YAĞMUR TANYILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...

“Ağustos Böceği” ve “4 Zümrüdüanka” kitaplarının yazarı EMRULLAH ÖZKAN ile bir araya geldik ve kitaplarından konuştuk. Bana sorarsanız Ağustos Böceği’ni mutlaka okumalısınız. Ağustos Böceği’ni kendisine sorduğumda şöyle söylüyor yazar Emrullah Özkan; “Kitaplarımda daha çok iyi şeyler var. Mustafa Kemaller var. Son röportajında sorulan mutlu musunuz sorusana ‘Evet mutluyum çünkü başardım’ demesi var. Ancak başarıncaya kadar çektikleri acılar da var.  Eserlerimde insana dair her şey var.”

 

 Hoş geldiniz Emrulah Bey, nasılsınız? Öncelikle sizi tanımak isteriz.

Adım Emrullah ÖZKAN, Karaman doğumluyum. Okumaya çok önem veren bir anne ve babanın altı çocuğundan biriyim. Süleyman Demirel Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunuyum. Zaten altı kardeşin dört tanesi Kamu Yönetimi mezunu. İskenderun Gümrük Müdürlüğünde Gümrük Muhafaza Memuru olarak çalışıyorum. Atatürk’ün babası da Gümrük Muhafaza Memuruydu. Kolay para sevdalısı ve otorite düşmanı Rum çeteleri yüzünden çok da sıkıntılar çekmiş memurluktan istifa etmek zorunda kalmış biridir. Mesleğimiz oldukça zor olsa da ülkemizin gelir kaleminde katkımız ve güvenlik açısından stratejik önemimiz sebebiyle severek yaptığım bir meslek. Yakın zamanda Hatay Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğündeki arkadaşlarımız transit işlem gören bir konteynerde 1 ton 197 kilogram ve yaklaşık 500 milyon lira değerinde captagon cinsi uyuşturucu hap yakaladılar. Tabii bu yakalamalar çok fazla gündem olmamaktadır.

Yazmaya nasıl başladınız? Sizi teşvik eden biri olmuş muydu?

Yazmaya çok geç başladım. Kitap çıkarmam konusunda beni teşvik eden kimse de olmadı. Aslında neden kitap yazdığımı açıklamak istiyorum. Er Ryan’ı Kurtarmak filmini çoğumuz seyretmiştir. Filmde kadın dört oğlunu İkinci Dünya savaşına gönderiyor. Üç oğlu bu savaşta ölüyor. Kadının en büyük isteği hayatta kalan tek oğluna kavuşmak. Başkandan yardım istiyor. ABD Başkanı bu annenin oğluna kavuşturulması için emir verir. Oluşturulan askeri birlik, bu askeri, düşman hatlarının içinden kurtarmaya çalışır. Bu mücadele sürecinde birlikteki askerlerin çoğu ölür. En son birliğin komutanı yaralanır. Ancak Er James Ryan’a ulaşır. Onu kurtarmayı başarır. Son nefesini verirken ona der ki: Seni kurtarmak için çok fedakârlık yaptık, buna değecek yaşam sür! Hayatın hakkını ver James! Er James nasıl bir yaşam sürmeli ki hayatın hakkını verebilsin onun için yapılanlara değsin. Er James Ryan’ın iyi bir ailesi olması, iyi bir işi olması ya da inandığı dinin gerekleri yapması yeterli midir? Hayatın hakkını verebilmesi için. Bu düşünce beni sıradan fakat meşgul hayatımda hayatın hakkını verebilmek için bir kıvılcım oluşturdu ve Thoreau’nun dediği gibi “Meşgul olman yetmez…Karıncalar da meşgul…Mesele şu; Neyle meşgulsün?” dedim. Hayatımın iyi bir amacı olması için kitap yazmaya başladım.

Ağustos Böceği nasıl çıktı ortaya? Neler anlattınız?

