Sevgili ablacığım diyerek başlamak istiyorum çünkü okuyucularımıza seninle bu özel röportajı yapmak ve sunmak benim için çok büyük bir gurur kaynağı olduğunu röportajımızın en başında söylemeden geçemeyeceğim. İyiki varsın ve İyiki benim ablam olmuşsun : )))))))

Hoşgeldin Sevgili Biket ablacığım, biraz kendinden bahseder misin, kimdir Biket İlhan? 

İzmir doğumluyum daha doğrusu askeri havaalanı lojmanlarında doğmuşum, şimdilerde Adnan Menderes Havalimanı’nın olduğu yer, babam subaydı, Hava kuvvetlerinde jet pilotuydu. Yani asker kızıyım aynı zamanda asker torunuyum.

Ankara Kolejinden sonra Gazi Eğitim İngilizce bölümünden mezun oldum. Aslında ben İngilizce öğretmeniyim. İzmir ve Ankara’da kolej ve liselerde 15 yıl öğretmenlik yaptım. 

1980 yılında İstanbul’a yerleşince sinema serüvenim başladı.  ‘’Seni Kalbime Gömdüm’’ filmiyle Feyzi Tuna’nın asistanı olarak adım attım. 

Hem yönetmen hemde yapımcılıkta Türkiyede kadınlar arasında ilk sıralardasın. Güçlü ve başarılı bir kadın olarak ikisinide aynı anda yaparak bunu yıllardır sürdürüyorsun. Bunun avantajları ve dezavantajları nelerdir? 

Yapımcı ve Yönetmen olarak çalışmak zor, bunu zorunluluktan birlikte yürüttüm uzun yıllar. Zorluğunun yanında güzel tarafı özgür hareket edebiliyorsunuz. Ancak son yıllarda yaptığım filmlerde artık güvendiğim bir yapımcım var.. Kızım Nihan Belgin, aynı zamanda yönetmen.

Çok klasik olacak belki ama bugüne dek yaptığın işlerde gerek yapımcılık gerekse yönetmenliğinde seni en çok etkileyen projen hangisi oldu? 

Ben de klasik bir cevap vereyim; hepsi çocuklarınız, birbirinden ayıramazsınız.. Heyecan duyduğum bir proje değilse zaten film yapmaya kalkışmam.

Halen yapamadığım illaki yapmak istediğin içinde ukte kalan bir iş varmı? Varsa ne zaman nasıl yapmayı düşünüyorsun? 

Yapmayı düşündüğüm, düşlediğim ne varsa gerçekleştirmek için elimden geleni yaptım. Hem yaşamıma hem projelerime dört elle sarıldım derler ya… işte ben öyle yaptım ve yapıyorum…

Attilâ İlhan ile uzun yıllar süren bir evliliğiniz oldu. Sinema kariyerinizde etkisi oldu mu?

Olmaz mı.. 

3 bölümden oluşan tüm şiirlerinden derlediği “Geç Kalmış Ölü” adlı bir senaryo yazmıştı. 1988 de TRT nin yapımcılığında bu projeyi gerçekleştirdim. 

Kültür Bakanlığı sinema yapım projelerine destek vermeye yeni başladığı dönemde, “Sokaktaki Adam” romanını beyazperdeye benim uyarlamam konusunda ısrar etti. Senaryosunu Ülkü Karaosmanoğlu ile birlikte yazdı. 

Yine Attila’nın yazdığı 13 bölümlük televizyon dizisi “Tele-Flaş’ı”, “Kurtlar Sofrası” romanından uyarladığı 8 bölüm diziyi Trt için çekmek de bana kısmet oldu.

Yönetmenliğe Attila İlhan senaryolarıyla başlamak şans oldu. Bana her zaman inanmış ve güvenmiştir. 

Senin gibi camiada düzgün duruşu olan hem oyuncu hem yapımcı hemde yönetmenlik yapan çok güzel başarılı bir kızın var Nihan Belgin.  Son yıllarda  birçok projede birlikte çalışmalarınız oldu. Hiç ters düştüğünüz oluyor mu? 

Ters Düşmek değil ama bakış açılarımız farklı diyelim.  Bu farklılık çalışmamıza engel olmuyor. 

İkimizde  projenin en iyi biçimde gerçekleşmesi için çalışıyoruz. Olması gerektiği gibi..

Nihan’ın çocukluğu sinema ve tiyatro dünyasında geçti. Hayatı ve kişiliği sanat dünyasında şekillendi. Aslında benim ya da babası Metin Belgin’in bir yönlendirmesi söz konusu değil. Kendi seçti bu yolu. Elbette bizde destekledik.  Metin’de biliyorsunuz Devlet Tiyatrolarında oyuncu ve yönetmen. Birçok projemde onun da katkısı var, ‘’Ayın Karanlık Yüzü’’ ve ‘’Mavi Gözlü Dev’’ filmlerimin senaryosu Metin Belgin İmzalı.

Nihan müzikle de uğraşıyor. Şu ara çok sıkı çalışıyor. Bence iyi bir yorumcu geliyor..

