Önce Vatan Gazetesinin Değerli Okuyucuları Yeni Yılın İlk Yazısı ile Merhabalar;

BKM’DEN BUIKA VE KİBARİYE’Yİ BULUŞTURAN, ÇOK KONUŞULACAK DEV BİR PROJE

BKM, iki farklı müzik janrını bir araya getiriyor; İspanyol müziğinin Grammy ödüllü güçlü sesi Buika’nın sahnesine Türk Arabesk müziğin kraliçesi, kült isimlerinden Kibariye konuk oluyor. Çeyrek asırdan fazladır Türkiye’de pek çok ilke imza atan, kültür, sanat ve eğlence endüstrisine yön veren BKM, iki usta ismin hem yeni şarkılarını yayınlayacak hem de konser serilerinin organizasyonunu üstleniyor. 2025’in çok konuşulacak, iki dev ismi bir araya getiren en heyecan verici iş birliğinin ilk konseri 19 Şubat’ta Volkswagen Arena’da gerçekleşecek. Birlikte düet yapan iki efsane ismin yeni parçaları 2025’in ilk çeyreğinde dijital platformlarda yayınlanacak. Buika ve Kibariye’nin nağmeleriyle kalbinize fethedecek şarkılarının da yer alacağı, 19 Şubat’ta Volkswagen Arena’da gerçekleşecek ilk konseri kaçırmayın..

ULUSLARARASI SPOR FİLMLERİ FESTİVALİ YARIŞMA BAŞVURULARI 31 OCAK'TA SONA ERECEK....

Bu sene ilki yapılacak olan Uluslararası Spor Filmleri Festivali, belgesel sinemacı Gökçe Kaan Demirkıran’ın direktörlüğünde 20-22 Mart 2025 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek. Festival bünyesinde belgesel ve kurmaca kısa film kategorisinde yer alan filmler yarışacak. Festival başvuruları 31 Ocak’ta son bulacak. Hayatın tam merkezinde yer alan spor aynı zamanda büyük anlatılar için de büyük bir sahne. Türkiye’de son yıllarda spor temalı filmlerin sayısı giderek artıyor. Spor Filmleri Festivali hem Türkiye’de hem de dünyada benzer temada film çeken oyuncuları, yapımcıları ve yönetmenleri bir araya getirmeyi hedefliyor. Mart ayında İstanbul’da gerçekleşecek olan festivalin gelenekselleşmesi ve her yıl gelişerek devam etmesi de hedefler arasında. Spor temalı kısa film ve belgesel filmler için yeni bir mecra olmayı planlayan festival aynı zamanda bu alanda film üretimi yapmak isteyen yönetmenleri ve yapımcıları desteklemeyi amaçlıyor. Festivalin bünyesinde yer alan forum bölümünde spor belgeseli ya da spor temalı kısa film çekmek isteyenlerin projelerine yapım desteği verilecek forum bölümünün başvuruları 1 Aralık  itibariyle başladı. Festival danışmanlığını Prof. Dr. Cenk Demirkıran ve Görüntü Yönetmeni Hayri Çölaşan’ın üstlendiği festivalde ayrıca dünyada ve ülkemizde dijital spor içerik üreticileri için de bir seçki yer alacak. Spor ve sinema dünyasından önemli isimlerin yer aldığı yerli ve yabancı jüri üyeleri önümüzdeki günlerde duyurulacak. Başvuruları www.filmfreeway.com üzerinden ve https://isff.com.tr adresinden yapabilirsiniz.

ROMAN'DAN SAHNEYE FIRLAYAN KARAKTERLER: FARELER VE İNSANLAR

Sezonunda izleyicileri ile buluşmaya devam eden Dionysos Tiyatro’nun sahnelediği “Fareler ve İnsanlar”, oyuncularının sergilediği performans ile adından söz ettirmeye devam ediyor. Özellikle romanı okuyan seyircilerin rejisi ve oyunculukları ile romanı en iyi yansıtan oyun olarak niteledikleri Fareler ve İnsanlar, en iyi tiyatro ekibi ve en iyi sahne tasarımı ödüllerine'de sahip bulunuyor. Yönetmenliğini  Erdem Topuz’un yaptığı başyapıt Işık Tolgay, Erdem Topuz, Ercan Ertan, Arzu Suriçi Kireççi, Necmi Aydın, Tuncay Çağıl, Emir Birtan İgit, Burak Topal ve Yağız Gürcan’dan oluşan oyuncu kadrosu ile 12 Ocak’ta Kozyatağı Kültür Merkezi Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Sahnesi’nde izleyicilerin karşısında olacak.

