"Kevser Yeşiltaş ile manevi yolculuk Yazı dizisi"
Çok değerli hocam Kevser Yeşiltaş ile çok özel insan Mukaddes Pekin Başdil sayesinde tanıştım ve anlatımlarından ilim deryasından damla damla su içiyoruz misali heybemizi dolduruyoruz.
Can dostlar bu dünyada sadece doğmak, yemek, içmek, üremek için bulunmuyoruz elbette, kendimizi bilmek, geliştirmek ve tekâmül etmek, kâmili insan boyutuna erişebilmek asıl amaç, diğer her şey bu yolda araç.
Bir süredir içsel yolculuktayım, bilirsiniz en uzun yolculuk budur ve müthiş haz veriyor. Öğrenmek, göbek adım gibi ve tabii bilgi güçtür, yükseltmektir ve de bilginin de, zekâtını vermek gerek.
Size doyamayacağınız güzellikte maneviyatımıza dalmak üzere yazı dizileri hazırlıyorum inşallah.
Derya olan, can hocam Kevser Yeşiltaş ile tatlı ve derin sohbetlerimize başladığımızın müjdesini vermek istiyorum. Buyurun maneviyat yolculuğumuza, gizemli kapılar aralanıyor...
Canım hocam sizi çok seviyorum, hem deryasınız hem de alabildiğine mütevazısınız, hele İnstagram Canlı Yayınlarında öyle bir dil kullanıyorsunuz ki anlamamak ya da unutmak mümkün değil, iyi ki varsınız! Hocam siz iş hayatınıza grafik tasarım sanatçısı, şirkette yönetici olarak başladınız yanılmıyorsam sonrasında nasıl maneviyata daha da daldınız, onlarca müthiş eserler verdiniz ve derslerle, söyleşiler ile bizlerle de paylaşmaya başladınız. Yolculuğunuzu sizden dinleyebilir miyiz?
Merhaba. Öncelikle tüm dostlara hayırlı zamanlar diliyorum. Yolculuğum doğuştan başlıyor. Normal bir çocuk olmadığımı söylemek istiyorum. Kendimi ilk hatırladığım zamanlarda gökyüzüne bakan, yıldızlarla konuşan, ağaçlarla konuşan 70li yılların bir çocuğuydum. Diğer arkadaşlarıma hiç benzemiyordum. Farklıydım, iletişim kurduğum bir bilinç vardı ve daha çok küçük yaşlardan beri beni izleyen bir sistemin varlığından haberim vardı. Yani henüz daha çocukken ve gençlik yıllarımda bile benimle olan beni bırakmayan bir sistemle sürekli irtibattaydım. Henüz ortaokul sıralarında, Kuantum Fiziği ve Albert Einstein hayranlığı beni bilimsel araştırmalara yönlendirmişti. 12 yaşlarındayken, tüm arkadaşlarım hafta sonu tatilleri ve yaz tatillerinde iken, ben 80li yıllarda, bilimsel makaleler okuyor, Bilim ve Teknoloji ansiklopedilerinden Kuantum Fiziğini araştırıyor ve Einstein’ın Birleşik Alan Kuramı hakkında problemler çözmeye çalışıyordum. O vakitler, bilgisayar yok, internet yok, sadece ayda bir çıkan Tercüman Çocuk ve Bilim Teknik Çocuk dergisi mevcut. Küçük bir kasabada yaşadığımız için, Ailem, İzmir’e gidip bu dergileri alıyordu. 1989 yılında hem çalışma hayatım başladı hem üniversiteye hazırlanıyordum. İleriki yıllarda, Grafik Tasarım ve renk ayrım uzmanı olmuştum ve uluslararası fabrikalarda mesleğimi icra ediyor ve öğrenciler yetiştiriyordum. 2006 yılında Hatay Antakya’da uluslararası bir fabrikadan teklif aldım ve yolculuğum doğuya doğru oldu. 2009 yılında Antakya’da Karşılaştığım bir elHakk üstadı, bana Mansur Al Mansur’u yazacağımı ve bu kitabın tüm dünyada işitileceği kehanetinde bulundu. Buna çok kulak asmadım. Mansur Al Hallac’ı çok iyi tanımıyordum. Benim de tasavvuf alt yapım hiç yoktu. Bunu yazamayacağını biliyordum. Fakat yine planlar öyle gitmedi. Bir gece rüyamda Mansur Al Hallac’ı gördüm ve kendisiyle konuştum. Bana “Yazmana İzin veriyorum” dedi ve bu konunun ciddileştiğini hissettim. Bir sonraki gün rüyamda, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in seslendiğini işittim, sesini duydum. Bundan sonraki 3 ay boyunca Mansur Al Hallac’ın rüyalarımda seslendiği her şeyi kaleme aldım. 2011 yılında, Ene’l Hakk kitabı çok kısa bir sürede yayınlandı. Ene’l Hakk kitabı, 6 ay boyunca, Tasavvuf kitapları arasında en çok satanlar bölümünde yer aldı. Dünyada Ene’l Hakk üzerine kitap yazabilen nadir sayıda yazarlardan biriyim. 2012 yılında Türkiye’de en çok izlenen Muhteşem Yüzyıl dizisi, yazarın kitabı olan Ene’l Hakk kitabından bazı bölümleri senaryoya dahil etti. Dizi dünyanın 30’u aşkın ülkesinde yayınlandı ve kitaptan alıntılar işitilmiş oldu. elHakk ustadının kehaneti yerine geldiğine inandım. Çünkü elHakk ustası bana “işitilecek” demişti. Ve öyle de oldu. Arka arkaya tam 8 tasavvuf ve mistik kitabımyayınlandı. Her bir kitap, dünyada ünlenmiş Velileri konu etti. Mansur Al Hallaç, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Farududdin ‘Attar ve Ibn ‘Arabi. Her kitabı, veliler tarafından rüyalarımdan aldığım ilhamlar ve sezgisel yol ile yazdım. 2014 yılında çıkan bir başka tasavvuf kitabı olan Senin Adın Aşk kitabını 2017 yılında kendim seslendirdim. Kitap, Amazon sitesinin ilk Türkçe Sesli kitabıdır. Bu arada tasavvuf kitapları dışında Gizem ve Mistik konulu 4 öykü kitabı, çocuk ve gençlik konulu kitaplarım da bulunuyor. Türkçe yazdığım Ibn ‘Arabi Arif için Din Yoktur kitabı, İngilizce olarak 2017 yılında The Enlightened are not Bound by Religion ismi ile tercümeye çevrildi ve yayınlandı. İngilizce kitabım, Akademik Kaynaklar için ayrı bir ISBN alarak dünyanın tüm kütüphanelerinde yer aldı.
Can hocam birçok eseriniz var, yazı dizimizin bu ilk bölümünde, ‘İnsan Maneviyatına Yolculuk‘ başlığından giriş yapalım istedik. Maneviyat nedir? İnsanın yolculuğu nedir, nasıl başlar? Amacı nedir, nereye kime varmak ister?
Maneviyat insanın iç dünyası. Unuttuğu, görmezden geldiği, arada bir uğradığı bir durak... Oysa biraz dünya işi biraz Mevla diyerek unuttuğumuz maneviyatımızı yeniden kazanmamız gerekiyor. İnsanın maneviyatı kendini tanımasıdır. Kendini tanımayan biri ne dünya hakkında, ne kâinat hakkında net bir bilgiye sahip olamaz. Çünkü tüm evren insanın iç dünyasında dürülü. Ve biz zannediyoruz ki Aya çıkarak, Marsa giderek uzayı tanıyacağız, gezip dolaşarak dünyayı tanıyacağız, kitaplar okuyarak bilgi edineceğiz. Oysa tüm bilgiler insanın kendi derinliğinde. İnsan kendi derinliğine inmeden, kendi yörüngesinde genişlemeden, kendi ufkuna ulaşmadan edindiği tüm teknik bilgiler yüzeysel kalacak ve bir anlam taşımayacaktır. İnsanın yolculuğu kendinden kendinedir. İnsan kendine yolculuk yapmalı. Eğer bu yolculuğu yapmazsa, beşeri tarzda bir titreşimle hayatına devam edecek ve orta – vasat bir boyutta kalacaktır. İnsanın yapması gereken maneviyatına olan yolculuğunu gerçekleştirmek ve her içsel deneyimi hal olarak yaşamak ve bu halleri halin tahviline çevirmek olmalı. Çünkü bu dünyadan götürebileceğimiz tek şey yaşadığımız hallerin bir sentezi olan o muazzam özüt. Bunu yapamayanlar, gittikleri yerde büyük bir teşevvüş, şaşkınlık, kendini bilmezlik yaşıyorlar. Çünkü aslında gidilen gelinen bir yer yok. Sadece bilinç değişikliği var. Bir anneden doğarak bilincin değişiyor dünya bilincine eviriliyor ve madde ile bağlantıya geçiyorsun, ölerek de bilincin değişiyor astral bilincine eviriliyorsun ve madde enerjisinden azat olup, astral boyutların maddesel ortamlarıyla bağlantıya geçiyorsun. Boyut değiştirmeye ve bilincin değişmesine biz doğum ve ölüm diyoruz. İşte bu bilinç değişimlerinde bizi ayakta ve hayatta tutacak tek şey maneviyatımız. Maneviyatı gelişmiş, kendini bilen biri her iki dünyada ve tüm boyutlarda da hayat bulacaktır. Kendini bilen kişi ancak görünen ve görünmeyen her şeyin hakikatine erişebilir. İnsanın en büyük amacı dünya işlerini hal yoluna koyarken, kendini tanıma ve kendi ile ilgili maneviyatını da güçlendirmesi olmalıdır.
