Değerli hocam ile manevi yolculuğumuza devam ediyoruz dostlar, sizleri de Önce Vatan Gazetemizden bu farkındalık yolculuğuna davet ediyoruz.
Canım hocam, sizinle sohbetlerimizi çok özledik, yine soluksuz devam etmek niyetiyle başlayalım inşallah, bu dünyaya geldik ve kendini bilme yolunda belki gözümüz kapalı yol bulmaya çalışıyoruz, bu derin konuda bizi aydınlatır mısınız?
Merhaba, tüm değerli okuyuculara, gazete çalışanlarına ve size hayırlı zamanlar diliyorum. Hayırlı anlar ve hayırlı zamanlar dememin bir nedeni var, zira akşam ve sabah sadece dünyanın dönüşü ile ilgili bir gezegensel hadise ve göreceli bir gerçeklik ancak hakikat değil. Oysa zaman başlı başına bir hakikat. O yüzden zaman gibi yüce bir enerjiyi, akşamdı, sabahtı, gündü, haftaydı, aydı, geceydi, saat ondu gibi ayrıştırmadan direkt iletmek istedim. Zaman bir enerji ve ne kadar mümkün mertebe, elinizden geldiğince, zaman cevherini ayrıştırmadan zamana saygı duyarsak, zaman cevheri de bize saygı duyacaktır. Kendini Bilme ve Kendini Tanıma çok önemli bir konu olmaya başladı ve konular arasında gündemin başında tutulmalı. Dünyaya hükmeden Zaman cevheri yerküre üzerinde mevcut enerjisini değiştiriyor, her geçen gün bunu daha derinden hissediyoruz. İhtiyacımız olan tek şey maneviyat. Maneviyatımıza ulaşmanın tek yolu da Kendini Bilmekten ve Kendini Tanımaktan geçiyor. Kendini Bilmek varlıksal bir ihtiyaç. Her şeyi bilebilirsiniz her şey hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Yeterince bilgi var zaten. Dünya hakkında, kâinat hakkında. Ancak kendini bilmek bir teknik gerektiriyor. Önce kendinizde bir maneviyat olduğunu bilmenizle başlıyor yolculuk. Maneviyatınız da sizin içsel dünyanız. Dış dünyanızda olmayan bir derinliğe ve karanlığa sahip. Ancak içsel dünyaya yolculuk başladığında bu karanlığın aslında güneşten daha ışıklı olduğunu anlamak sizi devam etmeye teşvik ediyor. Ve anlıyorsunuz ki, kendinizi tanımadığınız her dakika bir şeyler eksik. Kendinizi tanımadığınız her dakika iç huzurdan mahrum kalmışsınız. Çünkü dış dünyada bulamadığınız huzur var iç dünyanızda. En önemlisi de iç dünyanızda bir kendiniz daha var. Kendini bilmek dış kendiniz ile iç kendinizin birleşmesi tevhit olması. İşte bunun için yapılması gereken maneviyatınızın zenginliğini keşfetmek olacaktır. Çünkü kendinizi tanımadığınız sürece her şeyi bilmeniz eksik kalacaktır. Neden kendini bilmelisiniz çünkü iç dünyanız daha güvenli. Dış dünyanın karmaşası, iç dünyanızda mevcut değil. Daha kolay anlaşılabilen bir iç maneviyat size huzuru da getiriyor. Dış dünyada daha kolay bir av olabilecekken, daha kolay kandırılabilecekken, iç dünyanızda bunların hiç biri yok. Üstelik iç dünyada keşfettiğiniz maneviyat sizi dış etkenlerden de koruyabiliyor. Neden kendinizi bilmelisiniz çünkü insan olma özelliklerinizi koruyabilmek için. Çünkü dış dünyanın etkileri sizi gittikçe bir değersizleştirmeye sürüklüyor. İnsan olma özellikleriniz yitiyor gidiyor. Buna bir dur demenin zamanı geldi. Aklınızı çelen şeyler, sizi yönlendiren etkiler, iç dünyanızın keşfi ile daha aza iniyor. Sizin insan olma özelliklerinizi korumaya ihtiyacınız var. Bu korunma kalkanını da ancak kendinizi bilerek oluşturabiliyorsunuz. Neden kendinizi bilmelisiniz. Çünkü bilgi dıştan gelir, dış dünyada olur. Ama eksiktir. Çünkü teyite ihtiyacınız var. Aklınız dış dünyadan öğrendiklerinizi hemen kabul etmez ve bunu size huzursuzluk olarak yansıtır. Bilgi dış dünyadan elde edilir ve iç dünyanızdan onaya ihtiyaç duyar. Bilginin bedeninizde tam olarak yerine oturması için iç dünyanızın onayına ihtiyacınız var. Bunun için de