"DERİN BEŞİKÇİOĞLU, BABASININ GÖLGESİNE SIĞINMADAN KENDİ YOLUNU ÇİZİYOR"

"ELVİN BEŞİKÇİOĞLU: 'KIZIMIN BAŞARISI GURUR VERİCİ'"

Matéi Visniec’in yazdığı, Elvin Beşikçioğlu’nun yönettiği ve Tatbikat Sahnesi’nin yeni oyunu “Batı Ekspresi,” seyircili galasıyla tiyatroseverlerden tam not aldı. Adem Aydil, Derin Beşikçioğlu, Fatih Sönmez, Selin Tekman, Selin Zafertepe ve Ünsal Coşar gibi yetenekli isimlerin sahneyi paylaştığı oyun, dinamik yapısıyla dikkat çekti. Elvin Beşikçioğlu, kızı Derin Beşikçioğlu’nun Tatbikat Sahnesi’ne katılmasından duyduğu mutluluğu şu sözlerle ifade etti: “Derin’in bize katılması büyük bir mutluluk. Zaten Tatbikat’ta büyüdü. Sahneyi ilk açtığımızda Derin henüz 11 yaşına bile girmemişti. Ankara’da gişede çalışmaya başladı, ardından sahne amirliği görevine eğitildi, kulis toparladı, paspas attı. Derken bir gün ‘Artık sahneye çık’ dedik. Woyzeck Masalı’nı İstanbul’da sahnelediğimiz dönemde, Derin dans dersleri alıyordu. Onu da oyuna dahil ettik. O sıralar henüz 16 yaşındaydı. Sonrasında Strasbourg’da konservatuvarı kazandı ve eğitimi için yurt dışına gitti. Mezun olduktan sonra İstanbul’a döndüğünde Tatbikat’ta oynayacaktı. Ancak Otomatik adlı oyunu görünce biraz kararsız kaldı. Yüksek lisans programını da kazandı ama bir süre sonra kararını değiştirdi: ‘Tatbikat benim okulum. Orada büyüdüm. Yüksek lisans yapmak istemiyorum, tiyatro yapmak, dizilerde oynamak ve kendi hayatımı kurmak istiyorum’ dedi. Biz de bu kararına saygı duyduk. İstanbul’a dönünce hemen ‘Oyuna başlıyorsun’ diyerek onu ekibe dahil ettik.” Rol aldığı oyun ve performansı hakkında konuşan Derin Beşikçioğlu ise duygularını şu şekilde dile getirdi: “Oyun çok dinamik bir yapıya sahip; sürekli hareket halinde ve durağanlığa yer yok. Bu nedenle oldukça zorlayıcı bir oyun. Sahneden hiç inmediğim ve sürekli performans sergilediğim bir oyun olduğu için hem yorucu hem de öğretici bir süreç oldu. Farklı sahnelerde bu deneyimi yaşamak beni çok mutlu ediyor. İlk kez sahneden inmediğim bir oyunun içinde yer aldım. Çok şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum. Oyunun bir diğer özelliği ise belli bir rolümüzün olmaması. Tiplemelerden karakter yarattığımız bir akışın içindeyiz. Herkes farklı karakterlere bürünüyor ve bu, oyuna ayrı bir eğlence katıyor. Başladığınız karakterle bitirmek yerine, farklı farklı tiplemelerle bütünü oluşturmak bambaşka bir dünya.” Annesinin hem evdeki hem de sahnedeki tavırlarını karşılaştırması istendiğinde, Derin Beşikçioğlu şöyle konuştu: “Sahnede annem çok daha katı ve disiplinli bir duruş sergiliyor. Oyunu yönetirken hata yapmamı doğal olarak istemiyor. Bir şeyi anında kavramam gerektiğini düşünüyor. Bana sık sık ‘Senin öyle bir şansın yok’ diyor. Bu konuda ona hak veriyorum. Zaman zaman algılama konusunda zorlanabiliyorum ama bu disiplini bana kazandırdığı için de minnettarım. Eğer bu kadar katı olmasa, annem olduğu için ‘Aman, sonra yaparım’ deme özgürlüğünü kendimde bulabilirdim. Onu bana vermediği için her zaman dikkatli ve hazır bir şekilde, asker gibi dinliyorum. Evde ise çok daha doğal ve rahatız. Biz bize olduğumuz için daha sıcak bir ilişki yaşıyoruz.” Elvin Beşikçioğlu, “1,5 ay gibi kısa bir sürede oyunu sahnelediklerini” belirtti ve finalde kızıyla birlikte seyircileri selamlamanın kendisi için çok özel bir an olduğunu dile getirdi. “Erdal ile bugüne kadar hiç pişmanlık duymadığımız tek şey, hem çocuklarımızı dünyaya getirmek hem de tiyatroya bu kadar emek vermek oldu. Tatbikat Sahnesi'nde kendi kızımı görmek, onun bu kadar büyüdüğünü, bize destek verdiğini, iyi bir oyuncu olduğunu ve sağlam karakterli bir genç kız olarak tiyatroya emek verdiğini görmek çok gurur verici. Onur duyuyorum,” dedi. Derin Beşikçioğlu gelecek planlarıyla ilgili, “Herkesin bir hedefi, bir kariyer planı vardır ama hayat genelde bu planların hepsini altüst eder ve kendi bildiğini okur. İnsan bu akışa ayak uydurur. Tabii ki bir dizi ya da film projesinde yer almayı çok isterim ama bu işler biraz daha zordur. Çok fazla insan, çok fazla aday var ve bu kalabalığın içinde kendini var etmeye çalışmak zorlu bir yolculuk. Daha yolun başındayım, ama bir gün umarım olur. Tiyatro zaten devam ediyor.”  Kerem Alışık’ın “Ünlü bir anne ve babanın çocuğu olmak dezavantaj olabiliyor” açıklamasıyla ilgili soruya Elvin Beşikçioğlu şu yanıtı verdi: “Her insan farklı bir birey, farklı bir karakter. Bir kişiyi sadece ailesiyle değerlendirmek ya da sırf bu yüzden engellerle karşılaşması doğru değil. Bu konuda söylemek istediğim çok şey var ama kendimi tutuyorum.” dedi. Elvin Beşikçioğlu ise, “Dizi sektörü maalesef tek tip üzerine kurulu. Sizi bir yerde görüp ‘Bu kötü kadını oynar’ ya da ‘Bu saftirik rollerine uygun’ gibi etiketler yapıştırabiliyorlar. Derin ise babasının arkasına sığınmadan kendi yolunda yürümeyi tercih etti. Bu yüzden onu çok takdir ediyorum. Tabii ki bu süreçte insan sevilen ya da nefret edilen biri olabilir. İnsanların bakış açıları, dünya görüşleri ve deneyimleri bu durumu şekillendiriyor. Öte yandan, Derin’in önünde çok başarılı, piyasada büyük ve yetenekli bir sanatçı olan Erdal Beşikçioğlu gibi bir figür var. Babasına duyduğu sevgi ve saygıyla, onun kadar iyi olabilmek için mücadele ediyor. Bu anlamda Kerem Bey haklı; bazen bu durum bir handikap olabiliyor. Ancak Derin bu handikabı avantaja çevirmeyi başardı ve kendi yolunu çiziyor.”

