YAĞMUR TANYILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...

Yeşilçam’ın unutulmaz isimleri arasında yer alan Tarık Tarcan yakışıklılığı ve başarılı oyunculuğu ile hafızalara kazınmış bir isim. 80'li yılların yakışıklı aktörü Tarık Tarcan'ın posterleri bir dönem genç kızların yatak odalarının duvarlarını süslemiş, kadın dergileri onu Türkiye'nin en seksi erkeği seçmiş. Hayranı çokmuş kısacası.

Tarık Tarcan şimdilerde ise Marmaris’te Bozburun Köyü’nde “sade, basit ve özgür” diye tarif ettiği bir yaşam sürüyor. Geçmiş yılları ve şu an neler yaptığını kendisinden dinlemek için röportaj teklif ettim ve beni kırmadı.

Zamanı geri alma şansınız olsaydı yine Tarık Tarcan olmak ister miydiniz diye sorduğumda ise, “Çok güzel bir hayatım oldu” dedi.

Herkes merak ediyordur, ben herkes adına sormuş olayım. Tarık Tarcan şuan ne yapıyor? Hayatınızda her şey yolunda mı?

Merhabalar Yağmur Hanım. Öncelikle röportaj isteğiniz için teşekkür ederim. Merak edenler için, Tarık 65 yaşında, yazları Marmaris Bozburun Köyü’nde sakin bir hayat yaşıyor, kışları da Antalya’da. Sade, basit, özgür ve biraz da gezgin bir hayatım var.

Öğrenciyken Vakko'nun ilanına başvurup Vakko'nun mankeni olmuşsunuz. Şöhret yolculuğu ilk böyle başladı sanırım, değil mi? Bir de sizden dinlemek isterim.

Vakko yolculuğum 1981 yılında başladı. Dediğiniz gibi mankenlik başvurusunda bulunmuştum ve elemelerde Türkiye genelinde 5 kişi seçilmişti, biri de bendim. Mustafa Kemal Atatürk'ün 100'üncü doğum gününde, Anadolu kültürleriyle Batı moda konseptini bir araya getiren "Anadolu Güneşi" isimli moda ve sanat gösterisi düzenlendi. Türkiye dışında Roma, Viyana, Brüksel, Paris, ve Londra'da da sergilenen gösteri, çağdaş Türk modasının temsilcisi olarak Vakko'yu Avrupa'da tanıttı. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük defilesidir Anadolu Güneşi Moda Defilesi.  Seçilmiş biri olarak profesyonel mankenliğe başladım daha sonra. Birçok ülkede mankenlik yaptım. Fransa’da yaşadım ve orada da mankenlik yaptım, İspanya’da, Japonya’da, İngiltere ve Rusya’da da yaptım. Böyle bir süreç oldu.

Eski günlerinizi özlüyor musunuz?

Türkiye’deki herkes eski günleri özlüyor. Çünkü son dönemlerde öyle bir karamsarlık ve yarın korkusu ile yaşanan bir ülkedeyiz ki, batmanın eşiğinde olan bir ülkede mutlu olmak çok zor. Eskiden kuru ekmek soğan yesek bile çok mutluyduk. Sokaklarda oynardık biz, şimdiki çocukların ve gençlerin hiçbir hayatları yok. Evlerinden minibüse binip okullarına gidiyorlar. Sokak kültürleri yok, sadece bilgisayar başındalar. Dünyada farklı bir dönem başlıyor. Doğru olan çocuklarımızı, gençlerimizi yeni dönemlere sağlıklı, iyi eğitilmiş ve donanımlı hazırlamak diye düşünüyorum.

Hayal ettiğiniz gibi mi ilerledi her şey? Yoksa Yeşilçam’a kırgın mısınız?

Mutluluk insanların beynindedir. İnsan kendi hayatını kendisi hazırlarlar. Mutlu olduğun yer ve yapmaktan mutlu olduğun şey doğruysa mutluluk oralardadır. Ben mutluluğu isteklerimi aramakta değil, isteklerimi azaltmakta buldum. Ne kadar az isterseniz o kadar mutlu oluyorsunuz hayatta.

Bir röportajınızda “Şöhret bana acı verdi” demiştiniz. Neden?

Evet Yağmur Hanım. Şöhret olduğunuz zaman normal bir hayatınız kalmıyor. Çevrenizde hayranlıkla dolanan insanlar olması tabii onur ve mutluluk verici ama Mevlana’nın bir sözü var “Başkalarının düşündüğü gibi yaşarsanız onların kölesi olursunuz” diye. Sanatçıysan örnek olan bir kişiliğe sahip olman gereksiyor ve bu durumda “toplum ne der, yanlış anlaşılmayayım, akrabalarım ne düşünür” gibi şeyleri düşünmeye başlıyorsunuz ve onların esiri oluyorsunuz. Bu durumda hayatınızı da dilediğiniz gibi yaşayamıyorsunuz. Kavga edemezsiniz, kötü giyinemezsiniz, herkes 5 lira bahşiş bırakırsa siz 10 lira bırakırsınız, pazarlık yapamazsınız gibi birçok yaşam hürriyeti elinizden alınıyor.

Eğer zamanı geri alma şansınız olsaydı yine aynı hayatı yaşayıp, yine herkesin tanıdığı Tarık Tarcan olmak ister miydiniz?

Zamanı geri sarsaydık bugünkü aklımızla düşündüğümüz zaman tabii daha farklı şeyler yapardık. Daha az hata yapardık ama zamanı geri almak mümkün değil. Çok güzel şeyler yaşadım, birçok insanın yaşayamayacağı şekilde yaşadım. Dünyayı gezdim. Çok zengin olmasam da çok güzel bir hayatım oldu. Çok güzel insanlar tanıdım. Bunun için yaratıcıya binlerce teşekkür ederim.

Bir dönemin en yakışıklı isimlerindensiniz. Çapkın mıydınız?

Yaşadığınız sistemde ilişkiler kurma şansınız çok fazla var. Müjdat Gezen’in bir lafı vardır; “Ben çapkın değilim, çapkın kadınlara hiç hayır diyemedim” der. Bana göre kadın da çapkındır. Kadın isterse bir ilişki olur, erkeğin istemesi yetmez diye düşünüyorum.

Peki, hiç gerçekten âşık oldunuz mu? Gerçek aşkı buldunuz mu?

Çok ilişkilerim oldu ve âşık olduğumu zannettiğim ilişkilerim de oldu ama son yıllarımda âşık olduğumu düşünüyorum. Çünkü son yıllarımda yaşadığım ilişki öncekilerle karşılaştırdığım zaman daha çok âşık olduğumu anlatıyor. Bundan evvel âşık olmamışım diye düşünebiliriz.

Bir dönem Hülya Avşar, Müjde Ar gibi isimlerle başrolü paylaşmıştınız. Peki, şimdilerde nasıl bir teklif gelirse kabul edersiniz? Oyunculuğa geri döner misiniz? Yoksa mesleğinize küstünüz mü?

90’a yakın film çektim. Müjde Ar ile 3 tane, Hülya Avşar ile 1 tane ve bir de ilk dizisi Sevginin Gücü’nü beraber çekmiştik. Şimdilerde bazen misafir oyuncu oluyorum ve görüyorum ki artık sinema bizim dönemimizdeki gibi değil. Eskiden az tekrarı olan oyuncular değerliydi, şimdi aynı sahneyi 8 açıdan çekiyorlar. Artık yönetmen olmak da kolay, klip yönetmenliği gibi montaj masasında oluşuyor her şey ve her şeyin çok tekrarı var. Benim oynadığım Yaprak Dökümü ve Dudaktan Kalbe çekilmişti TRT’de. Sonradan çekilen aynı dizilere bakıyorsun 5 sene sürüyor. Yani toplumun ne istediğini pek anlayamıyorsunuz. Televizyon programı yapmak bana daha kolay geliyor, ezber yeteneğimi de biraz kaybettim. Sahneler çok sesli ve çok tekrarlı olunca çok mutsuz oluyorum. Onun için de dizi çekmek istemiyorum. Ama sinema filmi belki olabilir.

“Keşke ben de yer alsaydım” dediğiniz bir proje oldu mu?

Ben Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Ediz Hun, Göksel Arsoy, Cüney Arkın gibi isimlerde oynadım. Hepsi çok değerliydi ama bir proje gelmişti Yengeç Sepeti diye ve çok sevdim. Filmi Yavuz Özkan çekti. Sadri Alışık’ın oynadığı son filmdir. Orada bir rolüm vardı ama Mehmet Aslantuğ’a kısmet oldu. O rol geldiğinde Yavuz Özkan ile anlaşamadığımız noktalar oldu. Orada oynamadığıma çok üzülmüşümdür. En büyük oynama isteğim Sadri Alışık’ın gözlerine bakmak ve onun yanında olmaktı. Bir de Arka Sokaklar dizisi vardı, yıllar evvel ilk bana gelmişti. Fakat o dönem dizi başlamadı ama yıllar sonra tekrar çekildi. Yıllarca da devam eden bir proje oldu. Şansızlık oldu benim için. O projede o kadar uzun süre ben de oynamak isterdim.

Bence hala çok yakışıklısınız… Sohbetiniz için de çok teşekkür ederim. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Teşekkür ederim Yağmur Hanım. Sanatçı olma yolunda olmak çok önemli ve çok değerli. Kader sizi bir yerlerden alıp bir yerlere götürüyor. Hani insanlar hesap yapar, plan yaparmış da kader de gülermiş ya. Çok kaderci değilim ama hayatımın içinde öyle köşeler var ki kaderin belirlediği, önümdeki 3 sokaktan farklı bir sokağa sokup buralara getirdiği… Sonuç olarak çok güzel ve mutlu bir hayatım oldu. Bunun için doğa ana ve tanrıya sonsuz teşekkür ederim. Ama her şeyden önemli olan şeyin sağlıklı olmak olduğunu da anlıyorsunuz zaman içinde. Olgunlaşan beyniniz ve hayat felsefeleriniz yaşama daha farklı pencerelerden bakmaya sebep oluyor. Bu da yine söylüyorum; minimalist hayattır, basit hayattır. Az her zaman çoktur.