Altıntop ile çalışmalarıyla ilgili konuştuk. Haydi buyurun sohbetimize…

Podyum, tiyatro ve müzik dünyasındaki başarılı çalışmalarıyla isminden sıkça söz ettirdi… Yaklaşık 13 yıl önce onunla Bolu’da 3 gün süren etkinlikte bir araya gelmiştik…  Hanımefendi kişiliğiyle milyonların gönlünde taht kuran Tuğba Altıntop ile tam 13 yıl aradan sonra bir film galasında buluştuk. Hem hasret giderdik, hem de çalışmalarıyla ilgili bilgiler edindim. 1996 yılında Miss Turkey Güzellik Yarışması’nda dereceye girerek şöhretine şöhret katan Tuğba Altıntop, tiyatro, sinema oyunculuğu ve şarkıcılığıyla başarıdan başarıya koşmaya devam ediyor. Sonbahar aylarında yeni bir sinema filmiyle de hayranlarının karşısına çıkmaya hazırlanan Altıntop ile çalışmalarıyla ilgili konuştuk. Haydi buyurun sohbetimize…

BİZE BİRAZ KENDİNİZDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?

Ben 15 Aralık 1976 yılında Adana Osmaniye’de dünyaya geldim. İlkokul 1. Sınıfı Ceyhan’da okudum. Daha sonra ailem ile Üsküdar Salacak’a taşındık. Sonraki eğitimimi burada devam ettim. Lise eğitimimi Mithat Paşa Kız Meslek Lisesinde tamamladım. Tabii aynı zamanda linsanlı bisiklet sürücüsüydüm.(Gülmeye başlıyor…) Bizim okulun hazır giyim bölümü vardı. Burada elbiseler hazırlanır ve defile ile tanıtılırdı. Okulun tüm defileleri bana yaptırılıyordu. Podyuma çıkıp okulda dikilen elbisleri tanıtıyordum. Yani Lise birinci sınıf itibariyle mankenlik hayatımda başlamış oldu.

NASIL BİR ÇOCUKLUĞUNUZ OLDU?

Benim çocukluğum çok güzel geçti. Güzel bir aile ortamında, İstanbul’un şarkılara konu olan Üsküdar’ın Salıncak semtinde her gününü 23 Nisan Bayramı gibi geçirdim. 2 erkek kardeşim ile birlikte anne ve babamıza olan saygı ve sevgimizi en iyi şekilde paylaşarak büyüdüm.

PROFESYONEL OLARAK MANKENLİĞE NASIL VE NE ZAMAN BAŞLADINIZ?

1994 yılında Şişli’de staj yaptığım ajansın Halka İlişkiler Bölümü’nde çalışan Şebnem hanımın vesilesiyle showroom ajansında mankenlik ve modellik hayatıma başladım. İlk klibim Gönül Gülün ‘Kemancı’ bir hafta aradan sonra yine aynı yönetmenin eşliğinde Çelik’in ‘Hercai’ klibinde oynayıp profesyonel olarak podyum dünyasına adım atmış oldum. Artık insanlar Tuğba Altıntop’u tanımaya başladı. Yapımcıların da dikkatini çekmiştim. Bir süre sonra ‘Zampara Seyfettin’ isimli 90 dakikalık Türk filminde oynamam için teklif gelmişti. O filmde yer alarak oyunculuk serüvenime de başlamış olmuştum.

PEKİ SONRA NELER OLDU?

Sonrasında Emel Yıldırım ajansına geçtim. Orada defilelerde, açılışlarda yer almaya devam ettim. 1996 yılında Miss Turkey güzellik Yarışmasında ilk 20 ve ilk 10’da derece aldım. Orada Rafet El Roman ile tanıştık. Birbirimize aşık olduk ve evlendik. 1997 yılında ilk kızımız Su Elnur’u kucakladık. 1999 yılında Şevval Nur’ um’la ailemizi tamamladık. Evliliğimiz 5 yıl sürdü. Sonrasında ayrıldık. Kızlarımla ayrı ülkelerde büyüdük. Durum böyle olunca, bambaşka bir Tuğba ortaya çıktı. Hayata dört elle sarılan, bıraktığı her işi tamamlayan, daha güçlü bir Tuğba’yı yarattı hayat… Bazen üzüldüm, ağladım, bazen hakkımı yediler. Tüm bunlara karşı dimdik ayakta durdum. Ve bu zorlukların üstesinden gelip başarıdan başarıya koşmaya devam ettim.

SANAT İLE TANIŞMANIZ NASIL OLDU?

Sanat geniş perspektifte baktığınızda birçok dalı içinde barındırır. Bunun içinde oyunculuk, dans, şarkı, resim, heykel vs… gibi birçok dalı var. Ben çocuk yaşlarda dedemin dizinin dibine otururdum. Dedem çok güzel ud çalardı. Udun eşliğinde Türk Sanat Musikisinden bir birinden güzel şarkılar okurdu. Ben de ona eşlik ederdim. Yani çok ufak yaşlarda müziğe aşina olan bir kadınım. Mithat Paşa Kız Meslek Lisesi Grafik Bölümü mezunuyum ve grafikerim. Sonrasında podyum ve TV geldi. Oyunculuk kabiliyetimi biliyordum.  Bunu da yaptığım işlerle kanıtlamış oldum. Yani her zaman sanatın içindeydim. Sanat sahnede hem görselliğinizle, hem de sesinizle var olmadır. Elimdeki fırça ve boya ile sadece tuval değil, her yere resim yapabilmektir. Sanat isterse bir darbuka, ya da bir şello ile hayatın akışına dans edebilmektir.

PODYUM, MÜZİK VE OYUNCULUK… YANİ BİR KOLTUKTA 10 KARPUZ. BU DURUM SİZİ YORMUYOR MU?

Podyum, sahne ve tiyatro… Bunlar beni inanılmaz mutlu eden olgulardır. Bir birinden kıymeti oyuncuyla aynı sahnede tiyatro oyunu oynamak pür nokta seni dileyen seyircinin karşına geçerek rolü en iyi şekilde yapmanın mutluluğunu anlatamam. Seyircinin o alkışı en büyük moral deposudur. İşte o alkışlar size yorgunluğu yaşatmıyor. Mutluluğu tattırıyor adeta. Ben çok güçlü bir kadınım. Hem özel hayatıma, hem aileme ,hem çocuklarıma , kendime ve küçük köpeğim Laki’ye ayrıdığım temiz zaman beni hayata bağlıyor ve çok mutlu ediyor. Esasında 10 karpuz demeyelim ona 3 karpuz diyelim. Yani podyum, Şarkıcılık ve tiyatro… Açıkçası ben halimden memnunum boş oturan insanları sevmiyorum. Bir şeylerle uğraşmak ve başarılı olmak benim alın yazım sanırım. Gelen teklifleri ince eleyip sık dokuyarak kabul ediyorum.

YENİ ÇALIŞMALARINIZ VAR MI?

Tabii var… Şuanda ‘Sıra Bende’ isimli tiyatro oyunumuz var. Eylül ayının ortalarında seyircilerle buluşacak. Birçok şehirde ve yurt dışında temsilerimiz olacak. İkinci tiyatro oyunumuz ise ‘Yerine Sevemem’ isimli bir vodvil oyunu… (Vodvil, komedi, heyecan ve espri) Senarist ve &yönetmen Tamer Turan, ve aynı zamanda tiyatro yönetmenimizdir. Çok iyi 2 iş çıkaracağımızı biliyorum. Ekibime güveniyorum. Sevgili menajerimiz Sinan Paksoy vasıtasıyla Tamer hocam ile tanıştık. Kendisi Gazi Üniversitesi iletişim Fakültesi Sinema Radyo TV Fakültesi’nden mezun. Çok yetenekli ve ödüllü bir yazardır. Bu ekibin içinde varlığımı sürdürebilmek benim için en önemli konulardan bir tanesidir. Sonbahar aylarında yeni çekilecek sinema filmiyle de beyazperdede olacağım.

ÇOCUKLARINIZ İLE İLİŞKİLERİNİZ NASIL?

Erken yaşta anne olmanın büyük faydalarını görüyorum. Büyük kızım Su Elnur ve Şevval Nur ile 3 kız arkadaş ilişkimiz var. Kızlarımla her şeyi paylaşıyoruz. Büyük kızım Berlin’de konservatuarda okuyor ve çok başarılı. İlerde çok kısa bir zamanda konserlerde, televizyonlarda ve birçok organizasyonlarda ismini göreceğimiz için aşırı derecede sabırsızım. Küçük kızım Şevval Nur, Frankfurt’ta Uluslararası Halkla ilişkiler Bölümü’nde… 2 kızımın da okul hayatı çok iyi ilerlemekte. Gururlu bir anne olarak kızlarımın her zaman yanındayım ve onları destekliyorum.

BUGÜNE KADAR HİÇ UNUTMADIĞINIZ BİR ANINIZI BİZİMLE PAYLAŞMAK İSTER MİSİNİZ?

Bundan yıllar önce Alanya’ya iş için gitmiştim. Bu görüşmede 2 günü kendime ayırmıştım. Hem iş, hem tatil döneminde deniz kenarındayken parasailing yapan bir tekne gördüm. Ben o dönem 27 yaşlarındaydım. Bana tekneye binmem teklif edildi. Neyse tekneye bindim ve  kendimi teknenin arkasına uzanan ince çelik bir kablonun ucunda havada, çok yükseklerde buldum. İnsanları karınca kadar gördüğüm bir yükseklikten söz ediyorum…(Birazda torpil geçmişler bana… Gülmeye başlıyor…) Önce eğlenceli geliyor bu durum size… Sonra parasailingin sadece bir ipin ucunda ve tekneye bağlı olduğunu, yani hayatı hep ben ellerimde direksiyon gibi yürüttüğüm için parasailingi de elimle yönetemeyeceğimi fark ettim. O anda bir korku sardı beni. O kadar yükseklikteydim ki, çığlık atmaya başlamıştım. Aşağıdaki teknenin kaptanı beni duymuyordu. Korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Birden kulağıma bir uğultu geldi. O an kendi kendime ‘İşte bu Rabbimin sesi dedim. Ses sanki bana Tuğba aşağı in ve bir daha böyle bir delilik yapma. Bu kadar adrenalin senin hayatına fazla’ dediğini hissettim. O anda korkum binde bir milyon olmuştu. Dediğim gibi bana torpil geçtiklerinden dolayı 10 dakikalık havada kalma süresi 20 belki de 25 dakikaya çıkarılmıştı. Tenim kırmızıdan mora, mordan beyaza girmişti. Beni yavaş yavaş aşağıya indirdiler. İşte kurtuluyorum derken, tekrar yukarıya çekiliyordum. Uzaktan kaptana seslenmeye başlamıştım, sesimi duymuyordu. Yardım çığlıklarımı mutluluğumla pekiştirmişti. Yine tepedeydim. Artık korku iyice tavan yapmıştı. Eğer ip koparsa oradan arkamdaki Toroslara kontrolsüz uçuşla nereye düşeceğim belli olmadan bir yolculuk yapacaktım. Sanki hayatımın son günü gibiydi. En son kaptan beni indirdi. Kaptan sesimi küfürlerim duydu. Parasailing kıyafetlerimi çıkardım ve kaptana yaklaştım. Elim ağırdır ona bir Osmanlı tokatı çaktım. Korku dolu o günü asla unutamıyorum.