FUNDA AKOSMAN'ın röportajı için tıklayınız...
Gerçeği duymaya hazır mısın?
Canım dostlarım sizleri çok seviyorum, 25 yıla yaklaşan gazetecilik hayatımda, yazılarımla, röportajlarımla, haberlerimle hep bütüne katkı olmaya çalıştım, doğru bildiğim ışığı yaymaya çalıştım, ben sizlerden, bana güveninizden, samimiyetinizden razıyım, hakkım helal, sizler de bana hakkınızı helal edin. Bu dünyaya geliş amacımız, kim olduğumuz arayışı yolculuğundayken, yolum çok güzel insanlarla, derya olmuş kişilerle rastlaştı çok şükür, hep sizlerle paylaştım, öğrendiklerimi de aktarmaya çalıştım, gönlüm ferah, dilerim bütüne katkı oldum olabiliyorumdur, sizleri can hocamla ilmiyle buluşturuyorum yine, kaçmaz bir yazı dizisiyle…
Anların değerini bilmek ümidiyle…
İnsanın enerjisinin yüksek olması ilk reçete sanırım, bunun için isimlerimiz de etken, sürekli bize seslenilen, kulağımıza ezanla okunan isimlerimizdeki bazı harflerin Celal ve Cemal yanları var sanırım, kısaca anlatmanız mümkün mü? Kaderimize sirayet ediyor…
İsim veya ad konusu özel bir konu. Ben daha çok bunun harf ilmindeyim. Çünkü isimlerimiz harflerden oluşuyor. Harflerin isme verdiği bir titreşim düzeyi var ve bu titreşim düzeyi de kaderimizde bazı yolları açıyor, bazı yolları kapatabiliyor. Çünkü her harfin sayısal karşılığı olduğu için. Harfler ile var olmuş bu âlemin ışığı, yine harflerle parlayacak. Harfler diyorum çünkü sonsuz sayıda harfler şu an yaratıma devam ediyor. İlk andan beri. Bir ses, bir titreşim bir vibrasyon ile harfler mutlak olandan, yokluk diyarından, orijinal aleme salınıverdiler. Kün emri ile Varlığa Hücum eden harfler ordusu hala daha ilk andaki kadar temiz ve görev başındalar. Harfler deyince alfabede olan harfleri değil, orijinal harflerden bahsediyorum. Yani sessiz harfleri. Biz onları sessiz harfler olarak biliriz, oysa onlar orijinal harflerdir. Sessiz harfler olarak bilinen harfler orijinal harflerdir. İlk yaratımda ortaya çıkan, yoktan vare geçen, mutlak noktadan varlığa intikal eden sessiz harflerdir. Yüce yaradan orijinal harfleri yarattı yani sessiz harfleri. Ve ilk kün emri ile ilk sesli harfi seslendirerek insanoğluna, o harf ruhunu üflemiş oldu. Sessiz harfler ilahidir, sesli harfler insani. Sessiz harfler yokluktan varlığa hücum etmiştir, sessiz harfler yaratılmıştır. Tıpkı ruh ve madde ve zaman cevherleri gibi sessiz harfler de vardan vare gelen, yokluktan varlığa hücum eden, karanlıktan aydınlıklara intikal eden özel cevherlerdir. Oysa sesli harfler tıpkı adem gibi yaratılmıştır. İnsan kelimelere odaklıdır. Konuşmaya başladığı andan itibaren sadece kelime veya söz üzerinden hayatını daim ettiriyor. Oysa Kur'anı Kerim harflere büyük önem verir. Böyle olmasaydı. 29 adet sure başında 14 adet harfi kullanmazdı değil mi. Bu 14 harflere kesik harfler deniyor. Neden çünkü harf oldukları için. Kelime olmadıkları için. Çünkü Kelimeler içinde kaybolan insanlığa bir hatırlatma gibi. Harflerin hatırlatılması. Bu yüzden 14 harf, harf harf Kur'anı Kerimde 29 adet sure başında seslendirilir. Elif Lam Mim harfleri teker teker vahiy harfleridir. Kur'anı Kerimde önemle belirtilir. Harflere dikkat çekilmesi için yapılan mucizevi bir harekettir bu. Her harfin beyinde bıraktığı bir akıl alemi var. Harfler bizim beyin nöronlarımızda akıl alemini yaratıyor. Harfler zihnindeki yoğuşma halidir. Yani enerji halinden molekül haline dönüşür ve bizim akıl alemimizi oluşturur. Her harfin beyinde yarattığı bir ruh alemi var. Harfler bizim gönlümüzde ruh alemini yaratırlar. Yani harfler titreşim seviyesine uygun iç alemini aydınlatırlar ya da karartırlar. Her harfin yazılarak ve çizilerek kayıtlanma hali vardır. Harfler böylece bizlerin his alemini oluşturmamıza sebep olurlar. Ve bu alemler de ismimizin kainatta yankılanmasıyla kaderimize şekil ve yön verirler.