kendinizi bilmeye. Neden kendinizi bilmelisiniz çünkü senden başka kimsen olmayacak bunun bilincindesiniz. İşte bu sizde bir huzursuzluk ve belirsizlik yaratıyor. Yalnızlık duygusu üstesinden gelinecek en zor duygudur. Ancak yalnız değilsinizdir. İç dünyanızda sizi kucaklamak için bekleyen bir kendiniz var. Ona kavuşmanın tek yolu da kendini bilme yolculuğuna çıkmak. Karanlıkların üstesinden gelerek aydınlanmaya doğru ilerlemek. İşte bu tam bir kemalat yolu. Kutsal kitaplarda bahsedilen gönül gözünün açılması ve baş gözünüzün gördüklerinin onayı. Eşyanın hakikatine ulaşmak için dış dünyadaki bilgiler yetersiz. İç dünyanız bu bilgileri size zaten sunuyor. Rüyalarla, iç sezilerle, güçlü tahminlerle, ilhamlarla. Bu maneviyata erebilmenin tek yolu kendini bilme yolculuğudur. Senden başka kimsen yok aslında. Kalbinizdeki sen sizi bekliyor. Kendini Bilmenin en önemli konusu, belli bir aşamaya gelmiş uyanan ve farkındalığı artan kişilerin enerjik olarak dağılmaya ve hatalar yapmaya lüksü yok. Bilmeyen kişilerden daha fazla sorumlusunuz. Ancak şu an yapılan şu. Çok bilgi az sorumluluk. Çok bileyim ama uygulamada eksik kalayım. İşte agresifliklerimizin, korkularımızın, endişelerimizin, hayattan tad alamayışımızın ana sebebi. Çok bilgi az uygulama. Amelinle söyleminin, yaşantınla edindiğin bilgilerin ters düşmesi. Artık buna zaman kalmadı: Ya şimdi. Ya şimdi. Büyük uyanışın arifesinde, Anadolu’nun mistik ruhunun ayağa kalkış zamanında artık silkinip toparlanma zamanı geldi.
Kendini Bilmek ve Kendini Tanımak: Bu yeni bir çalışma değil. Bundan binlerce yıl önce de yapılıyordu. Yani insan var olduğundan beri Kendini Bilme çalışması yapılıyor. Mısır İnisiyasyonlarında, Maya öğretilerinde, Aztek bilgilerinde, Sümer Tabletlerinde, Anadolu dergahlarında, dini manastırlarda, dini okullarda buna rastlıyoruz. Antik Yunan Delpi Tapınağı girişinde şu yazar Kendini Tanı. Yani Kendini Bil. Kadim zamanlardan bu yana yapılan özel ve gizli bir çalışma. Neden binlerce yıldır insanlar kendini bilmeye bu kadar zaman harcadılar? Ve hala günümüzde bile kendini bilmenin peşindeler? Bu işin sırrı nedir? Biz neden kendimizi bilme çalışması yapmalıyız? Mevlana Öğretileri, Hacı Bektaş Veli sohbetleri, Yunus Emre Tapduk Emre gibi ulu zatlar Kendini Tanımaya, Kendini Bilmeye neden önem verdiler ve bir ömür harcadılar ve tüm ömürlerini kendini bilen insanları yetiştirmeye adadılar ayrıca her cümlelerinde bu sırlı cümleyi kullandılar. Hatta Hallacı Mansur kendini bilme yolculuğunda kendini bulduğunda bulduğu bu güce Enel Hakk diyerek ifşa etti. Bulduğunu Hakk olarak isimlendirdi. Ben Hakkım dedi. Ardından Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Nesimi gibi ismini dünyaya duyurmuş tüm dünya insanlığı tarafından kabul görmüş olan veliler arifler bilgeler, Enel Hakk diyerek bunu şiirlerinde bahsettiler. Bunun çok büyük bir sırrı var. Büyük bir ilahi sırdır bu. Özel sohbetlerde kulaklara fısıldanan cümleler bunlar. Çünkü kutsal sayılan tüm semavi dinlerin kutsal sözlerinde, insanlara kapalı bir tarzda vahiy edilir. Kendini Bil yolculuğuna çıkman için sana bir öneridir, bu vahiy ayetler. Bu kutsal ayetleri şiar edinen, rehber edinen veliler, arifler, peygamberler bir arayışa çıktılar. Kendini Bilme arayışına. Dünyevi kimliklerinin dışında bir kimlikleri olduğunu biliyorlardı. Doğaya, başkalarına, kainata bakarak dışsal bir gözlemle yeterli bilgi edinemeyeceklerini anladılar. Kendi içlerinde sonsuzluğu keşf ettiler ve kendini bil yolculuğuna çıktılar. Şimdi hepimiz bu yolculuğa çıkmalıyız. Zira, Rabbimize ulaşmanın en emin yolu Kendini Bilmekten geçiyor.
