Nurların Döküldüğü Ay..

Hiç şüphesiz her günün her dönemin her zamanın kendinde meydana gelen ve önemini artıran kendisiyle bütünleşmiş/yaşanılmış olayları var.
Olaylar mı zamana değer katıyor önemlileştiriyor; zaman mı  bünyesinde yaşanılan olaylara ayrı bir anlam değer yüklüyor; doğrusu derin felsefeye  kaçan ironi sorular...
Fakat insanlık tarihinin dahası dinler tarihinin “kutsallaştırdığı”, kutsallık atfettiği zaman dilimleri var.
Mesela, Hıristiyanlık alemi, Hz.İsa’nın kendilerince varlığını her dönemde hissettirme,–ismini daima yaşatma- adına ,zaman başlangıcı olarak doğumunu esas almış; ileriye ve geriye dönük tüm olayları da bu sabit mihenk üzerinden değerlendirmişlerdir.
İslam tarihi ise Hicret hadisesini (Peygamberimizin Mekke’den-Medine’ye gidişi olayı) zamanı belirleme açısından; Hazreti Ömer zamanında insanlığa yeni bir terminoloji olarak bu zaman belirlemeyi hediye etmiş. (Gerçi günümüz dünyası bu zaman başlangıcını birkaç Arap devletinin dışında henüz güncelliğini pekiştirmiş değil ama?!).
Ancak bazı zaman dilimleri var ki, her iki tarihin seyri dışında tamamen kendi varlığıyla önem arz etmekte bir nevi kutsiyet elbisesini kendi başına giymekte.
Mesela Güneş bazlı takvimde mübarek kabul edilen her gün değişmeyen sabit bir gün olarak kalır. Hz.İsa’nın doğumu veya diğer önem arz eden günler gibi. Yani kod kabul edilen gün belirlenen zaman dilimi dışında hiç değişmez.!
Ancak, Kameri /Ay eksenli mübarek kabul edilen günler ise; her sene on gün önceden gelmesi ile birlikte; “Kudsiyet atfedilen/belirlenen” gün, senenin tüm günlerine uğrayarak değişir. Yani zamanın/senenin her gününü değerli kılar.
Ramazan Ayının her sene on gün önce gelmesi; en sıcak-en uzun günlere rast geldiği gibi aynı zamanda en kısa ve en soğuk günlere isabet eder..
Bu zaman dilimi ki biz Müslümanlar açısından en mübarek günler kabul edilen, baştan sona bir nur bir Kur’an bir arınma ayı olarak kabul ettiğimiz Şehr-i Ramazan yani Ramazan Ayı.
Bu kutsallığı bütün benliğiyle kabul etmiş kişiler olarak bizler; hiç şüphesiz manevi bir denizin içerisine bütün varlığıyla dalan insanlar olarak hep varız ve hazırız.
Ramazan ayı kişilerin olduğu kadar toplumlarında maneviyat açısından güzelleşme ve temizlenme zamanı.
Bu yüzden bu kutsal zaman dilimine her cephesiyle nura bulanmış-nurlanmış diyebiliriz.
Bir şiirimde Ramazan ayını acizane:

”Ramazan..
/ bir sofra açıldı gül bakışlı semâdan/
Her şey nur
Gök nur yer nur zaman nur mekân nur/.
İçimizde bir yıldız gökyüzü
erken gelir ulu kanatları ile ziyaretçilerimiz
ve seher
Yüreğimize tebessüm eder./

Mevsimler gelir birbirlerini iterek
Yeşil dallarında apayrı heyecan
Kaplar benliğimizin en ücra detaylarını
Mir’ac olur her anımız
Yükseltir bizleri ebedi sonsuzluğa.
Hoş geldin ey şehr-i Kur’an vel-Ramazan
Hoş geldin Kur’an ayı Ramazan
Sana selâm
Erdir bizi sonsuz mutluluğa
Tut nura gark olmuş ellerimizden
Yeni bir can /
Yeni bir hayat ol damarlarımızda.
Selâm sana
Ey üzerimize bad-ı saba ile gelen gül yüzlü nur.
Doldur küfemize her gün büyüyen oruçlarını
Ateşler bahara dönsün
Rahmet olsun o ince sırat
Afla çalkalansın nur fıskiyelerinden tanıdığımız havz-ı Kevser
Cennet koksun nefeslerimiz
Cemâli seyretsin nurlu bakışlarımız Cuma’lar boyu
Muştulu sevinçlere gark olsun andımız
Sana aciz hediyelerimiz olsun senle yaşadığımız her an.
Sana selâm olsun
Ey kainata açılan risale
Ey ruhumuzu aydınlatan mehtap..
İstanbul/2010

diye ifade etmeye çalıştım.. Kısmetse devam edeceğim.