Kendini tanıma yolculuğuna neler dahil?
Kendini tanıma yolculuğuna Nefsi bilmek dahil. Başka bir şeye de ihtiyacımız yok aslında. Ancak nefsini bilen rabbini bilir ilmi çok fazla dejenere edildi. İçi boşaltılmış harflerle bu ilmin değeri azaltıldı. Nefsini bilen Rabbini bilir ilmi dejenere olmadı, ancak insan zihinlerinde değerini yitirdi. Bu yüzden önemli olan Rabbi bilerek nefsi bilmeye ve tanımaya çalışmak. Zira nefsini bilenler, hem bu dünyada hem tüm boyutlarda görme ve işitme marifetlerini açığa çıkaracaklardır. Yoksa iki dünyada da göremeyen ve duyamayan boyutunda kalacaklardır. Seni kendinden başka hiç kimse kurtaramaz. Kendi kendine ışık ol. Bir şeye sırf kulaktan duydun diye körü körüne inanma, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanma. Ancak bizzat hissettiğin, denediğin ve doğru olarak kabul ettiğin, kendinin ve başkalarının hayrına olan şeylere inan ve tutumunu onlara uydur. Bu durum ancak seni uyandırabilir. Bu dünyayı yaratan şey zihnindir. Bu yüzden sevgi ile bağlantı kurmak zorundasın. Bu kontakt, bir görevi sağlar. Sen kendi gönül ışığının rehberinden ve vicdanının fısıltılarından başka bir şeye ihtiyaç duymamalısın. Başkaları sana, Fikir verebilir, seni dinleyebilir, sana öneride bulunabilir, ancak bunun uygulama kararı tamamen sana aittir. Sebepleri ile sonuçları ile katlanması gereken sensin ve hayatlar boyu sürecek bir sorumluluğun oluştuğunu anlayacak düzeyde olmalısın. Çünkü her attığın adım, senin geleceğini oluşturmakta. Yol uzun. Zaman izafi. Görünen belli bir zaman dilimi ölçüsündeki "yaşam" adı verilen süre, o bedendeki görünümdür, oysa ruhsal cevher, kâinatsal ışık hızı ile belirlenen zamanın çok ötesindedir. Kendi zamanında bulunmaktadır. Çünkü zaman tüm varlıksal kainatları kaplar. Çünkü zaman yoktan var edilmiş, Ruh gibi, Madde gibi, Yaşam gibi, Can gibi, bir "Varlık"tır. Hakikatin senin Gerçek Özün ise, onunla bağlantı kurman çok zor değil. Engel olan tüm unsurların artık fark edilmesi ve bertaraf edilmesi gerekir. Şimdi Tam Zamanı. Dizginleri ele alıp, beden atını yönetmenin gerekliliği olan zaman. Beden kadehi nefsten arınmadan, hakikat tılsımları ile dolamaz. Kâinatta iki "şey" aynı anda yer kaplayamaz. Eğer nefs ile dolu isen nefs olursun. Hakikate yer açmalı, onun akışına izin vermelisin, onun ile bağlantı kuracak köprüleri oluşturmalısın. Bunun için Kendini tanıman gerekir.
İnsanı Kamil boyutuna erişebilmek nasıl mümkün özetlersek hocam nasıl yol izlenmeli?
Zorlukla kolaylık yan yana olan bir olasılıklar alemindeyiz. Özeti bu. Tüm sır burada. Biz yüzlerce zorluk yaşayarak kolaylığa ulaşan bir insanoğluyuz. Öyle kolay olmayacaktır. Ancak zor da değildir. Nefsi kamile. Manevi olgunluğa tam erişmiş, ilmi rüşt almış, nefsleri terbiye olmuş kişiler. Nübüvvet ve velayet makamı ayrıca risalet makamında olan kişiler nefsi kamiledir. Peygamberler ve bazı ermişler ve erenler, evliyalar. En zor nefs makamı.