Ağustos böceği farkındalık oluşturmak isteyen bir eser. Masal ya da hikâye kitabı değil. Tamamen gerçek hayatlar ve o yaşanmışlıklardan çıkardığım dersler ve okuyuculara vermek istediğim mesajlardan oluşan bir kitap. Kitabın adı hakkında çok sorular alıyorum.  Kitabın adını Ağustos Böceği koymamın sebebi şudur. Ağustos böceğini çoğumuz tembel bir böcek olarak biliriz. La Fontaine Masallarında karınca tüm yaz çalışıp yiyecek biriktirirken ağustos böceği saz çalıp şarkı söylemiş. Kışın da karıncaya muhtaç olmuştur. Karınca da yazın tembellik yapan ağustos böceğine gerekli dersi vermiştir. Aslında Ağustos böcekleri toprak altında türüne göre 4-12 yıl arasında yaşadıktan sonra yeryüzüne çıkabiliyorlar. Yeryüzüne çıktıktan sonra 4 hafta gibi kısa bir ömre sahiptirler. Kışın yaşamayacakları için yiyecek biriktirme endişeleri de olmaz. 4 haftalık ömürlerinde ve yeraltında kaldıkları süre içerisinde çok zorlu bir hayat mücadeleleri vardır. Ağustos böceğinin gerçek hikâyesini öğrenince bu sevimli, masum böceklere ne kadar haksızlık yapıldığını düşünmüşsünüzdür. Aslında yanlış anlaşılan, yanlış anlatılan sadece ağustos böcekleri mi? Baktığımızda Mustafa Kemal Atatürk, Mevlânâ ve tarihe yön vermiş binlerce kişi hâlâ yanlış anlatılmıyor mu? Ya da yanlış anlaşılmalara, yanlış anlatımlara maruz kalmayan var mıdır? Ölümünden asırlar geçmesine rağmen Mevlânâ Müzesine, binlerce yabancı turist gelmesine rağmen sosyal medyada Mevlânâ hakkında asılsız bir sürü eleştiriler ve iftiralar var.  Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Atatürk bile onca yaptığı güzel şeylere rağmen eleştiriler almakta. Ben bu olumsuz eleştirilerin sebebini de kitabımda yazdım. Onlardan bazıları şunlardır. Mevlânâ’nın asırlar öncesi dediği gibi, “Senin dünyaya bakan penceren kirli ise benim çiçeklerim sana çamur görünür.” sözüyle açıklanabilir. Atilla İlhan, “Ağacı seyreden ormanı göremez,” der. Aslında bir ağaca çok yaklaşmak hem o ağacı hem de ormanı görmeye engel olur. Bir insana, bir gruba veya bir ideolojiye çok fazla bağlanmak gerçekleri görmemizi engelleyebilir. Kişi, çünkü dünyayı gözünün gördüğü dar alandan ibaret zanneder. Bu küçük, dar dünyasına uymayan insanları eleştirebilir. Kişinin dünyaya bakış açısı kâr ve zarar üzerine kurulu da olabilir. Bunla ilgili Jimm M. Pover’ın bir örneği vardır. “Karıncaya göre aslan, kaplan ve çıngıraklı yılan şefkatli ve iyi huylu hayvandır. Ördekler ve kazlar ise yırtıcı hayvanlardır. Her şey sizin görüşünüze bağlıdır,” der. Atatürk’ün en çok eleştirilmesinin sebebi de yaptıklarının bazı kesimlerin menfaat dünyalarına zarar veriyor olmasıdır. Kalıplaşmış düşüncelerimiz dünyayı algılamamızı sınırlıyor olabilir. Nasrettin Hoca, bir gün yolda bulduğu yaralı bir leyleği evine götürmüş. Hayatında hiç leylek görmediği için kuşun tipini yadırgamış. Önce gagasını kesmiş, yine beğenmemiş. Bacaklarını da kesmiş, yine olmamış. Kanatlarını da kestikten sonra, “Hah,” demiş, “Şimdi kuşa benzedin.” Ben kitabı Fransız yazar Paul Eluard’ın, “Dünya mavidir, tıpkı bir portakal gibi,” dizesi gibi kalıplaşmış kısıtlamaların olmadığı, Hacı Bektaş Veli’nin, “Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler iyidir.” sözünün dayandığı geniş bir bakış açısıyla yazdım. Bundan dolayı birbirinden farklı insanların olduğu bir kitap ortaya çıktı. Bu kişilerin önce hayatlarından bilgi verdim. Anlattığım kişilerin yaşamından bir kesitten yola çıkarak özgüven, adalet, aşk gibi temel konularda yazdım. Örneğin Sokrates’in haksız olarak idam edilmesinden adalet konusunu açıkladım. Eserlerimde kendimde, çevremde ve ait olduğum dünyada olan eksiklikleri yazıyorum. Liyakat, Adalet, Dostluk vb. Örneğin Mozart tarihin en büyük sanatçılarından biri. Yaşarken arkadaşlarına çok borçlanıyor. Öldüğü gün arkadaşları Mozart’ın tüm eşyalarını satıyorlar. Verdikleri borcun tamamı olmasa da belli bir kısmını alabiliyorlar. Cenazesinde kimse yok. Ve toplu mezara gömülüyor. Tarihin en büyük değerlerinden birinin kendine ait bir mezarı bile yok. Kitaplarımda daha çok iyi şeyler var tabii ki. Mustafa Kemaller var. Son röportajında sorulan mutlu musunuz sorusana “Evet mutluyum çünkü başardım” demesi var. Ancak başarıncaya kadar çektikleri acılar da var.  Eserlerimde insana dair her şey var.

