Verona Çıkmazı renkli, eğlenceli, müzikleriyle coşkulu aynı zamanda bir aşk hikâyesinin geçtiği renkli bir oyun olmuş. Oyunu izlerken şunu düşündüm; Verona Çıkmazı için bir Romeo &Juliet uyarlaması diyemeyiz, bu ana temadan ayrı da diyemeyiz. Oyunun nasıl bir dünyası var?
Esra Bağışgil: Oyun, Romeo & Juliet den uyarlanan bir hikaye, ama hikayede olmayan iki karakter var. Asıl amaç, Romeo & Juliet aşkına giden yolu anlatmak. Gerçek hikayede, Rosaline diye bir karakter var, ama ismini biliyoruz. Romeo’nun ilk aşık olduğu kişi. Ben hikayede şöyle bir çatışma yarattım; normalde Rosaline Romeo’ya aşık değil, bizim hikayede ya aşık olsaydı? Onu görüyoruz. Kendini bu hikayeyi anlatmaya adamış ve başrol olmaya çalışan bir anlatıcı var. Kendi hikayesine çelme takmaya çalışan bir karaktere hayat veriyor. Romeo ve Juliet’in nasıl aşk yaşadıklarını anlatan bir oyun oldu. Aslında anlatıcının görevi basit bir şekilde oyunu anlatmak, ama o kadar figüran dediği kıza takıyor, işler kendiliğinden yoldan çıkıyor.
Adem Yılmaz: Bana göre çok oyuncaklı bir dünya oluştu. Esra’nın yarattığı oyunda anlatıcı ve Rosaline’yi ekleyerek, oyuna bambaşka bir hava katıyor. Zaten oyunun adı Verona Çıkmazı, büyük çatışmalarla, komedi ortaya çıkıyor. Anlatıcı, her şeyin birbirine dolandığı bu hikayede yoldan çıkanları toplamaya çalışıyor, ama her şey daha karmaşık bir hal alıyor. Vodvil de diyemem, ama inanılmaz bir eylem komedisi görüyoruz.
Ozan Varol: Ben Romeo & Juliet hikayesini çok sıkıcı bulurum. Bizim oyuna bakınca biz o dramın atındaki komediyi göstermiş olduk. Ben oynarken çok keyif alıyorum. Romeo’nun bilindik tiradını izlerken çok sıkılırdım. Seyirciler biraz kıkırdamaya başlayınca, hikayeyi böyle yansıtarak çok doğru bir karar verdiğimizi anlıyoruz.
Bu hikayenin içinde en çok güldüren, oyunu diğer oyunlardan ayıran, yeteneğiyle de kendini ayakta alkışlatan anlatıcı; Adem... Hem hikayenin içinde olmak hem de dış bir göz olarak bu kadar güldürmeyi nasıl başarıyorsun?
Adem Yılmaz: Oyunun yazım dili buna çok izin veriyor. Esra bu konuda çok başarılı bir iş çıkardı. Onunla birlikte oyun arkadaşlarımın enerjisi, bana o oyun alanını açmaları, seyirciyle de buluşunca ben sahnede tüy gibi süzülüyorum.
Hikayenin hem yazarı hem yönetmeni hem Julieti Esra... Yazarken bu hikâyede seni heyecanlandıran, oynarken de o heyecanın içinde olmak sana kendini nasıl hissettiriyor?
Esra Bağışgil: Ben bu hikayeyi Rosaline karakterine hayat vereceğimi düşünerek yazdım. Hep Rosaline’nin hayatını düşünüyordum, ama Juliet’i oynadığım an “İyi ki Juliet oldum” dedim. Bence bu hikayede en özgür karakterlerden biri Juliet. İzlediğimiz Juliet, klasik bir Juliet değil. Hayatın içerisinde Juliet kısmına geçmediğim için sahnede onu oynamak benim için büyük bir konfor.
Her genç kızın rüyası bir gün Romeo’sunu bulmaktır. Ama bizim izlediğimiz Romeo biraz çapkın sanki...
Ozan Varol: Hayatım boyunca kimsenin peşinden koşmamışımdır. Romeo’ya bakınca herkesin peşinden koştuğunu görüyoruz. (gülerek) Romeo güzel konuşmayı ve aşkın kendisini seven bir adam, ben hayatımda hiç öyle bir yere geçmedim. Şu an onu deneyimliyorum. Oynarken, “Acaba Romeo’yu çok mu sempatikleştiriyorum?” sorusunu çok düşünüyorum. Oynarken ister istemez o repliklerle karizmatik oynamaya çalışıyorsun, ama seyircinin gülen yüzünü görünce içim rahatlıyor.
Rengarenk, müziklerle kendimizi tempoya kaptırıp gittik kimi zaman. Oyunun içinde en çok sevdiğiniz ve kendinizin de kapıp gittiği yer neresi?
Esra Bağışgil: Ben en çok Romeo & Juliet’in balkon sahnesini çok seviyorum.
Adem Yılmaz: Ben parti sahnesinde çok eğleniyorum. Hem seyirciyi çok ele geçiriyorum hem de Romeo & Juliet’in ilk karşılaşma anına şahit oluyoruz. O sahne beni çok heyecanlandırıyor.
Ozan Varol: Bütün sahneleri çok seviyorum, ama babanın Rosaline’yi bastığı sahne benim için çok keyifli.
Bir aşk hikâyesi anlatıyorsunuz. Hem de dillere destan bir hikayenin dilinden... Sizce ölümsüz aşkın tarifi nedir? Masal kitaplarında geçen bir hikaye olmak mı?
Esra Bağışgil: Ben aşkın çok uzun yıllar devam ettiğini düşünen biri değilim, bence aşk çok anlık bir şey. İnsan o heyecanı kaybedince aşkta bitiyor.
Adem Yılmaz: Bu zamanda, insanlar düzgün bir ilişki yürütebiliyorsa, bu ölümsüz aşka değer oluyor. Bence ölümsüz aşkı onlar yaşıyor.
Ozan Varol: Benim için de bir tadımlık. Tattıktan sonra hemen heyecanı bitiyor. Çikolata gibi, yiyip bitirdikten sonra, yediklerinle kalıyorsun.
Adem, Guy Ritchi’nin, Hollywood filminde yer aldığını duydum. Bu yeteneği ilk orada mı keşfettiler?
Adem Yılmaz: The Ministry Of Ungentlemanly Warfare filmin adı… 19 Nisan’da Amerika prömiyerini yaptı. Tüm Amerika’da gösterime giriyor, gişeden çıktıktan sonra Amazon Prime’da izlenebilecek. Hatta Amerikalı arkadaşlarım benim yerime izlediler “Güzel oynamışsın” dediler. Ben de merakla bekliyorum. Londra’da eğitim almam, oradan mezun olmam, kısa filmlerden görüntülerimin izlenmesi bu iş için katkı sağladı. Bu proje bana Türkiye’den geldi. Bu filmin yarısından çoğu Antalya’da çekildi. Bu film için audition çektiğimde, Rüya (Kızım) daha yeni doğmuştu. İki gün içinde auditionu verdim ve seçildim. Güzel bir hikaye, benim için de çok güzel oldu. bir Hollywood filminde oynamadık demeyiz.
Kısa bir sürede geniş kitlelere yayılan bir oyun oldu. Seyircilerden nasıl dönüşler alıyorsunuz?
Esra Bağışgil: Şu ana kadar çok güzel yorumlar aldık. Bu oyunu yazarken “Gelen insanlar ne kadar güzel vakit geçirdiklerini söyleyerek ayrılsınlar” derdim. Çalıştığımız bir işin geri dönüşünü mutlu edecek yorumlarla almak paha biçilemez.
Adem Yılmaz: Oyunu izlemeye bir kadın gelmişti ve bana “8 sene önce Çağlar Çorumlu’nun oyununda gülmüştüm. 8 sene sonra ilk kez bu oyunda güldüm” dedi.
Ozan Varol: Zaten oyuna gelip, Adem’e gülmemenize imkan yok (gülerek).
Bundan sonrası için Verona Çıkmazı’nı nasıl bir yolculuk bekliyor?
Esra Bağışgil: Bu oyun daha çok büyüsün isterim. Dansçılarımız olsa, canlı müzikle şarkıları söyleyebilsek. Önümüzdeki bir yıl içerisinde böyle planlarım var.
Ozan seni daha çok sosyal medyadan tanıyoruz. Keşfedilme hikayen sosyal medya mı oldu?
Ozan Varol: Öyle oldu. Oyunculuk yapmak için İstanbul’a geldim. Lakin ben de pandeminin ekmeğini yiyenlerdenim. O üretim açlığından sosyal medya açığını bulmuş oldum. Kendi kendimin menajeriyim. Bu durum oyunculuğuma da hizmet etti.
Kuşkusuz oyunun içinde en çok güldüğümüz karakter sen oldun Adem, gerçek hayatta da akaları sen mi yaparsın yoksa hayat mı sana şakalar yapar?
Adem Yılmaz: Hayat bu zamana kadar bana çok güze şakalar yaptı. Ben normalde de çok eğlenceli bir insanımdır. Hayatta o kadar ciddi olmaya gerek yok. Hayat sadece anlardan ibaret olduğu için mottonu bu şekilde kurmak lazım. Mesleğime aşık bir insan olarak sahnede daha farklı biri oluyorum. İçimdeki ateşi sahnede atabiliyorum.
Daha çok sahneye adanmış bir oyunculuk kariyeri görüyorum Esra, bugüne kadar unutulmaz oyunlarda oynayıp, yönetmenlik yapmışsın. Aynı zamanda bu dalda birçok eğitimin var. Sahne hayatının neresinde?
Esra Bağışgil: Her zaman hayatımın tam ortasındaydı. Hayatımdaki bütün sosyal çevrem orada oluştu. Yeğenlerimden sonra hayattaki önceliğim tiyatro.
Hem oynamak hem yazmak zor olmuyor mu? İşin hem patronusun hem de işçisin…
Esra Bağışgil: Yazma motivasyonum oynamaktan geliyor. Oyunculuk da proje gelince işimizi yapıyoruz. Ben biraz sabırsızım. Üretken olmak zorunda kendimi hissediyorum.
Peki sizler için hem yazan hem de yöneten biriyle ekip arkadaşlığı yapmak zor mu?
Adem Yılmaz: Ben Esra’nın iyi yönettiğini düşünüyorum. Zaman zaman bizi düşünmekten kendini düşünmediği oluyordu. Biz bu işi ekipçe yaptık. Aksaklıklarımızı da pozitif yönden ele aldık.
Ozan Varol: Arada şöyle bir sorun yaşıyorduk; Esra bize geri bildirim veriyordu. Ben de partneri olarak bir şey söylemek istiyordum, ama söyleyemiyordum, çünkü aynı zamanda yönetmenimiz (gülerek) O konuda da yardımcı yönetmenimiz Aslı Samat aracı oluyordu.
Çok güzel bir ekiple, oyunla sahnedesiniz. Sabah uyandığınızda sahnenin, tiyatronun hiç olmadığı bir dünyaya gözlerinizi açsanız ne yapardınız?
Esra Bağışgil: Şu an gözlerim dolmak üzere, bu beni çok üzer, hayattaki enerjim tiyatroyken elimden alınıyorsa hayat kararır.
Adem Yılmaz: Çok gerçek bir soru sordun. Bizim nefes alışımız orada. Biz hepimiz çocuk ruhlarız ve orası da bizim oyun alanımız. Biz çocuğun elinden oyununu alırsan, o çocuğun çocukluğu ölür.
Ozan Varol: Benim kendi küçük sahnem var; sosyal medya gibi. Tabii ki bir sahnenin yerini tutmaz, ama bir şekilde motivasyonu sağlayabilirim. Ben de birçok çile çektim o sahnede olmak için, umarım böyle bir şey olmaz yoksa arkadaşlarım benim yanıma gelip, benimle video çekmeye başlarlar. (gülerek)