Bugune dek toplam Senaryo, Yapım ve yönetmenlik olarak kaç projede imzanız var?

Sinema filmleri, ortak yapımlar ve televizyon çalışmalarıyla birlikte 18 proje gerçekleştirmişim. 2019 sonunda sektörde 40 yılı devirmiş olacağım. Umarım yakında bir başka projeyi konuşuyor oluruz. 

Bir röportajınızda okumuştum ‘’Derdi olmayan biri, yönetmen olamaz’’ demişiniz gerçekten öyle mi? Bunu biraz anlatabilir misiniz? 

Dert derken sadece sıkıntıları kastetmiyorum, güzel şeyler de oluyor hayatta..

Yaşadığımız ortamda ülkede, dünyada paylaşmamız gereken ne çok mesele var değil mi.. Kimileri söyleyecek sözlerini yazarak, kimileri resimle, fotografla ya da beyazperdeye uyarlayarak farkındalık yaratır. sinema aracılığıyla da Yönetmenin her zaman söyleyecek bir sözü vardır ...

Bugüne dek galiba sayısız ödül aldınız ve halende almaya devam ediyorsunuz. (Bu arada kaç ödül oldu? diyeyim hemen arada.) Sizi en çok mutlu eden hangisiydi acaba?  

Sevgili Kıvanç sayısız ödüllerim yok, ‘’Sokaktaki Adam’’, ‘’ Kayıkçı’’ ve ‘’Mavi Gözlü Dev’’ filmlerimden yurtiçi ve yurt dışından aldığım ödüller var. Son olarak da Hanımlar Merkezi belgeselimle Varna’dan en iyi film ödülüyle döndüm. 

Filmlerimin izlenmesi ilgi görmesi beni mutlu ediyor. Ödül almak için film yapmıyorum. Son iki yıldır da başarı ve onur ödüllerine layık görüldüm. Emeklerimin farkedilmesine seviniyorum elbette.

Gençlere çok fırsat tanımaya çalışan biri olduğunuz herkes tarafından biliniyor. Bunun için neler yapıyorsunuz? Yada özellikle yaptığınız şeyler varmı? Birde gençlere öğütlerinizi alalım? 

Mustafa Kemal bu ülkeyi gençlere emanet etmiş, gerek duyduklarında onlara yol göstermek, destek olmak bizim görevimiz. Yetenekli, çalışkan gençlerle deneyimlerimizi paylaşmak aynı zamanda çok keyifli.. Benim de onlardan öğreneceklerim var eskimemek için..

Zaman zaman seminerler, ilk filmlerini gerçekleştirecek olanlara danışmanlık, biz bunu Film Yönetmenleri Derneği olarak da yapıyoruz.

Gençlere öğüt vermiyorum ben, onlar ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Yolları açık olsun..

Son yaptığınız Belgesel’i yeni taptaze canlı canlı izleme fırsatım oldu ki öncesinden başlamadan önceki aşamalarda zaten hep yanınızdaydım üç aşağı beş yukarı hazırlıklarınızı biliyordum. Lakin şunu söylemeden geçemeyeceğim. Muhteşem bir belgesel olmuş. Hilal-i Ahmer Cemiyeti ‘’Hanımlar Merkezi’’. Biraz bu son yaptığınız belgeselden bahsedebilir miyiz? 

Aydan (Gündüz) bana siyah-beyaz bir fotoğraf göstermişdi, o fotoğrafta bir taş bina, önünde de atlı ambulanslar vardı, bu fotograf beni çok etkiledi. 

Olayın derinine indiğimizde Osmanlının en zor ve karanlık döneminde kurulan Hilal-i Ahmer cemiyetinin (günümüzdeki adıyla Türk Kızılay) çatısı altında kurulan tarihin tozlu sayfalarında kalmış ama çok önemli bir kadın hareketine tanık olduk.. 

 “Hanımlar Merkezi” Fatma Aliye, Halide Edip, İhsan Raif, Şair Nigar gibi birçok önemli kadının öncülüğüyle başlamış ilk kadın hareketidir..

1910 lu yıllarda yapılanan bu kurumu ve kadınları anlatmak benim için çok heyecan vericiydi. İşte projenin gerçekleşme öyküsü....

Senaryosunu Aydan Gündüz ve Funda Özdemiroğlu yazdı, yapımcılığını Nihan yaptı. Canlandırmalarda çok değerli oyuncular yer aldı.

Son olarak sözü size bırakmadan önce bana bu özel röportaj imkanını tanıdığınız için çok ama çok teşekkür ediyorum. Her daim sağlıcakla kalmanız dileğiyle. Şimdi söz sizde son olarak eklemek istediklerinizi alalım? 

Son söz önemli, ne desem… 

Kısa yoldan birşey olmaya değil, birşeyler yapmaya çalışalım. Hayallarimizi, projelerimizi, yapmak istediklerimizi, yaşamak istediklerimizi ertelemeyelim. 

RÖPORTAJ: KIVANÇ TERZİOĞLU