Şimdi burada bir sır var ve bu sırrı hiçbir yerde okuyamaz ve duyamazsınız. Hepimiz herkes bu nefs mertebelerini gün içinde yedisini birden dolaşırız. Yani bu saydığım tüm özellikler her an uğradığımız duraklarımızdır. İşte kendini bilme felsefesinin en büyük sırrı bu. Yani bu yedi mertebe basamak çıkar gibi çıktığımız değil. Her an hepsine gün içinde uğradığımız haller. Ancak sadece birinde biraz daha fazla kalırız. Diğerlerinde kısa anlık. En en en kötünün içinde bile iyilik vardır. En en en iyinin içinde bile kötülük barınır. Bunun gibi. Kimse bir mertebede ilelebet kalamaz. Herkes günah işleyebilir, tövbe edebilir, ilham alabilir, umulmadık bir anda olgunluk gösterebilir, bir anlık her şeyin yüce yaradandan geldiğine hamd eder, başka bir an, her bela gelir beni bulur der ve isyan edebilir. Biz insanlar nefs mertebelerini geziciyiz. Gezginiz. Mertebe gezginleriyiz. İşte kendini bil felsefesinin sırrı bu. Basamakla çıkılır gibi çıkılmıyor. Yükselirsin alçalırsın, yükselirsin alçalırsın. Önemli olan yükseldiğinde o hali ne kadar uzun süre koruyabildiğin, alçaldığında o halden ne kadar çabuk çıkabildiğin. İşte bu kendini bilmenin en önemli detayı.
Hızır , Yeşil Adam, Yeşil El kimdir hocam ? Hayatımız boyunca Hızır ile karşılaşmış olabilir miyiz ?
Elbette. Hızır ile karşılaştık. Hepimiz. Ancak onu tanıyamadık. İmtihanı alamadık, geçemedik belki de. Ancak geçenler de var. Kendini tanıma yolculuğu dışarda başlar içerde devam eder. Kendini tanıma yolculuğu kainatı tanımakla başlar maneviyata yönelmek ile devam eder. Çünkü ayette belirtildiği gibi Ondan gelirsin, Ona dönersin. Tek nefisten yaratıldığın ilmini alırsın, dünya ortamında bu ilme vakıf olursun ve tek nefse geri dönüşün gerçekleşir. Turu tamamladıktan sonra görevine bir kaynak olarak devam edersin. Zuhdu adidi deniyor bu kaynak olma meselesine. Artık bu kişi için doğmak ve ölmek hakikati son bulmuştur. Artık o zuhdu adidi olmuştur. Yani ışıldayan bir kaynak. Nasıl ki güneş her gün doğmuyor ve her akşam batmıyor. Hep orada kendi merkezinde bir kaynak olarak yörüngesinde yüzüyor. Dünyanın dönüşü ile biz onu batıyor ve doğuyor diyoruz. İşte zuhdu adidi olan kişi bir güneş gibi kendi yörüngesinde bir kaynaktır çünkü hakikatine dönmüştür. Nasıl nefsini bilen ve rabbini bilen idrakine yükselmiştir. Geri kalan her şey dünya gibi onun etrafında dönmeye başlamıştır. Zuhdu adidi olan yani bir kaynak olan kişi her zaman ve mekanda var olmaya devam eder. Biz bu kişiyi hızır olarak biliyoruz. Aslında Kur'anı Kerim onu yeşil olarak tanımlar. Hızır ile Yeşil aynıdır Kur’an ayetinde. Yeşil yani Hızır Her an zuhur eder, bir anda belirir. Kur'anı Kerimde apaçık ayette belirtilir hızır. Hemen o sırrı da paylaşmak istiyorum. Yeşil renk Kur'anı Kerimde ayet olarak geçmektedir. Birçok ayette Kadir olarak yer alır. Ancak hudrin olarak yazar Kur'anı Kerimde. H harfini Kh olarak okuduğunuzda ortaya Khadir çıkar. Filizlenme, yeşil, yemyeşil renkleri olarak hudrin, hudrun, hadirin olarak vahiy kelimesi kullanılır. Kadir yani Hıdır biz ona halk arasında hızır diyoruz. Hızır yani Yeşil, tüm zamanlara ve mekanlara hüküm edebilen bir yapıyı tavsir eder kuran ayetlerinde. Bir peygambere eşlik eder hatta Kehf suresinde. Öyle ki, hazreti musaya eşlik eden hıdırdır ve bir peygamber bu kişiye tabi olmayı teklif eder. Ancak kimse sorgulamıyor bu ayeti. Dünyada en üstün mertebe peygamberliktir ancak bir peygamber nasıl bir yol göstericiye tabi olabilir. Bir peygambere bir insan nasıl yol gösterebilir diye sorgulamıyor. İşte yeşil denen Khadir Kıdır yani hıdır halk arasında hızır deniyor, nasıl bir peygambere ilim öğretebilir. Demek ki, bu kıdır denen varlık, dünya üzerindeki en yüksek makamlardan daha yüksekte Mekanen Aliya olmuş Ledün İlmi almış her şeye vakıf.
Ledün İlmi kimlere verilir, doğuştan mı gelir?
