GİZEM YILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...

Cırcır Böcekleri İtler ve Biz oyununda izledim seni. Şuan içinde bulunduğun sektöre çok da uzak olmayan bir roldeydin. Aynı zamanda Selahaddin Eyyubi dizisindesin. Yoğun bir tempoda çalışıyorsun. Günler nasıl geçiyor?

Birçok şeyle ilgileniyorum. Kendi mesleğimin içindeki her alanla ilgilenmeyi tercih ettim. Eskiden sadece dizi yapıyordum. Şimdi hem tiyatro yapıyorum, hem dizide oynuyorum, oyuncu koçluğu yapıyorum. Çok yorucu, ama bana birçok yerden beslenme şansı veriyor. Oyunumuz kapalı gişe oynanıyor, dizi reytinglerde birinci oldu. Öğrencilerimle çok iyi anlaşıyorum. Hayat şuan güzel gidiyor.

Tarihi bir dizinin içindesin. Geçmişte senin giydiğin kostümün içinde yaşamış biri olduğunu bilmek nasıl bir duygu?

Tarihi dizilerde empati kurmak çok zordur, çünkü yaşamadığımız bir dönem, bilmediğimiz hayat standartları. Bulunduğumuz yerden bakınca çok garip ve zor geliyor. Oyunculuk her şeyi yaşamak gerektirmiyor. Hissederek, hayal ederek bunu başarıyoruz. Tarihi diziler, bana o dönemin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Seti de çok zor. Dört saat atın üstünde durduğumuzda belimiz ağrıyor, kılıç kullanırken yoruluyoruz, ama o dönemin insanları bunu rutin bir şekilde yapmış. Bizim çektiklerimiz kahramanlık hikayeleri ve tüm bunları başarmış olsa zor olsa gerek. Bir oyuncu olarak deneyimlemesi bile insana zor geliyor.

Bugüne kadar o kadar farklı işlerde seni izledik ki, tarihi, komedi, dram, askeri… Oyuncu her rolün içinde yaşayabilendir derler ya, içinde en rahat hissettiğin rol hangisi?

Hayatıma iz bırakan iki proje var. Biri Gülbeyaz; Beşiktaşlı bir futbolcuyu canlandırmıştım, Karadenizliydim. Hem bir Karadenizliyi hem de Beşiktaşlı bir futbolcuyu oynamak benim için inanılmaz zevkliydi. Çok içselleştirdiğim bir karakterdi. Biri de Savaşçı; orada Temo adında bir karaktere hayat veriyordum. Ruh hastası, psikopat bir karakterdi. “Kendine çok mu yakın buluyorsun desen?” her insanın içinde bir manyak olduğunu düşünüyorum. Temo sayesinde ben de içimdeki psikopatı dışarıya yansıtabilmiş oldum. Normal hayatta bunu yapamayız. Oyunculuk bana bu lüksü veriyor. Her oyuncu biraz manyaktır. Manyak değilsen oyunculuğu neden yaparsın? (gülerek).

Aynı zamanda oyuncu koçluğu da yapıyorsun. Senin için bir meslek haline geldi diyebilir miyiz?

Oyuncu koçluğu benim için çok değerli bir yerde, ben kendi özeleştirimi yapacak olursam daha sığ bir oyunculuk yapıyordum. Bunun yeterli olduğunu düşünüyordum, ama hep aynı rolleri alıyordum. O zamanlar bunun nedenini anlamıyordum. Oyuncu koçluğu sayesinde içsellik denilen şeyin ne demek olduğunu öğrendim, başka oyuncular üstünde risk almayı öğrendim. Başka oyuncular üzerinde risk almak daha kolay, ama kendine gelince öyle olmuyor. Şimdi karakter çözümlemesi yaparak karakterleri inşa etmeyi öğrendim. Şimdiki oyunculuğuma baktığınızda, arada dağlar kadar fark olduğunu göreceksiniz. Şuan olgunluk sürecini yaşıyorum ve farklı farklı karakterleri canlandırıyorum. Kendimi bilinçli şizofren diye adlandırıyorum. Bir sürü karaktere giriyorum, ama bunu bilinçli bir şekilde yapıyorum.