GURUR VE ÖNYARGI SAHNELERDE...

BKM ve DOT, yeni yıla sayılı günler kala, -doğumunun 250. yılında- Jane Austen'ın 1813 tarihli Gurur ve Önyargı (Pride and Prejudice) adlı klasik eserinin Isobel McArthur tarafından eğlenceli bir komediye dönüştürülen “GURUR ve ÖNYARGI* (*gibi bir şey)” adlı tiyatro oyununu, Maximum Uniq Hall’de gerçekleşen prömiyerle seyirciyle buluşturdu. DOT’un Sanat Yönetmeni Murat Daltaban’ın yönetmenliğinde sahnelenen McArthur’un bu asi, komik ve radikal uyarlaması, Austen’ın zarif dünyasını baştan aşağıya sarsarken; Birce Akalay, Nergis Öztürk, Özge Özberk, Ayşegül Uraz ve Kardelen Arpacı tüm karakterleri sahnede bir arada olağanüstü bir performansla canlandırarak, Gurur ve Önyargı’nın klasik dünyasını eğlenceli bir yorumla yerle bir etti. Dekoru, ışıkları, kostümleri, müzikleri, oyunculukları ve en önemlisi de sahneden taşan kız neşesiyle seyircilere 2 perde de 140 dakika boyunca eşsiz anlar yaşatan Gurur ve Önyargı* (*gibi bir şey) oyun sonunda dakikalarca ayakta alkışlandı. Oyunu sahneye koyan DOT’un Sanat Yönetmeni Murat Daltaban ön hazırlıkları ve prova süreci dahil yaklaşık 1 yıldır çalıştıkları bu proje için: “Gurur” ve “Önyargı” kelimeleri, hikayemizdeki çağrışımlarından bambaşka yerlere savrulmuşken, romantize edilmiş çağrışımlarını arama peşindeyiz. Ama hikayemiz o kadar pembe değil, tüm politik gücüyle meydan okuyor. Kodlanmış erkek rollerini maskara ediyor, kodlanmış kadın rollerini acımadan eleştiriyor. Beş kadın oyuncunun yüksek enerjili mizahıyla sahnenin orta yerine bir molotof kokteyli atmaktan çekinmiyor. Hikâye anlatma sanatının en zarif örneklerinden biriyle karşı karşıyasınız. Olan bitene şahit olan, kulak kabartan, üst sınıfın kirli çamaşırlarını çok yakından tanıyan, aslında her şeyi dipten yönetme gücünü elinde tutan emekçi sınıfın “hizmetçi”lerinin, emekçi kadınların, ağzından dinlemek bu hikâyeye bir başka “zarafet” katıyor.  Hizmetçilerimizi çok seveceksiniz. Ben her birine bayılıyorum. Onları canlandıran oyuncuları da sahnede çok seveceksiniz. Provalarda “hikâye anlatıcısı hizmetçiler”e kattıkları her an beni etkiledi, eminim size de unutamayacağınız anlar armağan edecekler.

Saygılarımla...

Sağlıcakla Kalın ama Sevgisiz Kalmayın...

U.KIVANÇ TERZİOĞLU