Bugün, halk müziğinin genç temsilcilerinden Diren İnaç ile birlikteyiz. O, halk müziğinin son dönemde yetiştirdiği belki de en yetenekli isimlerinden! Onu dinlediğinizde dört dilin büyüsüne kapılıyor ve kendinizi müziğin varlığına bırakıp arkanıza yaslanırken buluyorsunuz. Bunu nasıl başarıyor bilmem ama İnaç, halk müziğine farklı bir yorum katarken, müziğinin sırrını bu coğrafyadan aldığını bize kanıtlıyor. Ermenice, Kürtçe, Türkçe ve Zazaca dillerinde birçok eseri olan sanatçı bugün konuğumdu ve ona merak ettiğim her şeyi sordum. Şimdi onu, ondan dinliyoruz.

Diren İnaç kimdir? Kendini nasıl tanımlar?

Diren, hala kendisini tanımaya devam eden, kendisine yürüyeceği yollar arayan, bir şekilde kendisini büyütmeye ve geliştirmeye çalışan birisi diyebiliriz.

Hikâyen nasıl başladı? Çünkü müzik eğitimine geç sayılabilecek bir yaşta başladın ama yeteneğinin farkında olacak olmalısın ki; müziğe yöneldin. Peki ya öncesi? Bu isteğini, bu yeteneğini nasıl fark ettin?

Hikâyem; köklerimi öğrenmem, anlamam, hissetmem ve bunu zihnimde oturtmamla başladı. Alevi ve Kürt bir aileden geliyor oluşum da bu iki kültürün üzerimde etkisini hissettirmeye başlamama ön ayak oldu. Zengin bir kültürün içerisinde büyüdüm ve müziğin tam içinde olmam beni buna itti. Mutlu olduğumda da mutsuz olduğumda da hep türkü dinledim. Birçok yaşıtım ise o dönemin pop müziğini dinleyip, bunlarla ilgilendi. Kendimi düşündüğümde ise Sabahat Akkiraz, Muhlis Akarsu, Ruhi Su, Aynur Doğan, Metin Kemal Kahraman, Aram Tigran gibi isimlerle büyüdüm diyebilirim. Ortaokul döneminde korolar, bağlama ve solfej dersleri aldım ama tabii ki bunlar beni ileriye taşıyacak nitelikte değillerdi. Lisede çok yakın arkadaşım olan Emre Çelik ile birlikte bir grup kurduk.

Lafını bölsem de meraktan, tesadüfün dışında bir durumdu değil mi?

Elbette. Onunla, okul bünyesinde sahneye çıkmaya başladık. Bu süreçten sonra ise üniversite dönemiyle birlikte devam etti. İstanbul'da okuyor olmanın getirdiği avantajlarla beraber, Beşiktaş Müzik Merkezinde profesyonel şan eğitimi almaya başladım. Gülseven Medar ile beraber bu süreci konservatuara kadar taşıdık. Gülseven Medar ile ders aldığım andan itibaren bir projeye adım attık ve o projede ilk albümüm olan Xoriye’yi ortaya çıkardı.

Halk müziğine farklı bir yorum katıyorsun. Geleneksel olarak adlandırılan bir türde yeni yorumlar getiriyorsun. Bu açıdan bakacak olursak, yapmak istediğin şey nedir? Bunu nasıl açıklarsın?

Yaptığım şeyin müzikal olarak matematik olarak ne olduğunu söyleyemem, çünkü içimden gelen, hissettiğim ve yapmaya çalıştığım şeyi yapıyorum. Genç olmam, benim jenerasyonumun bu topraklara ve bu toprakların seslerine daha az ilgisinin olması ya da görmezden görmesi başlıca bir kültür sorunu olarak düşünürüm. Yapmak istediğim şey; bu topraklarda yaşayan halkların duygularını hislerini biraz da olsa güncelde tutmaktır.

Ermenice, Kürtçe, Türkçe ve Zazaca eserlerin var. Böylesine geniş bir yelpazeye sahip olmanın altında ne yatıyor?

Aile mi, yoksa coğrafyamızın beraberinde getirdiklerimi dersin, işte onun cevabını bulmak gerek. Sorunun cevabı olarak, elbette hem aile hem de coğrafyamızın beraberinde getirdikleri diyebiliriz. Fakat ana dilimiz Zazaca ancak kardeş Kürtçe ve kardeş Ermenice dilleri coğrafyamızda var. Var olmaya da devam ediyor. Ne yazık ki birçoğu yok olmakla, unutulmakla karşı karşıya ama bu dillerin yaşadığı çokça acı var. Ermenicenin Gomidas Vartabed’ı, Kürtçenin Aram Tigran’ı, Zazacanın Silo Qiz’ı var ve birçoğu hem edebi hem de müzikal anlamda kendi dillerinde coğrafyasının dillerinde yani genel anlamıyla eşsiz eserlere imza atmışlardır. Bunları üretirken birçok acı ayrımcılık ve yok sayılmayı omuzlarında taşıyarak bunları yapmışlar.

Halk müziği sanatçısı olmak zor mu? Çünkü kendine has bir tarz ve icrası son derece zor bir tür. Bu konuda düşüncelerin nelerdir?

Bu sorunun cevabı o kadar geniş ki; kendimce özetlemeye çalışayım bir ülkenin kültür yönetimi politikası olması ve bu politikanın ülkenin bu toprakların demografik yapısına göre korunması yani her inançtan her kimlikten ve her dilden ve bunun geliştirilmesi yönünde olmalı. Ancak bu olmadığı için ya da varsa geliştirilmediği için halk müziği ve halk müziği sanatçısı olmak zor ki ben kendime sanatçı demiyorum kendi alanımda bir yorumcuyum.

