İnce, duyarlı ve hassas bir insandı ancak ruhsal yönden sıkıntılıydı. Herkesin gönlünü yapmaya çalışır, kimseyi kırmaz ve hiç kimseye “hayır” diyemezdi. Sanki başkaları için vardı. 

Kendi hayatında kendisi yoktu; o başkaları için vardı.  Ona herkes “iyi insan” diyordu.  Sorumluluk sahibiydi.  

Ve onun bir dönemde gittikçe yoğunlaşan takıntılı davranışları sık elini yıkama temizlik takıntısı vardı. 

Onunla “etkili iletişim ve insan ilişkileri” konusunda bir söyleşide tanışmıştım. 

O beni pür dikkat dinliyor, notlar alıyor ve paylaştığım sunumla ilgili cep telefonu ile çekimler yapıyordu. 

Onun ruh ve davranış bilimlerine olan ilgisi yorumlarından şaşırtıcı derece birikimli olduğu anlaşılıyordu. 

O, elinden geldiğince konferanslara katıldığından, kitaplar okuduğundan ve videolar seyrettiğinden bahsetti. Hala en ufak bir ayrıntıda olsa not alıyor, kendisine yarayan bilgiler ile ilgili soruları oluyordu.

“Hocam ben ilgimi çeken kitapları özümseyerek atlamadan dikkatlice okuyorum; notlar alıyorum; ilgimi çok çeken videoları bazen yazıya döküyorum ve işime yarayan bilgileri  not  alıyorum.” Diyerek kendisini anlatıyordu.    

O bir dönem birçok psikoloğa, psikiyatriste ya da terapiste gitmiş bazılarından çok faydalanmış ve kendisini daha da fazla tanımasına büyük katkısı olmuştu.

  Ve o gerçekten kendisinin uzmanı olmuş ve kendi ruhsal sorunları ile ilgili tedavi yöntemleri konusunda farkındalığı artmış ve geliştirdiği birçok yöntemi gittiği uzmanlarla tartışabiliyordu. 

O, kendisi için en uygun olan tedavi ve ruhsal sorunlarla başa çıkma yöntemini keşfetmişti. 

“Ancak hala araştırmalar, ilgili kaynakları okumalar ve konferansların peşindeydi.  Bildiklerini pekiştirmenin ötesinde yüzde bir de olsa yeni bir şey öğrenebilir miyim? düşüncesindeydi

 “Hocam benim edindiğim bilgilere göre psikolog, psikiyatrist ya da terapistlere dünyada en çok da Amerika’da gidilmekte ve psikologlarda, psikoloğa en çok bu ülkede gitmektedir. 

 Ve Amerikan toplumunda arkadaşlık ilişkilerinin daha az olması, insanların duygu ve düşüncelerini birbiriyle daha az paylaşıyor olması, psikoloğa daha çok gitmede bir neden olabiliyor” diyerek bilgisini paylaştı.  

Onun ruh bilimi ile olan bunca ilgisinin nedeni neler olabilirdi?

Sonrası dönemler, sohbetlerimizde çocukluk dönemlerinde sağlıksız bir aile ortamında yetiştiğini, çocukluğunu yaşayamadığını öğreniyorum. 

O annesi, babası ve kardeşleriyle ilgili geçmiş ilişki sorunlarını bugüne taşımaktaydı. Arkadaşları çevresi ve eşi ile olan ilişkilerinde bu yönü hep sorunlara neden olmuştu. 

Çocukluk dönemi tatminsizlikleri ve oluşan boşluklar hayatın sonraki dönemlerinde doldurulamıyor ve hep bir eksiklik duygusu yaşıyordu. Bazen suçluluk duygusu içine giriyor, bazen utanca boğuluyordu.  

Ve onun bitmemiş işleri, takıntıları, nedeni belirsiz huzursuzlukları, kaygılanmaları, üzüntülü duruşu, anlamsız tepkileri, çabucak ağlamaları, hassas, ince ve  duyarlı oluşu karşısında çözüme yönelik amansız çabaları kendisinin uzmanı olmasını sağlamıştı. 

Hani derler ya “insanın anavatanı onun çocukluk dönemidir.” 

Ve çocukluğunun doyasıya tadını çıkarabilmesi için tutarlı, bilinçli anne babalara sahip olmaları büyük şanstı. 

Ayrıca annenin rolü, çocuğun ruhsal, duygusal ve zihinsel gelişimde oldukça önemliydi.  Çocuk sevildiğini, sayıldığını, ilgi gördüğünü, güvende olduğunu hissettiği ortamda mutludur. 

Ve bir aile danışmanı olarak görüştüğüm ailelerde gözlemlediğim en temel konu, iyi bir anne baba olmanın yolu önce iyi bir karı koca olmaktan geçiyordu.

İyi bir karı koca olmanın da olmazsa olmazı kendimizi yetiştirmekti. Kendimizi yetiştirmek deyince ise aklıma bu arkadaşımın çabası geliyordu.

Ve son olarak beni en çok etkileyen, sürekli gelişim içinde olmamı sağlayan akademik yönüm okuduğum kitaplar verdiğim seminerlerin yanında, birebir görüşmelerin çok büyük payı olmuştur.

 İsterse ilkokul mezunu olsun zeki, araştıran gözlem yeteneği gelişmiş, hayatın zorluklarıyla baş etme yollarında bilgeleşmiş insanlar bana çok şey kattılar.