Ledün İlmi Nedir. Allah Katından verilen Hakikat. Bize öğretilen bir bilgi bu. Allah katından verilen hakikat bilgisi. Kime ve kimlere veriliyor. Herkesin ilmi ölçüsünde veriliyor. Herkesin liyakati ölçüsünde veriliyor. İstisnasız. Paket halinde bu ilim herkese ulaşıyor. Ama insan buna layık mı bunu kendine sorması gerek. Yani sana verilen paket var. Sana bir ilmi paket sunuluyor. Ama sen buna layık mısın? layık olduğun paketi Aldın bu ilmi pakete layık oldun. Bu paketi açtın ve içinden sana özel bir marifet çıktı. Sen bu marifeti layıkı ile kullanabiliyor musun? Kullandın peki bu marifeti layıkı ile değerlendirebiliyor musun? İşte bu sorular çok önemli. Bana sunulan bir ilim var mı? Varsa bu ilme ben layık mıyım? Layık isem kullanıyor muyum? Kullanıyor isem hayatıma geçirebiliyor muyum? Bu soruları kendine sor. Ve cevaplarını bekle. Cevaplar geldi. Nasıl gelecek. Rüya kanalı ile. İlham kanalı ile. Vahyi ilham kanalı ile. İç sezgisel yol ile. Vicdan kanalı ile. Öngörülerle. Güçlü tahminlerle. İç yankıları ile Bu saydığım sana ait olan senin hakikatin. Hani Allah katından verilen ilim diye tanımlamıştık Ledün İlmini. İşte senin zaten Allah katından sana bahşedilen bir hakikat var. Bu hakikatleri keşfedebilirsen ilmi pakete ulaşabilirsin. Kendin olmak işte tüm ferdiyet kavramı bu. Sen kendi yeteneklerini keşf et ve kendin ol. Kendinden kendine olan tüm yaşamını kendi avuçlarına al. Ve tüm enerjini buna yönelt. Kendini yargılayacak olan da sensin, kendini hesaba çekecek olan da sensin. Çünkü senin ruhun ve nefsin bir paket ilmi. Sana ait olan benzersiz Ledün İlmi paket halinde sana sunuldu. Aklın, vicdanın, gönül zenginliğin, ruhun, canın, düşüncelerin, fikirlerin senin ilmi paketlerin. Daha başka bir şey aramaya gerek yok. Sen kendine amadesin. Kendin ancak kendine amade. Yani sen kendine hazırsın. Sen hazır olarak geldin buralara. Buralarda o paketi açıp içinde ne var ne yok bir bakman gerek. Oysa dış ile çok uğraşıyor insan değil mi? İlmi dışarıda arıyor. Oysa ilim içerde. İç dünyadan da sana sürekli göz kırpıyor. Buradayım diyor. İnsanların büyük çoğunluğu bu paketin varlığından bile haberdar değil ölüp gidiyorlar. İçe doğuş paketlerin içinde bir ilim. Kendinden kendine bir ilim bu. Senin hakikatinden senin şu anki bedenine. Senin yüksek bilincinden senin kısıtlı bilincine. Senin yüce ruhundan senin canına akan bir ilim. Kimse bundan muaf değil. O halde dışarda arayış içine girmektense, içine yönelmen senin için daha makul olabilir. Sen içe doğuşlu birisin. Senin ilmi paketin senin içinde yani kendi iç dünyanda. Senin içe doğuşun. Yani iç sesin. Rüyaların, sezgilerin, vicdanın, düşüncelerin, ilhamların ve vahyi ilhamların. Hepsi içe doğuş. Bunları kullanmakta zorlanıyor insan. Çünkü korkuyor. Neden korkuyor? Çünkü soyut bir putu var. Bu sesi duyarsam ben bir Mesih mi olurum. Ben bir mehdi mi olurum. Ben bir peygamber mi olurum. Korkusu. Büyük bir eziyet insana. İnsan ilham alan ve ilhamlarla beslenen bir varlık. Önce bu soyut putlardan bir arınmak gerek.
Dünya ve Mevla işlerini, maddiyat ve maneviyatı nasıl dengeleyebiliriz, hiç ölmeyecek gibi günlük işler, her an ölecek gibi ibadetle iç içe olmak, hayatı okumak idrak etmek, edebilmek, Kuran’ ın ilk sözü gibi İkra, oku, Allah’ı gör her yaratılanda… Çok teşekkürler…
İkra vahiy kelimesini biz yanlış veya eksik anlıyoruz. İkra oku demektir ve ilk anlamıdır bu. İkra hakikatte çağrıdır, davettir, duyurmak ve işitmektir. Bu anlamları da idrak edebilir ve tefekkür edebilirsek İkra ilmi bize açılır. Oku ama neyi okuyacaksın. Biliyor musun okumasını. Dünya alfabe düzeni değil çünkü okuyacağın. Rabça olan Mentikat Tayri ilmi. Yani kuş dili ilmi. Okumayı bilmen için önce harf ilmini ve sayı ilmini bilmen gerekiyor. Bunun için de çaba harcamanız gerekiyor. Ben çok teşekkür ederim. Allah razı olsun. Sağlıcakla kalın.