıl içinde daha çok kendime döndüm. Üç aylık bir instagram detoksu yaptım ve bana çok iyi geldi. Sosyal medya kullanmadığınızda, normal hayatınızı nasıl etkilediğini daha çok anlıyorsunuz. Şu aralar daha çok Twitter’da vakit geçiriyorum. Orada da biraz dert sahibi oluyorsun (gülerek). Bazı gerçekler, Twitter da tokat gibi çarpıyor.

Bir röportajında “Asla katı kuralları olan ve programlı yaşayan biri değilim ama çok akışa bırakabildiğim de söylenemez.” Demişsin. Bu ikisinin arasındaki dengeyi bulabildin mi?

Hala hiç programlı biri değilim. Bir şeye bağlı kalmak beni mahvediyor. O yüzden masa başı işte çalışamadım. Benim hareket etmem lazım. Her gün aynı şeyi yapamam. Şu sıralar akışa bırakmayı öğrendim. Kasmadan, yormadan akışa bırakıyorum.

Evde nasıl bir Merve vardır? 24 saatin nasıl geçer?

İnanılmaz evci bir insanımdır. Günlerce evden çıkmayabilirim. Yengeç burcu olduğum için yemek, temizlik, kedilerimle vakit geçirmek, arkadaşlarımla sabahlara kadar film izlemek benim rutinim diyebilirim.

Empati üzerine kurulu bir mesleğin var. Kurgu karakterlerin içine girebiliyorsun, onları yaşatıyorsun. Bu kadar canlandırdığın karakter arasında bazen gün içinde kendini bulmakta zorlandığın oluyor mu?

Karakterler dışında mizacım gereği de insanların acılarından etkilenen biriyim. Biz duygularla iş yapıyoruz. O duyguların içinden geçip, seyirciye yansıtmaya çalışıyoruz.

Kendine şefkatli mi yaklaşırsın yoksa bir hata yaptığında en ağır eleştiriyi yine kendine sen mi yaparsın?

Kendime en büyük eleştiriyi ben yaparım. Bu konudan ben de çok rahatsızım, ama eskiye göre çok daha iyiyim. Kendimi yerden yere vurduğunu çok hatırlıyorum. Dizi yaparken de çok eleştiri alıyoruz. Artık onlara da “Ben zaten kendime en kötüsünü demişim. Kendi yaptığım yorumlardan ağır eleştiri zor gelir”. Zaman geçtikçe kendime şefkatli davranmayı öğrendim.

Kalabalık masada Merve en çok konuşan kişi midir yoksa konuşulan kişi midir?

Her ikisinden de var. Hem çok konuşurum hem de çok konuşulurum.