Peki, “4 Zümrüdüanka”?

Zümrüdüanka… Birçok edebiyatta yer almış, mitolojik bir kuş türü. Kaf dağında yaşayan kendi küllerinden yeniden doğan ve tüm kuş türlerinin adeta padişahıdır. Mantıku’t -Tayr gibi birçok eserde söz edilen olaya gelecek olursak: Her çeşitten kuş, kendilerini kurtaracak olan Zümrüdüanka’yı bulmak için yola çıkarlar. Her vadide birer birer azalır kuşlar ve geriye tek bir kuş kalır. Kaf dağına vardığında Zümrüdüanka’yı bulamayan bu kuş, asıl Zümrüdüanka’nın kendisi olduğunu anlar. Kitapta Metehan, Tolstoy, Dostoyevski, Nietzsche’nin hayatları ve bu hayatlardan yola çıkarak Liderlik-Yöneticilik, Yoksulluk gibi konular hakkında incelemeler var. Asya Hun Devletine en parlak çağını yaşatan ve “Benden eğerimi isteyin vereyim, çadırımı isteyin vereyim, atımı isteyin vereyim fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin vermem, veremem.” diyen Metehan’ın devlet yönetimindeki gücü, kararlığı, idealist yapısı, evliliği, vatan ve millet aşkı, kurduğu askeri sistemin detayları var. Liderlik- Yöneticilik bölümünde Metehan’ın yanında Timur, M. Kemal Atatürk gibi Türk büyüklerindeki liderlik sırları var. Kitaptan birlik ve beraberliğin önemini göstermek için şu alıntıyı yapıyorum. Timur gençliğinde kendisine bağlı küçük bir gruba liderlik yapar. O dönem çok yaygın olan yakın köylere saldırılar yaparak güç elde etmeye çalışır. Bir gün yine küçük bir köye saldırmış fakat köy neredeyse çocuk, kadın, genç ve yaşlı tüm köy karşılık vermiş. Timur ve grubu canlarını zor kurtarmışlar. Timur, o gün kendisinden daha güçsüz olan köyden bir ders çıkarmış. Bir yere saldırmadan önce gece iki adamını oraya gönderiyormuş. Adamları köyde çok büyük fırınlar olup olmadığına bakıyorlarmış. Eğer köyde çok büyük fırın varsa o köy ekmeklerini aynı yerde yaptıkları için aralarında iyi bir bağ olduğunun göstergesiymiş. Her evde ayrı ayrı küçük fırın varsa o köyün bireyleri arasında sevgi bağı olmadığını gösteriyormuş. Birbirlerine sevgiyle bağlı küçük bir köye saldırı düzenlemektense, güçlü ve kalabalık olan ama aralarında sevginin az olduğu yerlere saldırmak daha mantıklı olacağı sonucuna varmış. Timur bir yere sefer düzenlemişse o ülkede kesinlikle sevgi bağında kopukluklar vardır. Yıldırım Ankara Savaşı’nda Beyazı da bağlı gözüken çoğu birlik, Timur’un tarafına geçmişti. Yıllar önce bilgi toplasın diye gönderdiği ajanlar bu birliğin zayıflığını Timur’a rapor etmişlerdi. Bir ülke için en kötü şey içsel ayrılıklardır.

Yeni kitaplar gelecek mi? Şu an bir çalışmanız var mı bunun için?

Evet var. 2024 yılı şubat ayı gibi çıkacak. Mutluluk, iç huzur ve hayatın amacı konuları ağırlıkta olan bir kitap. Çok büyük emek vererek, tüm olumsuz şartlara rağmen çok büyük bir eser olduğuna tüm kalbimle inanıyorum. Ayrıca Türk Liderlerini anlatan bir kitabımı 2024 yılının sonuna doğru ücretsiz paylaşmayı düşünüyorum.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

2024 yılında kişisel çıkarlardan daha çok ülke çıkarlarının gözetildiği ÖNCE VATAN düşüncesinin hâkim olmasını diliyorum Ağustos böceğinin gerçek hikâyesinden yola çıkarak önyargılardan ve yanlış kanılardan uzak durulmasını, son olarak iradesine hâkim olan, körü körüne bağlanmayan, düşünen kendini geliştiren, kendine inanan, yalnız olmayı tercih etmeyerek birlikte hareket edilmesi gerektiğini bilen dedikodu yapmayan ve egosu ve kibrini yenen herkes Zümrüdüanka’dır. Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır.