FUNDA AKOSMAN'ın röportajı için tıklayınız...
Kevser Yeşiltaş ile çok değerli, hiç bir yerde bulamayacağınız derin konuları, onun muhteşem dili ile ruhumuza dokunacak bir yazı dizisi hazırladık. Şoke olmaya hazır olun, bana da nasip oldu aracı olmak. Çünkü uyanış zamanındayız.
“Öldürdüğün sensin. Ölen de sensin. Öldüren de. Bu anlayışa vardığımız anda her şey biter.”
Yani geçmiş gelecek şimdi, aynı anda ve hep birlikte mi yaşanıyor?
Biz hep birlikteyiz. Hep bir aradayız. Ayrı değiliz. Ayrı imiş gibi görülmeliydi. Böyle olmasaydı kimse işe gidemez, kimse evlenemez, hiçbir ağaç meyve veremez, hiçbir hayvan üreyemezdi. Kaotik düşünce tarzında her şey bir aradadır ve birliktedir. Kuantum Biliminin en büyük faydası bu oldu. Henüz hala anlayışlara tam yerleşemedi çünkü akıl ile ikna olmaya çalıştığımız için. Ruhumuz bu yüzden bir türlü huzur bulamıyor. Cinayetler devam ediyor. Katliamlar, savaşlar. Öldürdüğün sensin. Ölen de sensin. Öldüren de. Bu anlayışa vardığımız anda her şey biter. Zulüm uyguladığın da sensin, uygulayan da sensin. Bu anlayışa varıldığında zulüm biter. İşte artık Aynı Anda Doğuş ilminin kalplerde yer etmesi ve bu idrake ulaşmanın zamanı geldi. Şimdi insana gelelim. İnsan bu bilincin neresinde. Kendine ait zannettiği bir ruhu, bir aklı bir gönlü olduğunu düşünüyor. Oysa her biri ilahi bütünlükten beslenen kısmi bir oluşum. Ve beden maddeye karıştığında var olan tüm ince vibrasyonel enerjisel yapı da aslına dönüyor. Peki, bunca yaşanmışlık bunca anı, bunca deneyim ne oluyor. Çöp olmuyor. Her biri birleşik alanda kayıtlanıyor. Senin o birleşik alan denilen levhi mahfuzda kendine ait bir odacığın var. Orada ne ediyorsan kayıtlanıyor. Yapıp ettiklerin orada. İşte bu kısmi cevher sana ait. Senin ama gelişmeye açık. İşte o gelişim dilediği kadar bedeni aynı anda ayağa dikebilir. Madde buna izin veriyor. Yeter ki hakikatini öğrenme. İstediğin kadar sana zemin. Yayılan ve düzlenen bir dünya yani zemin. İşte madde ortamı madde platformları sonsuz ve sınırsız bir özgürlük alanı. Aman yeter ki hakikatini öğrenme ve bilme. Bunu sana vermez. Eşyanın hakikati yani maddenin hakikati sadece Ama boyutundaki Mutlak olana ait. Onun dışında kimse bilemez. Eşyanın hakikatini hiçbir varlık öğrenemiyor. İşte bu bir cazibe. Cezbi alemdir. Bu bir aşktır. Tekrar tekrar maddeye doğru çekilim yaratır. İşte sen de o cazibeye kapılıp geliyorsun. Sonsuz kere sonsuz bedeni aynı anda ayağa dikebiliyor maddenin hakikatini öğrenme arzusu ile. Eşyanın hakikatine en yakın bilgi şudur ben sana bunun batıni sırrını verebilirim. Evrende her zerre, haberleşir. Ve bu haberleşmeden Velâyet makamının haberi vardır. Haberleşme, Hakkın emirlerinin her tabakada inmesi ve yerine getirilmesidir. Buna eşya ilminin hakikati denir. Peki, burada günah sevap ilişkisi, ahiret cennet cehennem ilişkisi nerede. Bu çok hassas bir konu. Bahsettiğin kavramlar aslında birer durak. İstersen bin yıl kadar orada kal istersen bir an. Ama cennet cehennem ahiret günah sevap hepsi birer durak. Varlığın zaman geçirdiği, bilgisini hazmettiği öğrendiklerini sentezlediği duraklar. Yapıp ettiklerin ile baş başasın. Kısmi olan ruhun vicdani boyutla baş başa. Kainatta madde kanunlarında tahakküm yok. Bir varlığın diğerine hükmü yok. Yasak. Ama insan bunu çiğniyor. İhtiyacı olanın dışında daha fazla şeye sahip olma peşinde olursa bu kuralı bu kanunu ihlal ediyor. İşte ne oluyor günah. Sonra kısmi ruhu vicdani ile hesaplaşıyor ve yeniden kanunlara uygun bir yaşam için tekrar bedenleri ayağa dikebiliyor. Hesaplaştığı yer neresi ahiret denilen durak. Orada sorumlu olduklarının hesabını ağır bir şekilde veriyorsa bu cehennem durağı, maddeye uyumlu olarak yaşamlar sürmüş ise cennet boyutunda bir durakta bir vakit geçirebiliyor. Bu bilgiler çok üst boyuttan. Dinler üstü. Elbette ki bir dine tabiyiz. İnancımız tam. Ancak bu bilgileri de zihninde bir hamule etmene izin var. Düşünce sonsuz boyutlar içeren bir yapı. Eğer hep aynı şeyler üzerinde durursa yorulur ve yıpranır. Yenilik gerekir. Tazelenme gerekir. Ki düşünce bedenin olan ruhunun zenginliğinden ilham alabilsin.