Oyuncu koçluğundan sonra hayatın nasıl değişti?

Eskiden sadece yeteneğime güveniyordum. Ama Allah vergisi bir yetenek sizi bu yolun sonuna kadar götürmez. Kendini geliştirmek, daha yukarı doğru taşımayı gerektiriyor. Oyunculuk gelişen bir şey. Oyuncu koçluğuyla insanları çalıştırmaya başladığımda, çok şey bildiğimi fark ettim. Bunu fark edince kendi oyunculuğumda da bunu uygulamaya başladım. Oyunculuğa bakış açım bambaşka bir noktaya geldi. Eskiden şöyle bir röportaj yaparken bu kadar akıcı konuşmazdım. Oyuncu koçluğu beni tam anlamıyla hayatın her alanında daha verimli bir hale getirdi.

Cırcır Böcekleri İtler ve Biz oyunuyla sahnedesin. Yapımcı bir karaktere hayat veriyorsun. Aslında iki kardeşin kendiyle yüzleşmesindeki en güzel aynasın. Hikaye sende nasıl duygular uyandırdı?

True West’ten alınan bir hikaye, ama hikayeyi okuduğumda bu yeni yazılmış hissi verdi. Bu hikaye çok bizden. Şuan yaşadığımız hayata, Türkiye’ye o kadar uygun ki… Ben de şuan kendimi bu kalabalığın içinde sıkışmış hissediyorum ve doğaya gitmek istiyorum. Ben oyunun içinde bir yapımcıya hayat veriyorum. Zaten sektörün içinde bir adamım. Oyun bir sıkışmışlığı anlatıyor. Biz bunu dekorla da pekiştiriyoruz. Mert Öner’in rejisiyle destekleniyor. Tiyatral bir yerden oynamıyoruz, sokağın içinden bir dille oynuyoruz. Ben gerçeği çok seviyorum. Oyunu kabul etme sebebim buydu.

Her konuda birbirinin zıttı, ama birbirinin hayatını yaşasam ne olur diye düşünmeden edemeyen iki erkek kardeş, bir seyirci gözüyle baktığında oyun hakkında ne söyleyebilirsin?

Ben oyuna gelen her seyircinin kendinden bir şey bulabileceğini düşünüyorum. Kardeşler kendiyle özdeşleştirecek. Sektörden gelen insanlar, benim karakterimi görüp, yaşadıklarını pekiştirecek. Tüm bunları verirken seyirciyi eğlendiriyoruz. Klişedir ama biz düşündürürken eğlendiriyoruz. Bir şeye çözüm olmak zorunda değiliz, ama sorgulamak zorundayız.  Tiyatro insanları iyileştirmek zorunda değil, ama iyileştirmeye doğru itmek zorunda.

Dizi ve film sektöründe, herkese güler yüz gösteren ama sonra kimsenin projesini almayan bir yapımcıyı oynuyorsun. Yıllardır bu sektörün içindesin, bu tür yapımcılarla karşılaştın mı?

Bu tarz yapımcılardan çok çektim. Yıllardır eleştirdiğim kişiye hayat vermek benim için çok eğlenceli. “Bakın bize böyle yaptılar” diyorum her oyunda. Oyuncu Burak olarak bunu söyleyebiliyorum. Bu tarz insanlarla muhatabız, bu muameleyi görüyoruz. Şuan oynadığım karakter sizlerin arasında, şuan sektördeler. Biz mesleğimizi yapabilmek için bu acıları çekiyoruz.

Oyun çıkışı nasıl dönüşler alıyorsunuz?

Ben hep eleştiri isteyen bir insanım, her önüme gelene de “Beni övme, övenleri çok görüyoruz. Beni eleştirin” diyorum. Şu ana kadar tam olarak bir eleştiri almış değilim. Mutlaka atladığımız şeyler olabilir. Seyircilerin daha zekice düşünüp, açıklar yakalamalarını istiyorum.

Oyuncu olmanın, her projede farklı bir karaktere hayat vermenin, en güzel hissettiren yanı nedir?

Normal hayatta sürekli bir başkası olursan sana deli gömleğini giydirip, akıl hastanesine atarlar, ama ben her gün bir başkası oluyorum; bana hem para veriyorlar hem alkış tutuyorlar. Deliliğimi özgürce yaşama hakkını veriyorlar. Hiç olamayacağım kişiler olabiliyorum. Bu mesleğe aşık olmamın sebebi bu.

Ben oyuncu olmak istiyorum dediğin günden beri istikrarlı bir şekilde bu işi yaptın. Burada ayakta kalabilmek için verebileceğin bir tüyo var mı?

Mecazi anlamda tırnaklarıma baksan, kanlar içerisinde. Ben bu noktaya kazıyarak geldim. Son dönemde herkes “torpil olmadan bu işler olmaz” diyorlar ya, ben yetenekliydim ama torpilim yoktu. Yeteneğimi geliştirmek için herkesten bilgi çaldım. Sürekli mücadele ettim. Oyunculuk yapmak isteyen kişinin bir savaşçı olması lazım, şuan bir şeyleri kazanmak daha zor... Basit bir savaşçıysanız, bu savaşı kazanamazsınız. Donanımlı bir savaşçı olmanız lazım.

Hırs ve rekabetçi bir yapın var mıdır?

Girdiğim her ortamda en iyisi olmak zorundayım. Kaç dakika göründüğümün bir önemi yok. Girdiğin ortamda göze batmalısın, sevilmelisin ve beğenilmesin.

Geriye dönüp baktığında, kim olmak istediğinle alakalı bir soru işaretin hiç oldu mu?

Olduğum kişiden de, olduğum yerden de, yaptığım işten de çok razıyım. Hatalarım var, ama pişmanlıklarım yok. Bu sayede tecrübe sahibi oldum. Silinmeden mesleğimi yapabilecek bir oyuncu olmak istedim. 35 senedir buradayım. Ben özgürlüğe sahip olmak istedim. Şimdi istediğimde dizi yapıyorum, istediğimde yapmıyorum. Hayallerimi yaşadığım bir noktadayım.

Rutinlerine bağlı mısındır yoksa her sabah farklı bir renkle mi uyanırsın?

Ben rutinlerime çok bağlıyım. Belli bir düzen içinde yaşayan biriyim. Her sabah 6’da kalkıp, çocuğumu okula götürürüm. 7 buçukta spora gidiyorum. 44 yaşımdayım bir gün bile sporumu eksik etmiyorum. Kahvaltımı yapıyorum. O günkü programım neyse onu yapıyorum. Düzenli yaşamayı çok seviyorum. Dizilere de bu yüzden çok sıcak bakmıyorum. Planlarımı hayata geçirmeyi planladım. 6 sene sonrası için de planım hazır. 50 yaşında hala fit kalmak istiyorum. Hem olgun, hem iyi hem de fit bir oyuncu şuan yok. Alternatifsiz olmak istiyorum.

Bir odanın içinde seni tanımayan kalabalık bir toplulukla berabersin. Yarım saat sonra o odadan çıkanlar senin hakkında ne söylerdi?

Yarım saatte bir insanı tanımak kolay değil. Ben kendimi sert göstermeyi seven bir insanım. Öncelikle duvarlarımı yıkmam zor oluyor. Muhtemelen ukala ve kibirli olarak adlandıracaklar. Yarım saati biraz daha geçirsinler, benim ne kadar normal, sıradan, mütevazi, samimi bir insan olduğumu görecekler. Benim derdim, sabredip asıl Burak’ı görmek isteyenler, ilk yarım saate göre beni değerlendirenler değil.