Hocam çok değerli eserleriniz var ve derya her biri, nasıl oluştu bu derin içerikler nasıl ilhamlar geldi?
2006 yılında Hatay Antakya’da çıktığım Kendini Bilme yolculuğunda edindiğim içsel ilhamlar ve önemli mesajlar içeren rüyalar vasıtası ile. Kendini Bilme yolculuğu bir ömürlüktür ve son nefesi verene kadar devam eder. Mistik bir yolculuktur. Tasavvufta bu yolculuğa Seyri Süluk denir. Öztürkçe olarak Kendini Tanıma ve Kendine kavuşma olarak da tabir edilebilir. Onlarca kitap çok kısa sürede yazıldı benim tarafımdan. Kaleme aldığım tüm kitaplar, kendi içsel ilhamlarım, rüyalarımdaki sembollerden meydana geliyor. Kendimden kendime olan içsel sesim ve basiret gözümün açıklığı ve aklımın da onayı ile gönlümün bunları kitaba aktarışı olarak niyahetlendi.
Kitapların başlıkları ile yol almak istiyorum her biri için bizi aydınlatır mısınız? LEDÜN İLMİ müthiş ilgimi çeken bir konu, bazıları doğuştan verilir diyor bazıları büyük çabalar sonucunda diyor, sizce nasıl ve kitabınızın içeriğinde nasıl anlattınız?
Ledün İlmi Nedir diye soracak olursak: Allah Katından verilen Hakikat. Bize öğretilen bir bilgi bu. Allah katından verilen hakikat bilgisi. Kime ve kimlere veriliyor. Herkesin ilmi ölçüsünde veriliyor. Herkesin liyakati ölçüsünde veriliyor. İstisnasız. Paket halinde bu ilim herkese ulaşıyor. Ama insan buna layık mı bunu kendine sorması gerek. Yani size verilen paket var. Size bir ilmi paket sunuluyor. Ama siz buna layık mısınız? Layık olduğunuz paketi aldınız, bu ilmi pakete layık oldunuz. Bu paketi açtınız ve içinden size özel bir marifet çıktı. Siz bu marifeti layığı ile kullanabiliyor musunuz? Kullandınız, peki bu marifeti layığı ile değerlendirebiliyor musunuz? Önce bu soruları kendimize sormamız gerekiyor ondan sonra Ledün İlmi’ni talep edebilelim. Bu paket içinde neler var: Rüya kanalı, İlham kanalı, Vahyi ilham kanalı, İç sezgisel yolu, Vicdan kanalı, Öngörüler, Güçlü tahminler, İç yankıları. Bu saydığım kişie ait olan sizin hakikatiniz. Hani Allah katından verilen ilim diye tanımlamıştık ledün ilmini. İşte sizin zaten Allah katından size bahşedilen bir hakikat var. Bu hakikatleri keşfedebilirseniz ilmi pakete ulaşabilirsiniz. Bilmeniz gerekenler şunlar. Bu ilmi paketler neler? Yani size Allah katından bahşedilen ilmi paketlerin, sizin ilmi paketleriniz neler? Size özel paketler bunlar: Kendi kendine öğretim, sizin ilmi paketinizin ismi. Sizin, senin ne olduğunu bilmen önemli. Halk arasında kim olduğun, sıfatın, cismin, kimliğin belli. Etiketlerin belli. Sen bir annesin, sen bir insansın, sen bir öğretmensin, sen bir hemşiresin. Bunlar kimlikler. Ama senin kendini bilmen, kendine vakıf olman, kendi kitabını hitaba dönüştürmen, iç dünyana bakarak kendi Rabbin ile aynileşmen. Bunun için buradasınız. Senin, kendini bilmen yeterli. Ve siz bu paketi açarak ve o pakete layık olarak, Kendinizi bilebilirsiniz. Ledün İlmi Hayy kitabında geçen özel bir cümle var: "İrfan, öyle bir ağaçtır ki, her toprakta yetişmez, yetişse bile meyve vermez, meyve verse bile o meyve yenmez, yense bile insanda bir ma'arifete dönüşmez. Hakikati, ancak hakikatten geldiğinin idrakine varanlar kelâm edebilir, yazıya dökebilir. Gayrısı, günlük gerçeklerin lafıdır, zandır, laf-ı güzaftır.
Hallac'i Mansur, Ene'l Hakk Gizli Ogretisi yine kadim bilgiler, içeriğini paylaşır mısınız?
Ene'll Hakk Gizli Öğretisi kitabı, tarafımdan kaleme alınan ikinci kitaptır. Hallac'ı Mansur'u rüyamda gördükten ve Hz. Muhammed'in sesini rüyamda duyduktan sonra kaleme aldığım bir kitaptır. Hallac'ı Mansur'a ait, günümüze ulaşan herhangi bir kaynak kitabı çok fazla yoktur. Tamamen ruhumdan ne aksetti ise, gelen tüm ilhamlar, kitaba yazılmıştır. Ene’l Hakk sözü, bir insanın Hakk olarak göründüğünün ifadesidir. Düşünce felsefesinin temelini içeren en önemli sözlerden biridir. Bu sözden beri daha üstüne söylenmiş bir söz bulunmamıştır. Ben Hakkım demiştir ya da Hakk, Ben olarak göründü demiştir Hallac-ı Mansur. Ancak ben kelimesi çok derin bir kavramdır. Ene kelimesi ben anlamında kullanılmış olsa da, aslında ben ötesi bir kelimedir. Çünkü ego ve ben sözcükleri, fiziksel bedeni ifade eder. Ancak Mansur’un “ene” kelimesi tasavvufi manada beden dışında olduğunun anlamını taşır. Yani ruhum, emanet ruhtan üflendi ve ona ulaşmayı diledim, kalben çağrıyı duydum ve ölmeden ona ulaştım manasını içeren derin bir durumdur. Ene’l Hakk vurgusundaki Ene kelimesi Allah yolunda olan bir ruh için kullanılır. Eğer ene kelimesini bedensel “ben” olarak düşünürsek, yüksek ego boyutuna gireriz. Bu da Firavunlaşan bir benlik anlamını taşır. Kısaca Ben Tanrıyım! Bana tapının anlamına gelir. Fakat Hallac-ı Mansur, Ene’l Hakk kelimesini söylerken, yüksek egodan çok daha üst boyutta bir bilinç yaşamaktadır. Bu bilinç, ruhunun, ölmeden Allah’a ermesi için yaptığı çağrıya gelen cevaptır. Ben Hakkım demesi, Hakk benim suretimde göründü, ya da ben Hakk suretinde göründüm anlamını taşır. Eşsiz ve Tek olan Tanrısal boyut bilincinde, kalple söylenmiş, bir gizli sözcüktür. Ene’l Hakk sözü, Hakk isminin insan beyninde açılımını, insanın bilincindeki rezonansı, tüm beden hücrelerindeki ilahi kodların açılımının ortaya çıkışıdır. Dünyasal sıfatlardan arınan, Hakk isminin yüceliğine ulaşan ve idrak eden bir anlayıştır. Ve bu sözü, ancak, ruhu ve bedeni ile idrak eden kişi söyleyebilir. Bunun dışında bir söylem ancak taklittir ya da sahtekârlıktır. İnsan gönlü öyle büyüktür ki, içine bütün evren sığar. Sonsuz Kâinat, insanın yüreğindedir. Hallac-ı Mansur bunu “Nokta Felsefesi” olarak belirtir. Bu “nokta” bir incidir. Arapça durre olarak bilinen bu inci, tüm kâinatın özüdür. İşte inciyi bulabilen, görebilen, egoyu terk eder, maddenin esaretinden kurtulur. Özgürleşir. Bu kişi artık Tanrısal Boyutta Düşünen bir insandır. İşte böyle bir hal içinde olan insan ancak Ene’l Hakk diyebilir. Bu sözü dile getirebilen tek kişi de Hallac-ı Mansur olmuştur.