Halk müziği için genç bir müzisyen olduğunu düşünüyor musun? Çünkü bu türün temsilcisi olan müzisyenlere baktığımızda sen onlardan ayrışıyorsun. Bu da seni farklı kılıyor. Sen bu açıdan baktığında bu müziğin genç bir temsilcisi olarak nasıl yorumlarsın?

Temsilci demek ya da öncü demek çok doğru bir tanım değil, çünkü bu alanın gerçekten öncüleri var ve bu insanlar ömürlerini buna adadılar. Sadece halk müziği söylediğin için bana “Yaşlı mısın ne alaka, tipine bak, pop müzisyeni gibisin ama türkü söylüyorsun” diyen çok var ama bilmedikleri şey halk şarkılarının öğretisi olduğudur. Öyleyse, genç olduğumu düşünmüyorum çünkü kendimi bildim bileli Türk Halk Müziği ve klam dinliyorum.

Yakın zamanda “Toprak” adlı albümün yayınlandı. Diskografini incelediğimizde ise üretken bir isim olduğunu görüyoruz. Albüme dair neler söylemek istersin?

“Toprak” albümü herkesin bildiği, aşina olduğu eserlerden oluşuyor. Yalnızca aranjörümün ve benim bakış açımdan, duygularımdan değil, albüme emek veren herkesin kendinden kattıklarını dinleyeceksiniz. Genel yayın yönetmeni Doğu Ekin ve aslında burada böyle dediğimde de garibime gidiyor, çünkü gerçekten yakın bir dostluğumuz var. Kendisi benim yolculuğuma arkadaşlık etti, yanımda durdu. “Toprak” albümü bu minvalde yereldeki ezgileri kendi formundan çıkmadan çeşitli enstrümanlar ve pentatonik diziliminde oluştu. Üç telli oğur sazı, perdesiz gitar gibi yeni düzenlemeler yaptık. O nedenle bu albüm benim için kıymetlidir. Çok büyük bir emek ve aslında şöyle söyleyebilirim ki; yan yana olma durumu var. İzmir, İstanbul ve Londra ekseninde geçen bir albüm oldu. Kemanlarda çok sevdiğim, hayran olduğum Kardeş Türküler’den tanıdığım Metehan Dada var. Zurnada belki hepimizin biraz grubunda, biraz sahnede izleyip tanıdığımız isimlerden olan Erdi Arslan var. Bağlama, lavta, dört telli elektro, şelpe ve perküsyonda yine Kardeş Türküler’den de sıkça bildiğimiz Orçun Yıldırım’ın imzası bulunuyor. Bas gitar ve mastering kısmında ise Levent Canen, akustik gitarda Sinan Güngör hocam, yaylılarda Serdar Baba, piyanoda Özgün Düzgün var. Yine miks-mastering de Özgün Düzgün’ün imzası var. Bu albümde gerçekten de tam anlamıyla İstanbul, İzmir ve Londra ekseninde bu toprakların insanı müzisyeni yan yana geldi.

Senin için en özel çalışma hangisi oldu ve neden? 

Benim için “Horiye” albümüm 2015 yılında Kalan Müzik etiketiyle çıktı. Albümde çok güzel isimlerle çalıştık. Özellikle Ara Dinkjian ile çalışmak çok büyük bir mutluluktu diyebilirim. Eserlerin hepsi derlemeydi. Dersim bölgesine ait düğün ve cenaze şarkılarıydı. Bu tema Sezen Aksu'nun düğün ve cenaze albümünden etkilendiğiniz bir temaydı. Ermenice, Kürtçe ve Zazaca bir albümdü. Benim için o nedenle oldukça özeldi.

Müziğini nasıl tanımlarsın? Ne seni besliyor dersin?

Trend ya da popülarite yakalamak için yaptığım işler yok. Yani şöyle söyleyeyim; “Ser” adlı albümüm tamamen elektronik altyapılar ve canlı akustik enstrümanlar üzerine aranjesi yapılmış şarkılardan oluştu. O süreçte bunu deneyimlemek istedim ve bunun üzerine çalışmalar yürüttüm. “Ser” albümümün aranjörü Burak Keleş, elektronik müzik ve Türk Halk Müziğinin yan yana getirmeyi ustalıkla ve öğretmen edasıyla bana sağladı. Aynı zamanda titizlikle bu albümün miks-masteringini de yaptı.

Bugün bulunduğun noktada gelecek için varmak istediğin müzikal yolculuğun nasıl şekillenirse kendini tatmin olmuş hissedeceksin? Nirvanan var mı?

Bu işin nirvanası nedir gerçekten bilmiyorum ama sadece şunu söyleyebilirim daha çok kişiye ulaşmak dokunmak onlara bu coğrafyadaki halkların neler hissettiğini neler yaşadığını erdemini ve iyiliğini anlatmak benim varmak istediğim müzikal yolculuğun temelini oluşturacak.

Son olarak yaklaşan bir konser ya da duyurmak istediğin bir husus var mı? Seni yakından takip edenler için sormak istiyorum, yakın gelecekte onları ne bekliyor?  

Yakın zamanda bir konser turnesi ile takviminizi duyuracağız. Daha çok üretip daha çok yayınlayacağım.