YAĞMUR TANYILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...
“Kıyıda Bekleyenler” kitabının yazarı İSTİKBAL TÜRÜT ile sohbet ettik. Şiir yazmaya nasıl başladığını, kitabını ve hayatını kendisinden dinledim. Tabii İstikbal isminin hikayesini de sormadan geçemedim. Keyifli okumalar…
Hoş geldiniz. Sizi tanımak isteriz. Kimdir İstikbal Türüt?
Hoş bulduk. Kısaca anahtar kelimeleri kullanarak kendimi tanıtayım. Doğma büyüme İstanbulluyum. Kabataş Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum. Yıllarca Kimya ve matematik öğretmeni olarak çalıştıktan sonra 5 yıl önce kariyerimi değiştirmeye karar verdim. Ve Kanada'da aldığım eğitimlerden sonra veri tabanı geliştiricisi ve yöneticisi olarak hayatımı devam ettiriyorum. 7 yılı Arnavutluk'ta, 10 yılı da Kanada'da olmak üzere 17 yıldır sevdiğim ülkem ve özellikle de İstanbul'dan ayrı yaşamaktayım. Eşim Arnavut, İkisi kız, biri erkek olmak üzere toplam üç çocuğum var.
Özellikle klasikleşmiş olan, 'İstikbal göklerdedir' sözcüğü Atatürk'ün deyimi ile beraber çok önemli bir anlam ifade ediyor hepimiz için... İsminizin hikâyesini sizden dinlemek isterim…
Tahmin edersiniz, çocukluğumdan beri bu sözün muhatabı olmuş birisiyim. Her yeni öğretmenimle tanıştığımda veya yeni bir insanla tanıştığımda hep "İstikbal göklerdedir" demişlerdir. İlk röportajımda böyle bir sorunun karşıma çıkacağını hiç düşünmemiştim, sürpriz oldu benim için. Sevgili Atatürk’ün bu sözünü ve ismimi çok seviyorum. Hikayesi şöyle; Muhittin Türüt diye bir aile büyüğümüz var. Şimdi rahmetli olan bu amcamız Rize Ziraat Odası’nın kurucusu ve vefat edene kadar başkanlığını yapmış, yine rahmetli Demirel’in arkadaşı olan bizim oralarda meşhur bir siyasetçiydi. Tevafuk benim doğumumda İstanbul'daymış ve bizim eve gelmiş. İsmini ne koydunuz diye sormuş çocuğun. Bizimkiler de aile büyüğümüz olarak siz koyun demişler. O da "İstikbal" olsun demiş. Tabii annem babam biraz birbirine bakarak şaşırmışlar bu nasıl bir isim diye ama artık değiştirme şansları da olmamış. Sonra belki de isim zamanla karaktere de dönüşmüş, yine yakın arkadaşlarımın tabiriyle şahsına münhasır bir insan olmuşum.
Şiir yazmaya nasıl başladınız? İlk yazdığınız şiiri hatırlıyor musunuz?
Hayatımızda şiirin olmadığı bir an olmadı hiç diyebilirim. Babam Cemil Türüt, şimdi 80'li yaşlarında, Rize'de, yerel bölgede, zamanının meşhur şairlerinden. Özellikle atma türkü dedikleri, kemence eşliğinde anında doğaçlama söylediği türküleriyle meşhur birisi. Aynı zamanda yakın akrabamız herkesin yakından tanıdığı İsmail Türüt ’ünde perde arkasında söz yazarı destekçisi. İsmail abi ilk yıllarından beri, ki Karadeniz'de çok eskidir, her zaman bizim evimize gelir, babamdan sözler alan veya babama ısmarla sözler yazdıran birisidir. Babamın şairliğin ona sormanız tabii daha iyi olacaktır. Olayın bana bakan yönünde ise biraz korku hâkim. Çünkü babam tüm gün şiirle yaşardı. Karadeniz pide ustasıydı, her zaman kulağının arkasında bir kalem olurdu. Ekmeği, pideyi fırına verir hemen etrafındaki pide kağıtlarını şiirler yazar, sonra akşamları onları temize geçerdi. Yani tüm gün hayal dünyasında yaşar ve şiirle meşgul olurdu. Açıkçası ben her zaman bir gün babam gibi olurum diye çok korkuyordum. Aynı istidadı taşıdığım için korkuyordum gerçeklerden kopuk bir hayat yaşarım diye. Fakat farkında olmadan şiir yazmasam da meğer şiir gibi yaşıyormuşum. Sonra yaşadıklarım hepsi şiire dönüştü. İlk yazdığım şiir hatırlayamıyorum maalesef ama çocukluğumdan beri kafiyelerle oynardım. Fenerbahçe’ye yazdığım marşları hatırlıyorum, arkadaşlarıma yaptığım müstehcen şiirli esprileri hatırlıyorum. Daha düzenli 20’li yaşlardan sonra başladım diyebilirim ama.
“Kıyıda Bekleyenler” nasıl çıktı ortaya?