Aynı Anda Doğuş bilgisinin, Reenkarnasyon ve Tekrardoğuş ile farkları nelerdir?
Sen yaratımı nasıl düşünüyorsun. Hiç düşündün mü? Ruhun madde ile olan ilişkisi, ruhun madde olan ilahi birlikteliği, alemlerdeki hareketliliği sağlıyor. Bu da Yaradan’ın en büyük mucizesi. Madde ilahi bir boyut. Ruh da ilahi bir boyut her ikisi de Kün emrini veren Ona eşit miktarda uzaklıkta. Ruhun sınırsızlığı ve ölümsüzlüğü, maddenin geçiciliği ve illüzyonu ve faniliği bu yaratımı sonsuzlaştırıyor. Sonsuz sayıda obje varlık yoktan vara geliyor ve yine aslına geri dönüyor. İşte bu tekrardoğuşun bir bilinç üzerine olduğu tekrar bedenlenmenin bir şuur üzerine olduğunun ispatı. Şunu anlatmak istiyorum sana, tekrardoğuş farklı bedenlerde farklı hayatlar yaşamak değil, ruhun o bedenden bu bedene konması değil, bugün taşa bedenlendim yarın kedide hayat bulacağım yarın insan olarak geleceğim zenginliği deneyimleyip ölüp tekrar fakirliği deneyimleyeceğim bu çok basit ve beşeri bir yaklaşım. Şimdi sana daha üst perdeden seslenmek. Bu işin çok alt seviyeleri olduğu gibi üst seviyeleri de var. O bedenden bu bedene gezinip durmak tekrar tekrar başka kimliklerde yeniden dünyaya gelmek bilgisi beşeri bir bilgi kafa karıştırıyor. Birçok soru yaratıyor ve bir türlü gerçeğe ulaşamıyorsun. Bunun üst seviyesi daha üst seviyeleri var bunu anlatmaya çalışıyorum sana. Tekrardoğuş ne bir inanç, ne bir felsefe, ne bir doktrin ne de bir öğreti. Hep böyle aktarıldı kafalar karıştırıldı. Yanlış bilgiler zihinlere dolduruldu. Ben de sana naçizane diyorum ki tekrardoğuş yani yeniden doğuş bir bilinç. İlahi yüksek seviyeli bir bilinç. Ve kâinat yasalarında yani levhi mahfuz sınırları içerisinde, bu morfik düzende, birleşik alanda yeniden doğuş bir yasa. Bir kanun. Nasıl ki suyun kaldırma kuvveti var, dünyanın yer çekim kanunu var, yeniden doğuş da bir kanun. Keşke bunu böyle anlatsalardı da şimdi bunca cevapsız sorularla baş etmek zorunda kalmazdık. Yeniden doğuş sürekli bilincin şuurlanmaya doğru yol almasıdır. 80 yıllık bir dünya zaman diliminde bilincin ve şuurlanmanın mümkün olamayacağını artık biliyoruz. Dünya zaman dilimi dedim oysa dünya zaman dilimi dışında farklı zaman boyutları var. Hem sen bu dünyada bedenlenmiyor aynı anda binlerce planette farklı yaşamlarda hayat buluyor ve nefes alıyorsun. Şu an bunu hissetmeyebilirsin evet. Çünkü hayata konsantre olman mümkün olmaz. Yemek yapamaz, işe gidemez, beslenemez uyuyamaz hale gelirsin yani depresif olursun. Dünyaya tam bir konsantre halinde olman için perdeler olmalıydı. Ne vakit bilincin ilahi düzeye gelecek, o vakit tüm kâinatta olan bitenden haberin olacak. Yeniden doğuş bir hakikattir ve evrensel bir yasadır. Doğa sürekli kendini yeniler ve her ilkbaharda yeniden doğar. Kışın derin uykusundan uyanır ve yeniden hayata merhaba der. İşte