Aykut Karlı: Yazmanın en zor yanı, bizim aklımızdan geçirerek kaleme aldıklarımızı, başkalarının okuyarak anlamasını beklemektir
Aykut Karlı: Yazmanın en zor yanı, bizim aklımızdan geçirerek kaleme aldıklarımızı, başkalarının okuyarak anlamasını beklemektir
RÖPORTAJ: YUDUM MİNGAN
Merhaba Aykut Bey, nasılsınız? Öncelikle sizi kısaca sizden dinleyebilir miyiz?
• Teşekkür ederim, çok iyiyim. Hayatımın ilk yirmi yılında dünyayı tanımaya çalışan, sonraki yirmi yılda dünyanın beni tanıması, son on yılda ise kendimi tanımayla geçen bir süreçteyim. Araştırma ve öğrenmenin tam içinde olan ve bunları da çevremdeki insanlarla paylaştığımda mutlu olan bir bireyim.
Aykut Bey, müziğe ilginiz neredeyse ilkokul yıllarına dayanıyor. Hatta o yıllarda konser verdiğinizden söz etmiştiniz. Müziğe olan ilginizi babanız Sayın Ali Karlı beslemiş oldu diyebilir miyiz?
• Bu kesinlikle doğru. Çünkü o dönemde dikkatimi dağıtacak sosyal medya yoktu. Televizyon ise belli zamanlarda seyredilirdi. Babamın saz çalması bizim başka bir sosyal aktivitemizdi. Yıllar sonra popüler olan türküleri neredeyse kırk yıl öncesinde ondan dinlemişim. Şimdi ne kadar şanslı olduğumu daha iyi anlıyorum.
Aykut Bey şair olan babanızın kaleme aldığı “Kurşun Kalem” adlı kitaptan bestelenmiş şiirler var. Bu besteleri bekletme nedeniniz nedir?
• Bunun birkaç farklı sebebi var. Birincisi o zamanda besteleri yapmıştım ama hem bağlamaya hem de sesime bu kadar hâkim değildim. Ola ki bir sahne çalışması olursa kendimi yeterli hissetmiyordum. Çünkü stüdyo kayıtları profesyonel kişiler tarafından yapılıyor.
• İkincisi ise eserleri sanatçılara ulaştırmak gibi sığ bir fikre sahiptim, kendi gücümün farkında değildim.
• Fakat asıl önemli olan ise eserleri yeniden okumak için başka stüdyoya gittim ve kayıtlarımı orada bıraktım. Bir ay sonra gittiğimde ise müzik marketi ve stüdyo olan yere haciz gelmişti ve her şey alınıp götürülmüştü. Bu benim için yıkım olmuştu aslında. O zaman şunu söylemiştim. “ belki de daha erken, her şeyin bir zamanı var. Gün gelir yeniden yaparım.” Ve gerçekten zihnimde olgunlaşmasını bekledim.
Gençlere örnek olmak lazım diyerek 44 yaşında İstanbul Üniversitesi’nde ön lisansı bitirdiniz. Ve hali hazırda özel bir üniversite hastanesinde tıbbi görevinizi sürdürmektesiniz. Hassasiyetiniz için şahsım adına teşekkür ederim. Tüm bu sürecin sanata zaman değil de gönül ayırmanızın altında yatan asıl neden nedir?
• Eğer bir işi gerçekten gönlünüzü vererek yapmazsanız yavan kalır. Tuzu konmamış yemek gibi olur. Bizim yaştaki insanlar için en kıymetli şey zaman. Günümüzde insanlar zamanlarını sosyal medyada dolanarak harcıyorlar. Ben yapmıyor muyum? Elbette ben de yapıyorum. Ama zamanımı mantıklı kullanarak.
• Bir yandan iş hayatı, bir yandan müzik, bir yandan kitap, bir yandan diğer sosyal faaliyetler ve bir de okumak. Eğer insan isterse hepsine zaman ayırabilir.
• Eğer bir başarı elde etmek istiyorsanız hiçbir şey size engel olamaz. Yeter ki isteyin ve doğru kaynaktan beslenin.
Bağlamadaki ruh ikizim dediğiniz Sayın Erhan Koçkar ile özel sahne çalışmaları yapmaktasınız. Koroya katılma süreciniz olsun devamında ki çalışmalarınız olsun bunlardan söz etmenizi istesek neler söylersiniz?
• 2014 yılında Çekmeköy Belediyesi’nden bir mesaj geldi. Çekmeköy Türk Halk Müziği Korosu kurulacak, ilgilenen kişilerin şu saatte belirtilen yerde olması diye. Bu tam benim arzu ettiğim şeydi. İlk toplantıyı dün gibi hatırlarım. İlk defa gördüğüm ama içleri sevgi dolu insanlar ve Uğur KAYA hocamla gönül bağı kurduk. Bu sene dokuzuncu yılımız. O günlerden hala benim gibi devam eden arkadaşlarım var.
• Sayın Erkan KÖÇKAR Bey de ikinci senemizde katılmıştı. Onunla müziğe olan bakış açımız aynı düzlemde. İlk defa çalıştığımız bir eser bile olsa salile farkla birbirimizi yakalıyoruz. En önemli olan şey ise asla birbirimizin önüne geçmeye çalışmıyoruz. Güzel bir bütünlük sağlıyoruz.
Yeni Hayat 2015, Neandria 2016, Livorluk 2018, Misafir Öyküler 2020 adlı kitaplarınızın oldukça beğeni aldığını sık sık duyuyorum. Ancak sizden bu anlamda yazar olarak yorumlarınızı rica ediyorum.
• Bütün kitaplarda sade bir dil kullandım. Tek bir çizgi üzerinde durmamaya çalıştım. Her öyküde ya da her paragrafta farklı şeylerden etkilenen insanlara ulaşmaya çalıştım. Mümkün olduğu kadar kısa betimlemelerde bulundum ve okuyucuyu konudan uzaklaştırmamaya dikkat ettim.
• Benim yazarken zevk almam gerekiyordu ki okuyanda benim de aynı duyguları yaşasın. Yazarken ağlamışsam en azından onun da gözü nemlenmeliydi. Ben gülüyorsam onun da en azından tebessüm etmesini sağlamalıydım. Belki de işin sırrı burada.
Her yazar için kitapları farklıdır. Ancak sizce okuyucu hangi kitabınızda nelere rastlayacaktır. Ve sizde yeri ayrı olan hangisidir?
• Aralarında ayrım yapmak elbette zor ama ilk roman “ Yeni Hayat “ benim için bir tık önde galiba. Çünkü o kitapta kırk yılın birikimi var. YENİ HAYAT romanı macera, polisiye ve parapsikoloji içeriyor. Güncel bir roman. Ana karakter Özgür’ün etrafında şekillenen bir roman. Özelikle parapisikoloji ile ilgilenenlerin okumasını öneririm.
• NEANDRİA ise tarihsel bir kurgu romanı. Çanakkale’nin Ezine ilçesinin Yahya Çavuş köyünde bulunan yedi sütünler ve tarihi Nendria kentine yazılmış bir roman. Zamanın tarihsel yapısına bağlı kalınarak kurgulandı.
• LİVORLUK ise içerisinde 14 yaşanmış olayın öyküleştirilerek anlatıldığı bir anı öykü kitabı. Çocukluğum, meslek hayatım, sosyal etkinliklerde karşılaştığım olayların bir derlemesi diyebiliriz.
• MİSAFİR ÖYKÜLER ise adından da anlaşabildiği gibi bir şeylerin misafir edildiği bir kitap. Burada misafir edilenler ise dışarıdan beş tane yine LİVORLUK’taki gibi yaşanmış olaylar. Normalde bir insanın kurbağa ile portakal ile ne işi olabilir diyebilirsiniz. Ama burada sizler de o öykülerin bir parçası haline geliyorsunuz.
• Her iki öykü kitabı da bir Pazar günü kahvenizi içerken okuyabileceğiniz türden kitaplar.
Yazmasaydınız ya da eserleriniz tüm yayınevlerinden olumsuz dönüşler alsaydı ne yapardınız?
• Yine de vazgeçmezdim. Viktor Hugo’nun ilk yazdığı roman iş yapmaz diye geri çevrilmiş. Ve o yılmamış ve bir başyapıt ortaya çıkarmış. Hiçbir şey yapamasam dahi bir matbaa ile anlaşıp kitapları yine de çıkartır eşe dosta dağıtırdım.
Başkaları tarafından okunduğunuzu bilmek size nasıl hissettiriyor?
• Birincisi bilinirlilik sağlıyor. İnsan egosu olan varlıktır. Takdir edilmek kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlar.
Yazabildiğinizi ilk ne zaman ve nasıl fark ettiniz?
• Yazabildiğimi lise yıllarında fark ettim. Bunlar daha çok iki sayfalık kompozisyon şeklindeydi. Asıl konunun dışına çıkmazdım ama yine de yan konularla yazıyı beslemeyi severdim. Araştırma merakım o zamandan beri vardır. Öğrendiğim yeni bilgileri o yazını içerisine belli belirsiz serpiştirirdim.
Size ne söylenirse, ne yapılırsa ya da başınıza ne gelirse yazmayı bırakırdınız?
• Şimdiye kadar olumsuz bir eleştiri almadım sadece birkaç farklı düşünce önerisi aldım. Daha çok yazma tekniği değil de kendi bakış açılarına göre okumak istedikleri şekliyle önerilerdi. Bu nedenle yazmaya küseceğimi zannetmiyorum.
Okuyucu ile buluşmaya hazırlanan kitaplarınız var mı?
• Yeni bir projem var. Aslında yüzde yetmişi bitti sayılır. Bu da bir öykü kitabı.
• “ Misafir Öyküler II “ tahmin ediyorum yeni yılla birlikte okuyucusuyla buluşacak.
Sevdiğiniz, takip ettiğiniz ya da örnek aldığınız yazarlar ve ya şairler var mı?
• Bu konuda belirli bir isim yok. Çünkü her yazarın ya da şairin bütün eserleri aynı kalitede olmuyor. Daha çok dikkatimi o an çeken bir kitap ya da şiir benim için daha kıymetli.
Bundan sonraki hayalleriniz ve hedefleriniz neler?
• Mümkün olduğu kadar üretmeye devam etmek. Özellikle müzik alanında daha bilinir olmayı arzu ediyorum. Çünkü çıkardığım bu albümün çok önemli bir özelliği var. O da şu ki; bütün şiirler babam Ali Karlı’ya bütün besteler ise bana ait. Yanılmıyorsam bu kadar çok eser yazıp da oğlu tarafından bestelenen ve albüm haline getirilen başka bir çalışma yok.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
• Üretmek ve üretileni değerlendirmek toplumda kültürel seviyeyi artırır. O yüzden bizler iyi eserler üretmeli, tüketenler ise bu eserleri üretenlere sahip çıkmalıdır.