Eşim psikoloji üzerine Arnavutça bir Instagram sayfası yapıyordu. Yaptığı paylaşımların daha çok insana ulaşması için 1 dolarlık reklam koydum demişti. O zaman bende aynı şeyi benim bir şiire yapalım bakalım ne olacak dedim. Hatta latifeyle "1 dolar nedir, 5 dolar koy dedim" (tabii o zamanlar dolar bu kadar pahalı değildi). Neyse benim reklam onaylanır onaylanmaz binlerce beğeni gelmeye başladı. Şaşırdık yani, çok sonra başka şiirler, sonra başka sözler derken iş büyüdü. Meğer çok beğenilen bir şairmişim. Şaka bir yana sonra ben bu işi Facebook'ta yapmaya başladım. Aynı şekilde yine çok fazla beğeniler aldım. Bir vakıa olarak anlatıyorum. Örneğin benim bir şiirim 4 bin kişiye ulaşınca, bin beğeni alıyor. Oran çok yüksek yani. Bunu defalarca test ettim. Ve hep merak ettim acaba bir gün milyonlara ulaşırsa ne kadar beğeni alacak diye. Neyse çok uzatmadan, bu paylaştığım şiirler ve sözler artık çok fazla olmaya başladı. Bunların en azından bir kısmını toplamak, bir arada tutmak için bu kitabı hazırlamaya ve yayınlamaya karar verdim. Kitabın adını, Meşhur ChatGPT dediğimiz yapay zekâ koydu. Kitap başlığı düşünüyordum. Bütün şiirleri başlıklarını ChatGPT'ye yazdım ve yeni şiir kitabım için bana 10 tane başlık önerir misin diye sordum. Diğerlerini hiç hatırlamadığım tavsiye edilen on isim arasında Kıyıda Bekleyenler hemen dikkatimi çekti. Çünkü tam beni ve benim gibileri anlatıyordu. Biz bu hayattan hiç kopmadık. Ama tam içinde de olamadık. Ve kıyıda hep sıramızı bekledik.
Yeni kitap çalışmanız var mı?
Kitabımı biraz acele hazırladım, bunun da sebebi şuydu. Ben şiir kitabı olarak bir kitap yazmak istiyorum. O yüzden bir başlayayım. Sonra o kitabı geliştiririm, yeni şiirler eklerim, şiirlerimi revize ederim diye düşündüm. Zaten şairler de her ne kadar farklı kitaplar yazsalar da sonunda bütün hepsini bir kitap altında topluyorlar, bütün şiirlerim diye. Ben de böyle bir kitap büyütmeyi hayal ediyorum. Tabii zaman ne gösterir bilinmez. Bunun dışında farklı güncel yazılar yazıyorum, düşünmeyi seven, ciddi düşünce için mesai harcayan birisiyim, bu yüzden fırsatım olduğunda düz yazılarım da olacağı kitaplarım olacak diye düşünüyorum.
Örnek aldığınız şairler var mı?
Hemen insanın Hilmi Yavuz diyesi geliyor ama gerçekten onun şiir gücünü anlayabilecek edebiyat bilgisine sahip değilim. Kelimeleri, masaya bir kadife örtü serer gibi dizelerin üzerine serdiğinin farkındayım, bu tat çok hoşuma gidiyor ama onun şairliğini konuşabilecek biri değilim. Aslında benim için daha doğru cevap, ben bazı şiirleri örnek alıyorum. Bazı şiirleri daha çok seviyorum. Bu bazen Necip Fazıl'dan oluyor, bazen Nazım Hikmet veya başka bir meşhur şairden. Nihayetinde ben en çok şiirleri örnek alıyorum. İsterseniz bir çırpıda aklıma gelen beğendiğim şiirleri söyleyeyim: Kar Şiiri - Ahmet Muhip Dıranas, Lavinia - Özdemir Asaf, Ey Sevgili - Sezai Karakoç, Karlı Kayın Ormanı - Nazım Hikmet, Zindandan Mehmed'e Mektup - Necip Fazıl Kısakürek, Firari Şiiri - Faruk Nafiz Çamlıbel, Gül - Cemal Süreya… Ve daha bir sürü...
Sohbetiniz için teşekkür ederim. Son olarak neler söylemek istersiniz?
Biraz da yazdığım şiirlerle kimlere hitap etmek istediğimden bahsetmek istiyorum. Bir öğretmen olarak söyleyeyim, diyelim sınıfta 20 tane öğrenci var. Bu öğrencilerin 4-5 tanesi derslerinde çok başarılı olur. Son 4-5 tanesi de genelde “tembel” dediğimiz öğrencilerdir veya daha doğru ifadeyle okul sistemimizde aradığını bulamamış öğrenciler diyelim… Ama arada bir 10 kişi vardır ki sınıfın çoğunluğunu teşkil ederler, bazı konuları iyi anlarlar, bazılarında zorlanırlar, iyi niyetleri vardır, çalışarak başarırlar, hocalarının yardımlarına açıktırlar vs. İşte toplumu veya şiir ve edebiyat sevenleri böyle sınıflandırırsak, ben işte o ortadaki 10 kişiye ulaşmayı hedefliyorum, sözlerimi o insanların beğenisine sunuyorum. Yine yarın ne gösterir kim bilir, ama bugünkü dünyam bu şekilde.