tüm canlılar her derin uykudan uyandıklarında yeniden doğarlar. Sen de bir bilgiyi hazmettiğinde, bir bilginin ilmine vakıf olduğunda yeniden doğarsın. Yeniden nefes alırsın. İnsan her nefeste yeniden doğar. Yeniden doğuş aşk yolculuğu demektir. Yeniden doğuşun amacı asli vücuda yani hakk vücuduna erişebilmek. Bu yüzden nefs ölümü tadar. Tatmak burada bir şifredir. Yok olmak değil, tadını almak yani bilgisine vakıf olmak. Nefs ölümün bilgisine vakıf olur. Ne zamana kadar, ölümün bir hakikat olduğunu idrak edene kadar. İdrak ettiği anda nefs ölümsüzleşir ve asli vücuda bağlanır. Burada açıklamam gereken bir konu var ki, nefs beden ile vücut tamamen farklıdır. Beşer, bedene sahiptir yani nefse. Ruh bedene can verdiğinde madde kanunları gereği nefs oluşur. Çünkü nefs bedene güç kuvvet verir ancak cahildir. Eğitilmesi gerekir. Ruh bedeni projekte etmeye başladığında maddenin cazibesinden üreyen nefs devreye girer. Nefs insana emanet verilen bir cevherdir. Nefs beden içinde hapistir. Ancak ne vakit o beden içinde ölür yani terbiye edilir ve tekrar oradan çıkarılırsa yani yeniden doğarsa, ölümün sırrına beden içinde ulaşırsa, yani toprağa karışmadan ölümü beden içinde tadarsa, işte o zaman fani nefs beden ölümsüz vücut olur. Nefs vücut enerjisinin yani asli Vücudun kutsiyetine erişir. Ve nefs ehlileşir bilgeleşir ve artık ölümü tatmasına ihtiyaç kalmaz. Nefs beden içinde ölümü tadarsa toprağa karışmadan, o bedeni ölümsüzleştirir. O vakit fani nefs bedeni, ölümsüz vücut olur. Bu vücuda gelme ilmidir. İşte konun ilk başlarında bahsettiğim gibi, eşyanın hakikatine ulaşmış olunur. Bu vücuda gelme olayı, eşyanın ilmine ulaşma ve bilme, idrak etmedir. Senin nefsin cahil ve ehlileştirilmesi gerek, bunu yapmadığın zaman ölümü tatmak için toprağa karışacak bir vakit sonra. Yani ölüm hadisesi. Ömrün son bulması. Ancak bu olmayabilir. Sen nefsini ehlileştirdiğinde, toprağa karışmadan ölme halini idrak edecek ve ölümü tadıcılardan olmayacak. Fani yani ölümlü nefs bedenin artık toprağa karışmayacak. Ölümlü nefs bedenin ölümü bedende iken henüz yaşarken tadacak demektir bu. Bu bir ilimdir. Bu ilmi yaşamak için insanlar bütün ömürlerini harcadılar ve mümkün de oldu. Ehlileşen nefs beden asli vücuda dönüşecek ve ölümsüzleşecek. Ölümü tatmanın idrakini bilmiş olacak. Bilme boyutu. Buna örnek olarak Kur’an-ı Kerim’de daima abdu olan yani genç olan, toplumda hızır olarak isimlendirilen bir örnek insan modeli vardır. Aynı Anda Doğuş ilmini ancak yüreğinle tefekkür ederek, derin düşünerek idrak edebilirsin. Unutma ki yasakları koyan sensin. Yaradan sana yasak koymadı o sadece deneyim sahaları açtı. Sana yol gösterdi. Ama seni zorlamadı. Sen seçtin ve yürüdün. Yapıp ettiğin her şeyden de nefsin sorumlu. Ruhun ise sonsuzluğa doğru aşk ile yürür. Sen de ruhun gücünden güç alırsın.