İnsan nasıl uyanabilir? Bu yolda neler yapmalı ve bunu nasıl fark edebilir? Sonrasında da görev edinip çevresindekileri de uyandırmaya çalışması doğru mudur?
Uyanış ve uyan kelimeleri şu sıralar dilimize epeyce yerleşen, anlamını hala tam olarak anlayamadığımız bir kavram. Uyanış ve uyanma kelimelerinin altını tam dolduramadığımız için, neden uyanacağımızı, neyden uyanacağımızı, uyuyor muyuz ki uyanacağız gibi sorularla muhatap olmaktayız. Uyanma nedir derseniz: Batıda Aydınlanma olarak geçen enlightened kelimesi ve doğu dinlerinde ve doğu mistisizminde şuurlanma ve idrak etme olarak nitelendirilen derin kavramların, Anadolu’da uyanma olarak nitelendirilmesi. Uyanma kavramının senin zihninde tam yerine oturması için iki şeyi bilmen gerekiyor. Hakikat ve gerçek arasındaki fark ve benzerlik. Gerçek nedir. Her şey gerçektir. Yaşam gerçek, sen gerçeksin, yemek gerçek, ağaç gerçek. Yani kâinatımız gerçeklikler üzerine kurulu. Olasılıklar mümkünatlar âlemi olarak gerçeklik evrenindeyiz. Gerçek olasıdır, değişkendir, değişebilir. Bugün senin gerçeğin yarın gerçeğin olmayabilir. Gerçek mümkündür, izafidir, herkese göre değişebilir. Benim gerçeğim yaradanın varlığı üzerinedir ancak başka bir kişinin gerçeği doğanın gücü üzerinedir. Yani insan sayısı kadar gerçek var. Ve bu insan sayısı kadar olan gerçekler her an değişmekte yenileri eklenmekte. Böylece ortaya milyarlarca gerçek çıkabilir. O halde hakikat nedir. Çok derin bir konudur hakikat. Hakikat özdür somdur, olasılık kabul etmez değişmez değişken değildir. Tüm dünya insanlığı için evrenimizin değişmeyen birkaç hakikati var, doğum ölüm ve nefes. Tüm var olanlar nefes alır, doğar ve ölür. Bu hakikattir. Bunun dışında başka hakikat yoktur. Değişmeyen öz bilgi hakikattir. O halde şöyle düşünelim. Sen gerçeklikler evreninde sadece birkaç hakikatle karşılaşmış bir kişisin. Bir şeyi idrak ettiğin an şuurlanırsın ve bir gerçeklikte uyanmış olursun. Bir gerçeklikten uyanmak anlamı budur. Ama önünde milyarlarca gerçeklik var. O halde her adımı yavaş yavaş yürüyorsun. Aceleye de gerek yok. Batı ilminde spiritüel aydınlanma kavramının daha derin bir anlamı var. Çok daha fazla gerçeklikte uyanmak demek. İlmi bilgiyi özümsemek demek. Senin birçok konuda uyanmış olman spiritüel aydınlanmaya doğru ilerlediğin anlamına gelir. Uyanışın ve farkındalığın beşer üstü beşeri boyutu cahillik ötesi bir üst cahillik ve acemilik boyutu mevcut. Eğer ki, uyanan ve farkındalığı artan insan bunu doğru ve dosdoğru kullanamazsa teşevvüş yasayıp extra bir psikolojik buhrana düşebilir. Uyandırmak ve farkındalığı arttırmak erdemli bir görev lakin bunun kontrollü ve dengeli yolunu da ifade etmek ve aktarmak mesuliyeti mevcut. Bu olmazsa arada kalmış bir uyanan farkındalığı artan lakin ne yapacağını bilmeyen bir insanlık ortaya çıkacak. Doğru davranışların dosdoğru olması şart. Bu yüzden uyanan kişi diğerlerini ancak uyarabilir. Söyle ve kenara çekil prensibinde olması daha uygun.