İbn-i Arabi, Arif için Din Yoktur; Anadolu’da önemli etkisi olan Muhyiddin İbn-i Arabi’nin Bâtıni öğretisi, kökeni binlerce yıl öncesine giden çok köklü bir bilgi edinme ve bilgi aktarma sistemine bağlıdır ve Sufizm’in önemli temel taşlarından biridir. Yine muhteşem bir eser ve içerik İngilizceye de çevrilmiş, her bir konu ayrı bir ilim, bu okyanus nasıl oluştu can hocam?
İbn-i Arabi Arif İçin Din Yoktur kitabı 2012 yılında yayımlandı ve çok fazla beğenildi. 2017 yılında da İngilizceye çevrilerek tüm dünya kütüphanelerinde ve Akademik Kaynaklarda yayımlandı. Ibn ‘Arabi The Enlightened are not Bound by Religion kitabı, bir tez ve yardımcı kitap olarak tüm dünyada satışa sunuldu. 2017 yılında İngiltere’de Oxford Üniversitesi ve Amerika’da Colombia Üniversitesi kitabın tanıtımı yaptı ve halen daha, İngilizce olarak yayınlanan kitab, öğrenciler tarafından sayfa kiralama yöntemi ile tezlerinde kaynak kitap olarak kullanılıyor. Halen daha dünyanın tüm akademik kaynaklar ve kütüphanelerde yer almaktadır. Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanan kitabın ana konusu şöyledir: Gizli Öğretilerin kökeni, on binlerce yıl öncesine giden, çok köklü bir bilgi edinme ve bilgi aktarma sistemine bağlıdır. Bu sistem Sufizm’in önemli temel taşlarından biridir. Sufizm’in içinde, kendine özgü bir üslupla, Bâtıni Öğretinin (Gizli Öğretiler) sırlarının kuşaktan kuşağa aktarılmasında Ariflerin çok önemli bir fonksiyonu olmuştur. Gizli Öğretilerde, sırların hemen hemen hiçbiri açık bir şekilde dışarıya sızdırılmamışsa da, öyle sözlerin içine öyle bilgiler gizlenmiştir ki, bu sözlerle karşılaşanlar, çoğunlukla büyük bir şaşkınlık içinde kalmışlardır. O sözleri anlamaya çalışanlar, o sözlerin içine gizlenen asıl anlamlarla yüz yüze gelebilmişler, ancak böyle bir çaba içine girmeyenlerin büyük bir bölümü Arifleri, din dışı olmakla suçlamışlardır. Gizli Öğretileri anlayabilmek için, bâtıni öğretinin birçok alanlarını öğrenmiş olmak gerekir. Ariflerin tek bir sözünde bile çok derin bâtıni sırlar, üstü örtülü bir şekilde durmaktadır. Bir tek sözün içinde, dinlerle ilgili de çok önemli bilgiler gizlidir. Gizli Öğretilere ait sözlerin derinliklerine inildikçe, dinlerin aslında ne olduğu da şimdikinden çok daha farklı bir şekilde algılanabilecektir. Çünkü günümüzde hâlen dinler, bâtıni yönleriyle değil, zahiri yani dış görüntüsel şekliyle, geniş halk kitlelerine öğretilmeye devam edilmektedir. Halktan kişiler bu sözlerin anlamını kavrayamaz. Ve dile de getiremezler. Bu cümlelerin anlamını da ancak açık şuurlular anlayabilir. Ve uygun şekilde aktarabilir. Kısaca, halka sembolleştirerek ve üstü kapalı anlatılır. İşte bu üstü kapalı ve sembolleştirilerek aktarılan bilgiler Gizli Öğretiler (Gizli İlimler) olarak bilinir. Gizli İlimleri idrak edebilmesi ve kavrayabilmesi için, kişinin hak edişi ve liyakati çok önemlidir. Bu hak ediş, Hakk etmek ile ilgili değildir. Hakk etmek ile Hak ediş kavramları farklı anlamlar içerir. Hak ediş İlahî bir yasadır. İnsanın, sadece bir hayat değil, hayatlar boyunca edindiği sonsuz tecrübelerin öz-kavram haline gelmesi ve kendisinin de bu özü yaşamına indirgemesidir. İşte bu yüzden Gizli İlimler öyle kitabi bilgi değildir. Hak ediş ve liyakat içinde olan kişinin bir yaşam biçimidir. Hangi hayatında ve o hayatının hangi zaman diliminde bu hak ediş ile karşılaşacağı, bunu bir yaşam tarzına dönüştüreceği bilinmezdir. Bu yüzden “aramak”, “beklemek”, “arayış” daima sürecektir.